Empedokles’in bilgi anlayışı
Empedokles’in bilgi anlayışı Herakleitos ve Parmenides’in fikirlerine dayanarak oluşturmaya çalıştığı bir sentezin ifadesidir. Empedokles Herakleitos’un değişim konusundaki fikrini kabul etmektedir. O da duyularımızın bize evrende sürekli bir değişim ve hareket olduğunu söylediğini düşünür. Bunu duyuların eksikliğine atfetmek mümkün olmakla birlikte akıl da duyular gibi bilgiye ulaşma hususunda eksiktir (Kranz, 2014, s. 116-17). Öte yandan ona göre Parmenides de haklıdır. Evrenin özünü teşkil eden dört unsur, bizzat değişmezdirler. Bunlar ezeli ve ebedi, basit cevherler olmaları hasebiyle daima kendi kendileriyle aynı kalırlar. Değişimin ve aynılığın birlikte tasdik edildiği Empedokles düşüncesinde bilgiye ulaşmak için bir yolun da bulunması gerekmektedir.
Empedokles, evren hakkındaki hakikate, bilgiye ulaşmanın en makul yolunun duyuları ve aklı bir arada kullanmaktan geçtiğini düşünür (Waterfield, 2000, s. 134). Herakleitos ve Parmenides’in birbirini nakzeden düşünceleri arasında oluşturulan bu uzlaşı Empedokles’in sentezciliğinin bir diğer örneğini teşkil etmektedir.
Cisimlerin nasıl olup da birbirini etkilediği sorusu Empedokles’in cevaplamaya çalıştığı başlıca sorulardan biridir. Bu soru esasen hareketin nasıl mümkün olduğunu da açıklamak bakımından işlevseldir. Onun verdiği cevap, yukarıda işaret edilen sentezi daha anlamlı hale getirecektir. Zira hareket Elea Okulu tarafından reddedilmektedir. Nitekim Elealı Zenon’un meşhur paradoksları bu düşünceyi reddetmek üzere üretilmiştir.
Empedokles’e göre cisimlerin birbirini etkilemesi şu şekilde açıklanabilir: Nasıl ki güneşten ışık yayılıyorsa, cisimlerden de ışınlar yayılmaktadır. Ancak, cisimlerin ışın yayabilmesi, insan bedeninde olduğu gibi, bazı gözeneklerin mevcudiyetini gerektirir. Bir cismin başka bir cismi etkileyebilmesi, bu iki cismin gözeneklerinin birbiriyle uyumlu olmasına bağlıdır. Başka bir deyişle, bir cisimden çıkan ışınlar diğer cismin gözeneklerine girebilecek konumda bulunmalıdır (Von Aster, 2015, s. 78). Örneğin görmek için, cisimlerden çıkan ışınların gözde yer alan gözeneklerden içeri girmesi, aynı şekilde gözden çıkan ışınların da cisimlere girebilmesi gerekir (Gökberk, 2016, s. 33).
Duyu algısının gerçekleşebilmesi ışın-gözenek uyumuna, başka bir deyişle, kaynak ile hedefin aynı özden geliyor olmasına bağlıdır. Eğer kaynak ile hedef aynı özden ise algı gerçekleşir ve biz bilgiye ulaşabiliriz. Son kertede, evren hakkında bilgi sahibi olabilmemiz tamamen evrenle aynı özden geliyor oluşumuzun bir sonucudur (Kranz, 2014, s. 127-28). Biz de tıpkı evrendeki diğer cisimler gibi dört unsurdan teşekkül etmiş bulunuyoruz. Bilgiyi mümkün kılan şey bu vakıadır.
O, düşünme gücünün kana ait olduğunu söyleyerek ilginç bir fikir ortaya atmaktadır. Kan, insani varoluşun esas taşıyıcısı ve düşüncenin merkezidir. İnsanın bütün yetenekleri dört unsurun kandaki karışımının olgunluğuna göre artmakta veya azalmaktadır. Kanda bütün unsurlar yer aldığı için, her şeyi bilebiliriz (Gökberk, 2016, s. 33). İnsanın düşüncesi, yüreği dolaşan kanda temerküz etmektedir (Kranz, 2014, s. 128). Düşünce gücünü beyin dışında farklı bir organa veya bedenin farklı bir kısmına atfetmek yalnızca Epmedokles’in yaptığı bir şey değildir. Bunun başka örnekleri de vardır. Örneğin Epiküros düşünme gücünün göğüste bulunduğunu, buraya yerleştiğini iddia etmektedir.
Empedokles’in Doğa Üzerine ve Arınmalar adlı iki kitap yazdığı bilinmektedir. Doğa filozoflarının çoğunda rastladığımız bir durum Empedokles açısından da geçerlidir. Yazdığı eserler günümüze bütünlüklü bir şekilde aktarılamamıştır. Bununla birlikte, eserlerinden geniş bir bölümün fragmanlar halinde mevcut olması önemlidir. Empedokles’in felsefî düşüncesi bağlamında yazılanların hemen tamamı bu fragmanlara dayanmaktadır.
Platon ve Aristoteles gibi filozoflar hariç olmak üzere ilkçağ düşünürlerinin eserleri günümüze aktarılamamıştır. Kiminden birer ikişer cümle kiminden ise çok sayıda paragraf günümüzde mevcudiyetini korumaktadır. İlkçağ filozoflarından kalan bu metinlere “fragman” adı verilmektedir. Söz konusu filozofların genel düşüncesi hakkında fikir edinebilmek için fevkalade önemli olan bu parçalar Walther Kranz’ın Antik Felsefe adlı eserinde yer almaktadır.
Kaynak: İLKÇAĞ FELSEFESİ, s. 59-60, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3550, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2384