Tüm zamanların en büyük beyinlerinden bazıları ilgi alanlarından oldukça uzak hobilere sahipti. İşte 5 büyük dâhinin birbirinden ilginç gündelik uğraşları…
Dâhilerin takıntılı bir şekilde yalnızca temel çalışma alanlarına odaklandıkları ve başka hiçbir şeyle ilgilenmedikleri düşüncesi oldukça yaygındır. Bu genellikle gerçeklerden çok uzak bir bakış açısıdır; zira tüm zamanların en büyük beyinlerinden bazıları, birçok hobiye sahiptir.
Konu Başlıkları
Albert Einstein yetenekli bir müzisyendi
Albert Einstein, görelilik teorisi ve kuantum mekaniğine katkılarıyla ünlü Alman bir fizikçiydi. 1905 yılında Brown hareketini, fotoelektrik etkiyi, özel göreliliği ve kütle-enerji dengesini açıklayan dört olağanüstü makale yayınlamıştı.
Einstein ayrıca küçük yaşlardan itibaren keman çalıyordu. Yetenekli bir piyano sanatçısı olan annesi, Alman kültürüyle daha fazla ilişki kurmasına yardımcı olmak umuduyla oğlunu henüz beş yaşında kemanla tanıştırmıştı. Einstein başlangıçta bu uğraşı bir angarya olarak görse de 13 yaşına geldiğinde Mozart’ı keşfetti ve ardından bu enstrümanı sevmeyi öğrendi. Daha gençken bile yeteneği etrafınca fark edilmişti.
Einstein profesyonel bir müzisyen olmayı hiçbir zaman ciddi olarak düşünmedi. Bununla birlikte, bilime yönelmeseydi bunu yapabileceğine inanıyordu ve Kurt Appelbaum da dâhil olmak üzere zaman zaman profesyonellerle birlikte müzik yapıyordu. Büyük ölçüde kendi kendini yetiştiren Einstein bazı tasvirlerde kötü müzik yapıyor gibi anlatılsa da onunla birlikte çalan pek çok kişi onun iyi bir müzisyen olduğunu ifade etmiştir.
Einstein insanların önünde nadiren sahne almış olsa da kemanı yanında olmadan asla seyahat etmezdi. Hayatının son dönemlerinde Zoellner Quartet’te yer aldı ve Julliard Quartet’in grup üyeleriyle müzik yaptı. Her iki grup da onun yeteneklerinden oldukça etkilendi.
Einstein müzikle o kadar içli dışlıydı ki onun Princeton’daki evinde her çarşamba gecesi oda müziği çalınmaya devam edilmektedir.
Issac Newton Felsefe Taşı’nı arıyordu
Issac Newton, hareket yasalarını ve yerçekimi yasasını formüle etmesi, yansıtıcı teleskopu icat etmesi, prizmanın beyaz ışığı bir tayfa ayırdığını keşfetmesi ve kalkülüsü icat etmesiyle ünlü bir İngiliz fizikçi ve matematikçiydi. Modern teoriler onun öncülük ettiği fikirlerin ötesine geçse de Newton’ın bilim üzerindeki etkisini küçümsemek neredeyse mümkünsüzdür.
Newton tarafından üretilen on milyon yazılı sözcüğün bir milyonu simya ile ilgiliydi. Bu çalışmalar yayınlanmadı ve hatta bunların önemli bir kısmı muhtemelen o dönemde sapkın ya da yasa dışı kabul edileceği için gizli tutuldu. Bunların çoğu, mevcut çalışmaların yeni eklemelerle yeniden yazılmasından oluşuyordu. Ünlü ama biraz tartışmalı bir anlatıya göre Newton’un köpeği Diamond küçük bir laboratuvar yangınına sebebiyet vererek onun 20 yıllık simya çalışmalarının yanarak tarihe karışmasına yol açmıştır.
Tam olarak ne yaptığına dair bazı tartışmalar olsa da bazı bilim tarihçileri onun simyasının büyüden ziyade modern kimyanın öncüllerine daha yakın olduğunu savunmaktadır. Yazılarının çoğu, diğer metalleri altına dönüştürebilen ünlü Felsefe Taşı‘nı aradığını göstermektedir. Yaşam İksiri ile de ilgilenmiş olabilir.
Newton’ın simya yazılarının neredeyse tamamı açık artırmada satılmıştır. Bunların büyük bir kısmı Newton’un yazılarını toplayan ekonomist John Maynard Keynes’in eline geçmiştir.
