David Hume’un Töz ve Tanrı Anlayışı
Töz: Hume’u zaman boyunca özdeşliğini bir şekilde koruyan sürekli bir ben’in varoluşunu yadsımaya götüren şey, töz’ün herhangi bir formunun varoluşunu yadsımış bulunmasıdır.
Locke renk, biçim ve öteki niteliklere sahip olan bir şey olarak töz düşüncesini kabul etmişti ama “ne olduğunu bilmediğim bir şey” demekten de geri kalmamıştı. Berkeley ise niteliklerin altında yatan bir tözün varoluşunu yadsımış ama ruhsal tözler idesini korumuştu. Hume ise herhangi bir form içinde bulunan bir tözün varoluşunu yadsıma yoluna gitti. Bir başka deyişle maddesel tözü de tinsel tözü de kabul etmedi. Hume böyle bir tözün duyum izlenimlerinden türetilemeyeceğini öne sürdü. Eğer töz idesi bize duyularımız aracılığıyla taşınıyorsa, töz şunlardan hangisidir? Eğer gözlerimizle algılıyorsak o bir renk olmalıdır, eğer kulaklarımızla algılanıyorsa o bir ses, eğer dilimizle algılanıyorsa bir tat olmalıdır. Bundan dolayı, özel niteliklerin koleksiyonundan ayrı olarak bir töz idesine sahip olduğumuz söylenemez.
Locke maddi ve ruhsal tözleri kabul etmiş ama bilinemeyeceklerini savunmuştu. Berkeley maddi tözü reddetmiş ruhsal tözü benimsemişti. Hume ise tözü tamamen reddetti.
Tanrı: Hume’un “tüm idelerimiz deneyimden gelir, deneyimin ötesinde yer alan hiçbir ide yoktur” biçimindeki köktenci empirist öncülü, onu Tanrı kavramı bakımından da kuşkucu bir noktaya sürüklemiş oldu. Ona göre Tanrı’nın varoluşunu tanıtlamaya yönelik pek çok girişim, nedenselliğin belli versiyonlarına dayandırılır. bunlar arasında zihin üzerine daima güçlü bir etki yapmış bulunan form verme- biçim verme, dizayn etme argümanı bulunur. Hume öncelikle bu uslamlamayı eleştiri süzgecinde geçirir.
Bu uslamlama doğadaki güzel düzenin gözlemlenmesiyle başlar. Bu düzen henüz biçimden yoksun materyal üzerine insan zihninin dayatabileceği türdeki düzene benzemektedir. İnsan nasıl biçimsiz maddeye bir form kazandırabiliyorsa ve bu şekilde söz gelimi bir heykel ortaya çıkıyorsa, aynı şekilde bu doğaya başlangıçta form veren bir sanatçı da bulunmalıdır; bu da Tanrı’dır. Bir kez etkiden nedene gitmek yeterli bir yol değildir; doğaya form veren başka bir şey de olabilir. Ayrıca biçimi olmayan ham maddeye insanın form kazandırması doğaya form veren ilke düşüncesi arasına benzerlik ilişkisi kurmak da doğru değildir çünkü bu ikisi birbirinden çok farklıdır. Şu halde Tanrı’nın varlığı da inanca konu olmaktan öte kanıtlanamaz.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı