Aşırı mesajlaşma (hyper-texting) bağımlılığı strese ve depresyona neden olabilir…

Gençlerin özellikle kendi aralarında çok fazla mesajlaştığını biliyoruz. Öyle ki herhangi bir aynı ortamda birbirlerinin sesini duyabilecek mesafede bulunan gençler dahi birbirleriyle kısa yazılı mesajlar aracılığıyla iletişim kurmayı tercih ediyorlar. Yapılan bir araştırmaya göre bir genç ayda ortalama olarak yaklaşık 3 bin 400 mesaj gönderiyor. Birçok yetişkinse bu mesajlaşma trafiğinin gençler üzerindeki potansiyel olumsuz etkileri konusunda endişeli durumda. Bunların başında gençlerin yüz yüze iletişim becerilerini kaybedecek olmaları, stres kaynaklı fiziksel travmalar ve odaklanma güçlüğü yaşayacakları gibi endişeler geliyor.
Case Western Reserve Üniversitesi Halk Sağlığı Yüksek Lisans Programı Başkanı Dr. Scott Frank, gece geç saatlere kadar mesajlaşmanın etkilerinin gözlemlendiği bir çalışmaya öncülük etti. Yapılan çalışmada, “aşırı mesajlaşma (hiper-texting)” bağımlısı gençlerin gecede yedi saatten az uyuduğu ve aşırı mesajlaşmadan uzak duran arkadaşlarına oranla okulda ve sınıf içinde uyuklama olasılıklarının %60‘tan fazla olduğu tespit edildi.
Aynı zamanda bu gençlerin hastalık nedeniyle okula gitmeme ve akademik performanslarının düşük olma olasılığının da diğerlerine oranla %60‘ın üzerinde olduğu belirlendi. Yine aşırı mesajlaşan gençlerin yüksek düzeyde stres yaşama olasılığı diğerlerine göre %25, depresyon belirtileri gösterme olasılığının ise %40 daha fazla olduğu ifade edildi.
Çalışmayı dikkate aldığımızda gençlerin yaşadığı stresi ve depresyonu, hastalık nedeniyle okuldan kaytarmalarını ve düşük akademik performanslarını tamamen aşırı mesajlaşma eylemine bağlamak mümkün gibi görünüyor. Ancak bu, karşı korelasyonun basit bir örneği de olabilir. Başka bir deyişle, belki de zaten stresli, depresif, okuldan kaçan ve/veya okulda kötü performans gösteren gençler, onaylanmak ve moral bulmak için diğer gençlere kıyasla daha sık telefonlarına ve sosyal medyadaki arkadaşlarına başvuruyorlardır.
Çalışmada görüşleri alınan birçok genç, kendilerini tanınır kılmanın ve arkadaşlarınca yakın hissedilmenin, iyi bir gece uykusundan daha önemli olduğunu söylemiştir. Örneğin Boston College Lisesi dokuzuncu sınıf öğrencisi A.J. Shaughnessy şöyle konuşmuştur:
“Biriyle mesajlaştığımda kendimi yalnız hissetmiyorum. Telefonum yanımda olmadığında kendimi eksik kalmış hissediyorum.”
Aynı okulda onuncu sınıf öğrencisi olan 16 yaşındaki Michael Joyce, masanın üzerinde titreyen telefonunun sesini duyduğunda kendisini mutlu hissettiğini belirtmiştir.
Bazen gençler gece geç saatlerde gelen arama ve mesajlara heyecandan ziyade korkuyla cevap verirler. Pew Araştırma Merkezi tarafından bir araya getirilen düşünce gruplarında bazı gençler, kısa mesajlara ya da telefon aramalarına hemen cevap verilmediğinde sinirlenen ya da hakarete uğrayan arkadaşlarının ya da tanıdıklarının hikâyelerini anlatmışlardır. Araştırma raporundaysa şu ifadelere yer verilmiştir:
“Görüştüğümüz birçok genç, bu tür gerginliklerden ve yanlış anlaşılmalardan kaçınmak için mesajlara ve aramalara mümkün olduğunca çabuk cevap vermek zorunda hissettiklerini söylemiştir.”
Bu yoruma bakarak diyebiliriz ki bahsettiğimiz temel problemlerin altında yatan temel sebep aşırı mesajlaşmadan başka ve daha büyük bir şey olabilir.
Ne çıkarım yaparsak yapalım ve hangi gerekçeleri ileri sürersek sürelim, yorum yaparken daha dikkatli olmalıyızdır; zira mesajlaşma edimi yakın zamanda ortadan kalkmayacaktır. Aşırı mesajlaşmaya eşlik eden olumsuz sonuçlar her ne olursa olsun, doğru bilgiler ışığında yol almamız, yanlış sonuçlara ulaşmamızdan çok daha önemlidir.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım