Bilginin Sınırlılığı ve Dini Bilgi
İnsanın sahip bulunduğu duyular, ortak duyu, hayal gücü gibi idrâk güçleri ve bunlara bağlı yetiler ile akıl gücünün ürünü olan beşerî bilgi ancak fizik dünyaya ilişkin kavram ve yargılardan ibaret kaldığı ortadadır. Halbuki İbn Rüşd’e göre bilginin gerçek bilgi olabilmesi, onun, ait olduğu şeyin sebeplerini de içermesine bağlıdır. Varolanlar arasında fiziki seviyede var olan sebep-sebepli ilişkisi ile bu ilişkiye bağlı olarak ortaya çıkan “sebepler zinciri”nin fizikötesi varlık alanına uzandığı hatırlanacak olursa, insan bilgisinin tam bir bilgi haline gelmesi için bu alana yönelmek gerektiği ortaya çıkar.
Ne var ki filozofumuzun da belirttiği gibi bilginin teşekkülü için gerekli olan aşamaları bir bir geçerek gerçek bilgiye ulaşma yeteneği bakımından her insan aynı seviyede değildir. Bazı insanlar söz konusu aşamaların hepsini geçebilecek yetenek ve kapasiteye sahip bulunurken (burhan ehli yahut havâs), bazı insanlar yalnızca duyuların ve hayal gücünün sağladığı bilgi düzeyinde kalır (cûmhur yahut hatâbet ve cedel ehli): Bu farklılık, bazı insanları n yaratılış itibariyle birtakım olgu, olay ve sorunları kendi çabaları ile kavrama yetenek ve kapasitesinden mahrum bulunmalarıyla ilişkilidir. Ayrıca kendilerini doğ- ru bilgiye ulaştıracak uygun yöntemi bilmemeleri, arzu ve önyargıların etkisinde kalmaları, doğru bilgilerle donanmış ve bu birikimini güzelce aktarabilecek bir öğ- retici bulamamaları gibi sebeplerin de bu farklılaşmada etkisi yadsınamaz. Ancak bu, filozofumuza göre, hiçbir zaman bir kısım insanın kendi yetenek ve çabalarıyla ulaşamadığı, fakat bilme ihtiyacında olduğu bilgilerden sonsuzadek mahrum kalacakları anlamına gelmemekte ve işte bu noktada “vahiy” ve “din” olgusu devreye girmektedir. Din, her seviyedeki insanın bilmesi gerektiği halde kendi imkânlarıyla elde edemeyeceği metafizik, psikolojik, ethik ve eskatolojik soru ve sorunlara cevap oluşturan bazı bilgileri en kolay ve en kısa yoldan vererek pek çok konuda insana yepyeni ufuklar açan ilâhî bir lütuftur. (Sarıoğlu, 2006, 135-136)