John Maynard Keynes resim koleksiyonu yapıyordu
Baron Keynes, 20. yüzyılın en etkili ekonomisti olarak kabul edilen bir İngiliz’di. Fikirleri ekonomik düşüncede Keynesyen Devrim‘i tetiklemiş ve Büyük Buhran‘dan çıkış yolunu göstermesi ve savaş sonrası yaşanan yükselişin üzerine inşa edildiği yapıları sağlamasıyla tanınmıştır. Bugün, onun fikirlerinin biraz değiştirilmiş versiyonları hâlâ ekonominin ana akışındadır.
Keynes oldukça zengin olmasına rağmen servet kazanmak için servet kazanmanın akıl hastalığının bir işareti olduğunu düşünüyordu. Servetini iyi bir şekilde kullanmak isteyerek Cambridge’e bağışlayacağı 135 eser de dâhil olmak üzere büyük bir sanat koleksiyonu oluşturdu. Bunlar arasında Picasso, Seurat ve Cezanne’ın eserleri de vardı.
Koleksiyonculuğunun yanı sıra çeşitli tiyatroları, opera evlerini ve dans topluluklarını da destekledi. Ayrıca, sanatın önemi konusunda hemfikir olan ve birçok cesur estetik deneme yapan İngiliz sanatçı ve entelektüellerden oluşan Bloomsbury Grubu‘nun da bir üyesiydi. Bu sanatçılarla olan bağlantıları, muhtemelen sanat koleksiyonunun bu kadar iyi kaynaklara sahip olmasının nedenidir.
Alan Turing maraton koşucusu gibiydi
Alan Turing İngiliz matematikçi, bilgisayar bilimcisi, teorik biyolog, filozof ve kriptanalistti. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Enigma kodunun kırılması ve yapay zekâ felsefesi, özellikle de “Turing Testi” üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Bilgisayarlarla ilgili çalışmalarının yanı sıra, biyolojide morfogenezin reaksiyon-difüzyon teorisinin de temelini atmıştır.
Turing boş zamanlarında koşmaktan hoşlanırdı. Birçok büyük sporcunun aksine, Turing bu spora ancak 30’lu yaşlarında başladı. Ancak kaybettiği zamanı koşuya olan bağlılığıyla telafi etti.
Bazen toplantılar için Bletchley Park ile Londra arasındaki yaklaşık 65 km uzunluğundaki yolu koşuyordu. Temposu dünyanın en iyi koşucuları kadar iyiydi. Maraton koşucusu olarak 1948 İngiliz Olimpiyatları takımına girme denemesinde 2 saat 46 dakikalık derecesiyle başarısız oldu. Fakat bu derecenin Tom Richards’ın gümüş madalya kazanan derecesinin sadece 11 dakika gerisinde olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Turing arkadaşlarına koşmanın bir tür stres atma yöntemi olduğunu söylemiş ve şöyle açıklamıştır:
“O kadar stresli bir işim var ki bunu kafamdan atabilmemin tek yolu çok koşmak; ancak bu şekilde biraz rahatlayabiliyorum.”
Ada Lovelace kumar oynamayı severdi
Kontes Ada Lovelace 19. yüzyılın başlarında yaşamış bir İngiliz yazar ve matematikçiydi. Lord Byron’ın kızı olan annesi, sonunun babasınınki gibi olmaması için onu bilim ve matematik okumaya yönlendirmiştir. Kocası Lord King’in Lovelace Kontu olması üzerine 1838’de Lovelace Kontesi olmuştur.
Lovelace, Charles Babbage ile yaptığı çalışmalar sayesinde, Babbage’ın önerdiği Analitik Motor adlı mekanik bilgisayarda kullanılmak üzere ilk algoritmayı yazdı. Ancak, belki de daha önemlisi, makinede gerçekleştirilen hesaplamaların saf hesaplamanın ötesine geçebileceğini ve bunun yerine neredeyse her şeyi temsil edebileceğini anlayan ilk kişi oldu. Bu çalışması ve kavrayışı, birçok kişinin onu ilk bilgisayar programcısı olarak görmesine yol açtı.
Annesinin tüm çabalarına rağmen Ada, bağımlılık yapan bir kişiliğin vücut bulmuş hâli olan babasına birçok yönden benziyordu. Bunların arasında, babasının kumar sevgisi de vardı. 1840’ların ikinci yarısında, kelimenin tam anlamıyla “yanlış atlara oynayarak” bugünün parasıyla yaklaşık 280.000 sterlin kaybetti.
1851’de matematiksel dehasını kullanarak büyük bahislerde başarılı olmayı kolaylaştıracak bir algoritma yaratmaya çalıştı. Ne yazık ki buna benzer birçok sistem gibi, bu da işe yaramadı ve Aa büyük miktarlarda para kaybetmeye devam etti.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım