Galileo Galilei ve Modern Bilimin Doğuşu
Galileo Galilei (1564-1642) modern bilimin kuruluşu bakımından Copernicus ve Kepler’in açtığı yolda ilerlemiş, gerek çağdaş gökbilim dinamiğinin, gerekse mekanik fiziğin temellerini atmıştır. Dinamik ve mekanik fiziğin genel yasalarını açık ve net biçimde ortaya koyduğu için modern doğa biliminin kuruluşu Galileo’nun sisteminde gerçekleşmiş, bu yolda son adım Newton’dan gelmiştir.
Galileo, Copernicus’un güneş-merkezci görüşünü benimsemiş bir bilim insanı olarak bu kuramı pratik ve teorik bakımdan savunmuştur. Başlıca ‹ki Evren Sistemi Üzerine Konuşma adlı yapıtında Aristoteles’in ve kilisenin yer merkezci evren anlayışı ile Copernicus’un güneş-merkezci sistemi karşılaştırmış Copernicusçu sistemden yana tavır almıştır. Bu yüzden kilisenin kovuşturmasına uğramış ve göz hapsinde yaşamıştır. Galileo aynı zamanda teleskopla yaptığı keşiflerle de ünlenmiş, Teleskopuyla Güneşin lekelerini, Venüs gezegeninin evrelerini, ay yüzeyinde dağlar, vadiler gibi birtakım engebeler bulunduğunu ve Jüpiter’in dört uydusunu saptamıştır. Tüm bu keşifler kilise tarafından sineye çekilebilir şeyler değildi. Çünkü yedi rakamı Hıristiyanlıkta kutsaldı ve gökyüzünde dünya, dört gezegen, ay ve güneş olmak üzere yedi gök cisminin varlığına kutsal gözüyle bakılıyordu. Oysa Galileo dört uyduyu da işin içine katınca on bir gök cismi söz konusu olmaktaydı. Geleneksel inançtakiler teleskobun ortaya birtakım imgeler çıkardığını öne sürdüler. Bunlardan Cremonini teleskopla gökyüzüne bakmak yerine, Aristoteles’in kanıtlarını kendi duyularına yeğlemiş, Galileo’nun bulgularını duyu yanılgıları olarak görmüştü (Gjertsen, 2000: 166). Fakat zaman Galileo’yu birçok konuda haklı çıkardı.
Galilei’nin asıl büyük katkıları fizik alanında olmuş, onun bu alandaki buluşları modern fizik biliminin kurulmasını kesinleştirmiştir. Galileo, doğadaki devinimin her türüne ilişkin geçerli yasaları formüle etmiştir. Bu nedenle mekanik fiziğin babası sayılmaktadır. Cisimlerin serbest düşme ve serbest salınım yasalarını, sarkaç yasalarını bulmuştur. Düşen cisimlerin deviniminde çok önemli bir gerçeklik olan ivmeyi ilk bulan kişidir. ‹vme hızın büyüklük ve yön açısından değişmesi demektir. Böylece, bir daire içinde tek biçim olarak devinen bir cisim, bütün zaman noktalarında dairenin merkezine doğru bir ivmeye sahiptir (Russell, 1997: 280). Bu kavramın ışığında Galileo, düşen cisimler yasasını formüle etti: eğer bir cisim boşlukta serbestçe düşüyorsa, onun hızı her geçen saniyede sabit bir oranda artış gösterir; ivme yani saniye başına hızın artma oranı ortalama 30.48 cmdir. Buna göre havası boşaltılmış bir ortamda kurşun ya da tüy, tüm cisimler aynı hızla ve aynı sürede düşerler. Galileo devinim yasaları içinde ayrıca süredurum yasası denen yasayı da bulmuştur. Buna göre devinim içinde olan bir cisim, eğer önüne hiçbir engel çıkmazsa devinimini sonsuza dek sürdürür. Ancak hızda ya da devinim yönünde herhangi bir değişme oluyorsa, bu herhangi bir kuvvetin eylemiyle açıklanmayı gerektirir. Bu yasa, Newton’un elinde eylemin ilk yasası haline gelecektir. Onun için bu yasaya eylemsizlik yasası da denir. Oysa ortamda daima yer çekimi ve hava basıncı gibi etkenler bulunduğu için, başlangıçta yere paralel atılan bir cisim sözgelimi bir ok, bir süre yatay olarak gittikten sonra, devinimin başladığı zamandan beri geçen zamanla orantılı bir hızla düşme konumuna geçmiş olarak yere yaklaşacaktır. Bu arada aldığı yolun çizgisi bir parabol biçiminde olur. Sanıldığı gibi birdenbire keskin bir biçimde düşüşe geçmez. Bu alanda bulduğu tüm yasalarla Galileo dinamiğin de kurucusu olma yönünden büyüklüğünü kanıtlamıştır.
Galileo Galilei’nin gerçekleştirdiği uygulayımsal çalışmalarda izlediği yöntemin başarılı sonuçlar almasında önemli bir rolü olduğu açıktır: Bu yöntem gözlem ve deney yöntemidir. Doğa olayları titiz bir biçimde gözlemlenmekte ve ulaşılan sonuçlar yapılan deneylerle doğrulanmıştır. Yine bu yöntemde olguların dili matematik- geometrik bir dildir: Galileo’nun fizik alanında bulduğu tüm yasalar tıpkı Kepler’in yaptığı gibi matematik formüler bir dille ifade edilmiştir ve bunun başka bir almaşığı da yoktur. Çünkü doğadaki olgular arası ilişkiler matematik oran ve orantılar olarak ölçümleme yoluyla ancak ifade edilebilen bir yapı gösterirler. Bu nedenle fizik bilimi Galileo ile artık tam bir nicelik bilimi haline gelmiştir. Oysa Aristoteles’e göre fiziksel olgular genelde nesnelerdeki nitelik değişiminden başka bir şey değildi. Nitelikler ise ölçümlemeye bir başka deyişle matematiksel bir dille ifade edilmeye hiç uygun değildir. Bu nedenle Aristoteles’in nitelik fiziği, doğadaki olguların ilişkisel açıklanışlarında ister istemez yetersiz kalmıştır. Oysa Galileo’ya göre, “Doğa matematik dille yazılmış bir kitaptır.” Bu nedenle doğanın şifrelerini ancak matematik dili kullanan bir yöntemsel yaklaşımla çözümlemek gerekir.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı