Felsefe hakkında her şey…

John Dewey’nin Düşünme Anlayışı

07.11.2019
1.917

I. Düşüncenin en geniş anlamı, zihinde geçen her şeyi içerir.

“Düşünceleriniz beş para etmez” deriz. Ama bu durumda, sadece hiçbir önemi olmayan, fanteziler, mantıksal dizgesi olmayan ve gerçekten yoksun “düşünceler” söz konusudur. Gereksiz tüm fanteziler, herhangi bir ‘anı, kaçıcı bir izlenim bu düzendendir. Günün ortasında, uyanıkken oluşan düşler, İspanya’daki şatolar, depresyon dönemlerinde aklımıza gelen rastlantısal ve ilgisiz fikirler alanı geniş anlamda halâ düşüncedir. Bu önemsiz fantezilerin ve düşsel özlemlerin bu düzensiz oyununda korkunç bir zaman kaybediyoruz. Gerçek düşünce, bağlantılı art arda geliştir, basit bir art arda geliş değildir.

Kendi memleketi New England’dan seçilmeyi arzulayan zekası kıt bir insanın yanındakilere şunu söylediği anlatılır: “Benim yetersiz olduğumu düşünüyorsunuz; bununla birlikte her zaman bir şeyi düşündüğüme inanın”. Eğer, düşünülen şeylerin art arda gelişleri aracılığıyla düşünce zihinden geçen şeylerin beklenmedik akımını anımsatıyorsa, bu şeylerden, yalnız bu beklenmedikliğin onu tatmin etmemesi olgusuyla ayrılır. Düşünüm, sadece birbirini izleyen fikirlerin değil aynı zamanda her bir fikrin diğerini doğal bir sonucu gibi izlemesi ve her birinin kendisinden önce gelene dayanması biçiminde bir düzenin içinde art arda gelen fikirlerin belirli bir sayısının varlığını farz eder.

Düşünme eylemi doğrudan gözlemi aşan şeyle sınırlanır.

II. ‘Düşünce’ sözcüğünün en geniş anlamıyla kullanıldığı durumda bile, genel olarak duyularla algılanmayan şeyler uygulanır; ne görebildiğimiz, ne tadabildiğimiz, ne duyabildiğimiz, ne de dokunabildiğimiz şeylere uygulanmaz. Eğer bir olay anlatan kişiye, böyle bir otayın nasıl oluştuğunu görüp görmediğini sorarsak, ‘hayır, sadece onu “düşündüm” diyebilir. Öyküsü bir gözlemin titiz ilişkisi değildir; buluşun bir payı vardır. Bu fikirler düzeninde, tamamen hayali yapıdaki öykülerin, olayların aldığı önemi vurgulamak gerekir. Bir anlatının içinde sunulmakla belirli bir düzenliliğe sahip olabilirler. Onlarla aynı zamanda, kaleidoskopik bir kaçışta olduğu gibi fanteziler, bir sonuca ulaşmak için bilerek kullanılan yorumlar geçer. Çocukların hayali anlatıları içsel sürekliliğin tüm derecelerini gösterir, bazılarında düzen yoktur, diğerleri de düzensizdir. Eğer tutarlı iseler, gerçek düşünceyi taklit etmiş olurlar; genelde mantıklı zihinler bu tür düşünceleri sunarlar. Tasarımın bu biçimi çoğu zaman düşünümlü tipteki düşünceyi önceler ve aynı zamanda ona giden yolu hazırlar.

Bununla birlikte ne bilgilere, ne de olgulara veya gerçeklere bağlı bir kanıya dayanmaz; ve sadece bu onu düşünümlü düşünceden, ilk bakışta onunla aynı gibi görünse de ayırır. Bu biçimdeki düşünceleri ifade edenler onlara inanılmasını beklemezler; sadece her şeyin çok iyi kurulduğunun ve oyunun güzel yönlendirildiğinin kabul edilmesini isterler. İyi öyküler yaratırlar, rastlantının dışında bilgi getirmezler. Bu tür düşünceler, duyguların bir çiçeklenmesidir; bu duygulardan birini anlatmaya yönelirler, bir heyecana bağlanırlar ve bu heyecan onlara yardım eder. Düşünce iki yoldan inanca götürür.

III. Başka bir anlayışta, “düşünce’ belirli bir tabanı olan kanıyı, yani gerçek veya öyle varsayılan bir bilgiyi, doğrudan var olan yeri aşan bilgiyi gösterir. Böylece iki yönüyle belirginleşir. Kabul etmek veya reddetmek, gerçeğe yakın olanı kabul. etmek, gerçeğe uzak olanı reddetmek. Düşüncenin bu dönemi iki farklı tipi sunar… Bazen bir kanıyı onu destekleyen nedenlerden kaygı duymadan benimsiyoruz. Diğer zamanlar, bu nedenleri inceliyoruz.

Örneğin, “insanlar dünyanın düz olduğuna inanıyorlardı” veya “Orada olmayacağınızı zannediyordum” dediğimiz zaman bir kanıyı ifade ediyoruz. Bir şeyi kabul ediyoruz, benimsiyoruz, doğruluyoruz, onaylıyoruz. Ve bununla birlikte, bu tür düşünceler kontrol edilmemiş basit varsayımlar olabilirler. Gerçeğe uyarlar veya uymazlar çünkü inancın desteği olacak ölçüyle ilgilenmemişizdir. Doğru kanılara ulaşıp ulaşmadıklarını bilme konusuyla ilgilenmeden, bu düşünceler bilinçaltı olarak doğmaktadırlar. Onları biriktiriyoruz nasıl olduklarını fazla bilmiyoruz. Karanlık kaynaklardan, bilinmeyen sesler den çıkıp gelmekteler. Onları benimsiyoruz ve bilinçaltı olarak onları zihinsel dilimizin içine sokuyoruz. Gelenekten, eğitimden, taklitten geliyorlar, bunların hepsi bir otoriteye dayanıyorlar veya mülkümüzün bir parçası gibiler veya güçlü tutkularla birleşiyorlar. Böylece bu düşünceler ön fikir, yani muhakeme öncesi fikirler olarak adlandırılmakta olup, apaçık bir olguya dayanan gerçek muhakemeler değillerdir.

En yüksek anlamında düşünme eyleminin, inançların temeli ve sonucu olarak hesaba katılmasını içerir.

IV. Eğer düşünceler düşünümlenmiş düşünceye yani inancın temellerinin ve koşullarının, yapısının bilinçsel araştırmasına yönelirse, bir inanca ulaşan düşünceler o inanca sıkı bir biçimde bağlanırlar… Dünyanın düz olduğunu tasarımlamak, gerçek bir şeye, onun gerçek özelliği olarak gördüğümüz bir niteliği atfetmektir. Bu sonuç farklı şeyler arasında gerekli bir ilişkiyi içerir ve bu sonuç tasarım tarafından yaratılan düşüncenin esnekliğine ve yumuşaklığına sahip değildir. Dünyanın düz olduğuna inanmak diğer nesneleri örneğin göksel cisimleri, uzaktan, gemi yolculuğunu düşünmeyi içerir. O halde fikir, şeylerden edinilen görüşle uyuşan eylemleri kapsar.

Bir kanının diğer kanılar ve davranış üzerinde olabilecek sonuçlan, insanları, kanıları ve mantıksal sonuçlarını doğrulamak üzere nedenleri, kanıtlan incelemek zorunda bırakacaktır. Ve işte düşünümlü düşünceye geliyoruz, tumturaklı anlamında düşünceye!

Colomb’un dünyanın yuvarlak olduğunu düşünmesine kadar dünyanın düz olduğu düşünüldü. Çünkü Colomb hemen geleneksel kuramı benimsemedi, kuşkulandığı, dikkatle incelediği için düşüncesine ulaştı. Alışkanlığın sunduğu şeye karşı kuşkucu olup, olanaksızın karşısında geri çekilmeyerek hem inanını ve hem de zor inanırlılığını doğrulayan kesin kanıtlar buluncaya kadar diretti. Ve çıkardığı sonuç yanlış olsa bile, karşısında olduğu kanıdan farklı bir kanı olmayı sürdürdü, çünkü farklı bir metot sayesinde elde edilmişti.

Düşünümlü düşüncenin tanımı – Düşünümlü düşünce, verili bir inancın veya bilgilerin varsayımsal bir biçiminin yoğun, genişletilmiş, kesin bir incelemesinin sonucudur. Bu inceleme, bu bilgileri ve ulaştıkları sonuçlan destekleyen kanıtların ışığında gerçekleştirilir. Üç kategorinin düşünce biçimlerinden her biri bu tipi oluşturabilir, ama kanıtların sağlam temeli üzerinde bir inanç oluşturmak için bilinçli ve sistemli bir çaba gereklidir.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...