İbn Battuta Kimdir?
İbn Battuta 1304 yılında Fas’ın Tanca şehrinde doğmuş, 1369 yılında da hayata gözlerini yummuş bir seyyah ve coğrafyacıdır. İbn Battuta yirmi yıldan uzun bir süre boyunca Mısır, Suriye, Arap yarımadası, Irak, İran, Doğu Afrika, Anadolu, Kuzey Türk illeri, Doğu Asya, Hindistan Çin, Endülüs ve Sudan gibi ülkeleri dolaşmış ve bunları “Rıhlet-ü İbn Battûta” adlı seyahatnamesinde detaylı olarak anlatmış bir gezgin bilim adamıdır. İbn Battuta, gezdiği yerlerin siyasi, askeri, sosyal ve içtimaî meselelerini derinlemesine kavramaya çalışarak eserine aksettirmiştir.
İbn Battuta seyahatnamesinde Anadolu’ya ve buranın Türk ahalisine de yer vermiş, yiğitliklerinden, temizliklerinden ve iyiliklerinden uzun uzun bahsederek Ahi teşkilatına ve dönemin Osmanlı padişahı Orhan Gazi’ye ayrı bir ihtimamla değinmiştir. Seyahatnamedeki bazı satırlar şu şekildedir:
“Bilad-i Rum (Anadolu) denilen bu ülke dünyanın en güzel memleketidir. Allah, güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtılırken, burada hepsini bir araya getirmiştir. Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir. Allah’ın yarattıkları içinde en şefkatli olanlar bunlardır ki bundan ötürü ‘Bolluk, bereket Şam’da şefkat ise Anadolu’dadır.’ denilmiştir”.
İBN BATTUTA KİMDİR?
İbn Battuta 24 Şubat 1304 tarihinde Fas’ın Tanca şehrinde doğmuştur. Ailesi Berberî Levâte kabilesine mensup olup Berka’dan buraya göç etmiş ve onun seyahatnâmesinde yer alan “Kazâ ve meşihat benim ve atalarımın mesleğidir” (er-Riḥle, III, 233) cümlesinden anlaşıldığına göre birçok kadı yetiştirmiştir. Nitekim kendisi de çeşitli yerlerde kadılık yapmış ve Tâmesnâ kadısı iken ölmüştür (İbn Hacer, VI, 100; Gibb, Selections from Ibn Battuta, s. 2).
İbn Battûta’dan bahseden en eski yazarlar Lisânüddin İbnü’l-Hatîb, İbn Hacer el-Askalânî ve İbn Haldûn’dur; Makkarî ve Abdülhay el-Hasenî de er-Riḥle’den alıntı yapmışlardır. Mağrib’de Sa‘dîler tarafından İstanbul’a sefir olarak gönderilen Ebü’l-Hasan et-Temgrûtî eserinde bazı şehirleri anlatırken İbn Battûta’ya atıfta bulunmuş, Zebîdî de ondan bahsederken Muhammed b. Fethullah el-Beylûnî’nin yaptığı muhtasara temas etmiştir (aş.bk.).
Türklerin, Moğolların, Maldivlilerin hükümdarlarıyla tanışan İbn Battûta birçok ülkede kadılık makamına getirilmiş, Farsça ve Türkçe bilmesi ve yolculuklarında çeşitli siyasî tecrübeler kazanması dolayısıyla kendisine bazı diplomatik görevler verilmiştir. Derviş gibi giyinmesi ve dervişçe davranması sebebiyle de halk ve ulemâ tarafından seviliyordu (İbnü’l-Hatîb, III, 274).
İbn Battûta, sufilere ve zahidlere duyduğu yakınlık dolayısıyla onların sözlerini ezberlemiştir. er-Riḥle bu yönüyle o dönemin tasavvuf hayatı hakkında da değerli bilgiler verir. Sıradan biri gibi görünmesine rağmen üslûbunda olağan üstü renklilik ve sarsıcılık hâkimdir. Zaman zaman bazı sözlere inanmadığını belirtse de itimat ettiği birinden gelen rivayeti asla reddetmez.
İbn Battûta bazen küffara karşı cihada katılmış, bazen de kendini nimetlerden uzak tutarak bir zahid gibi yaşamıştır. Bütün malını elden çıkarıp Şeyh Kemâleddin Abdullah el-Gārî’nin tekkesine girmiş, fakat kendi ifadesiyle hayat onu tekrar maceraların kucağına atmıştır (er-Riḥle, III, 97, 115, 248).
Seyahatnâmeden öğrenildiğine göre İbn Battûta, Mağrib Sultanı Ebû Saîd el-Merînî döneminde 14 Haziran 1325’te Tanca’dan hac niyetiyle yola çıktığında henüz yirmi iki yaşındaydı. Kuzey Afrika sahillerini takip ederek 5 Nisan 1326’da İskenderiye’ye vardı. Burada Şeyh Burhâneddin el-A‘rec’in telkiniyle kendisinde Hint, Sind ve Çin gibi doğu memleketlerini görme hevesi uyandı.
İskenderiye’den Kahire’ye, oradan Yukarı Mısır’a (Saîd) gitti ve Şeyh Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’nin Humeyserâ’daki kabrini ziyaret etti; eserinde tam metin halinde verdiği (I, 189-190) Hizbü’l-bahr virdi tasavvuf tarihi bakımından önemli bir belgedir.
Yukarı Mısır’dan deniz yoluyla Cidde’ye geçmek için Kızıldeniz kıyısındaki Ayzâb Limanı’na indiyse de bölgedeki siyasî karışıklıktan ötürü Kahire’ye dönmek zorunda kaldı. Burada dikkat çeken hususların biri Ayzâb Limanı’nın milletlerarası statüye sahip olduğunu tesbit etmesi, bir diğeri Mısır Memlükleri’ni “Etrâk” diye anması ve Memlük hâkimiyet alanını Anadolu gibi “Türk ülkesi” tabiriyle tanıtmasıdır (I, 231).
Kahire’de fazla kalmayan İbn Battûta 17 Temmuz’da Suriye’ye doğru yola çıktı ve Kudüs, Aclûn, Akkâ, Sûr, Sayda, Taberiye ve Antakya gibi şehirleri dolaştıktan sonra 9 Ağustos’ta Dımaşk’a varıp ramazanı burada geçirdi. Başta Şehâbeddin İbnü’ş-Şıhne olmak üzere aralarında iki de kadın muhaddisin bulunduğu on dört âlimden umumi icâzet aldı.
Memlük Sultanı el-Melikü’n-Nâsır’ın Karasungur’u öldürmek için İsmâilî fedailerden oluşan özel timler gönderdiğini söylemesi bölgeyle ilgili olarak verdiği ayrıntılardan biridir. Seyahatnâmenin bu kısımları savaş tarihi ve gerilla taktikleri hususunda da iyi bir kaynaktır.
Kaynak: İslam Ansiklopedisi