Feuerbach’ın Diyalektik Anlayışı
Alman düşünürü Feuerbach, düşüncecilikle eytişimsel özdekçilik arasında bir düşünsel köprü olmuştur. Feuerbach’ta kaba özdekçilik, eytişimsel bir yola yönelmiştir. Ona göre, din, insanın kendi kendisine gösterdiği bir saygıdır. Ne var ki insan bu erdemini, din adı altında kendisine yabancılaşarak, kendisinin dışında geliştirmiştir. Felsefe insana bu çelişmeyi aşmayı öğretir ve insan bu çelişmeyi aşarak dinin insanlar arası bir bağıntı olduğunu anlar. Bu özdeksel ve eytişimsel aşma insanı geliştirir.
Din’in gerçeği aşk’tadır. Önceleri insanlar kendi niteliklerinin fantastik yansımaları olan tanrılar yaratmışlardı, Tanrılar insanlık düzenini kurmaya yetmediler. Oysa bu düzeni kuracak olan, insanın başka insanlara karşı duyduğu bağlılıktır. Bu bağlılık en yetkin biçimine aşk’ta ulaşır. Cinsel aşk, bu duygusal insan bağlılığının en yoğunlaşmış biçimidir. İnsanlar arasındaki bütün sorunlar aşkın gücüyle çözülecektir. Varlık yapısının temeli ‘özdek’tir ama kendisi ‘düşünce’dir…
Görüldüğü gibi, Feuerbach’ın özdekçiliği sonunda gene idealizme varan bir özdekçiliktir ve Hegelciliğin bir başka çeşididir. İnsanın Tanrı’ya tapmasını yasaklayan özdekçi Feuerbach’ın karşısında, insanın insana tapmasını buyuran düşünceci Feuerbach yer alır. Feuerbach “özdekçilikle geride beraberim ama ileride beraber değilim ” der. Engels’de şöyle demektedir: “Feuerbach’ın gerçek idealizmi onun din felsefesinde ve törebiliminde görülür. Feuerbach dini asla ortadan kaldırmak istemez. İstediği onu geliştirmektir. Felsefenin kendisi dinin içinde erimelidir.”