Aristoteles’in İnsan Anlayışı, İnsana Bakışı
Aristoteles’in insan anlayışına geçmeden kısaca onun evren tasarımına göz atmak gerekir. Aristoteles için tanrı, evreni harekete geçiren ilk hareket ettirici güçtür. Tanrı, döngüsel hareketi başlatan ancak kendisi hareket ettirilmeyen bir hareket ettiricidir. Tanrı kendinde bir cevherdir, sonsuzdur.
“İlk Kımıldatıcı, madem eksik gedik, son tanımaz canlıdır, öyleyse onun yol açmış olduğu tamamlanmayı gerekser, sonla, sınırlı tekmil hareketler ile olup bitenler de hayat doludur. Her varolan, ilk bakışta canlılık belirtisi sunmasa bile, yine de dirilme imkanına sahiptir. Öyle olmasa, canlılar, nerden, nasıl gelecekti? Nasıl ki varlık, yokluktan sökün edemezse, aynı şekilde canlı da, cansızdan türeyemez…”
Dünyaya doğa gereği bilme arzusu ile gelen insan için hareket halindeki evren, aldın kendisine yönelebileceği birlikli, bütünlüklü bir yapıya sahip olan keşif yeridir.
“Bizim aklımızın nesnesi yapabileceğimiz, aklımızın nesnesi haline gelebilecek olan kavrayışlarımızın hepsi bu evrenin içinde saklıdır, bunlar bizim keşfimizi bekler, aldın onlara yönelmesini bekler, akıl onlara yöneldikten sonra da onların keşfedilmemesi için her hangi bir sorun yoktur.”
Aristoteles için ruhun bilinebilmesi, en güç şeylerden biri olsa da gerçeğe ulaşma ve doğa bilimlerine olan katkı anlamında oldukça önemlidir. Onun için, “…ruh bir pollakhos legomenon’dur (çok anlamlı).” Farklı türler için ruh ayrı ayrı tanımlanır. Bitki, hayvan ve insanın sahip olduğu yetiler, türün özelliğine göre değiştiğinden bunlar için farklı ruhlardan bahsedilir. Bitkilerde besleyici ruh; hayvanlarda hareket eden, isteyen, duyan ruh; insanlarda akıl yürütme yetisi ve zekayı ifade eden entelektüel ruh bulunur. “Böylece özellikle ruhların bu türlerinin her birinden söz etmek, açıkça, ruhtan söz etmenin en uygun biçimidir.”
Aristoteles için ruh, bu türlerin oluşturduğu bir cins olarak ele alınmaz. “Farklı ruhlar gerçekte, birbirine bağlı ve düzenleri daha az yetkinden daha çok yetkine giden ve sonuncusu öncekileri gerektiren ardışıkların bir serisini meydana getirir.” Aristoteles için ruh hiyerarşik bir yapılanma olarak değerlendirilmektedir. Aristoteles, bir yerde canlılar arasında basamaklı sınıflamasıyla, evrim anlayışına da göndermede bulunmaktadır.
Her varlığın tanrısallıktan aldığı pay oranı diğerinden farklıdır. Kiminde daha çok kiminde daha azdır. insandan insana bile çeşitli türden nitelikler farklılıklar göstermektedir. “Bazı insanlar iyi, bazıları onlardan daha iyidir.”
Düşünme edimini ruha özgü kılan Aristoteles için, ruh sayesinde yaşar, düşünür ve algılarız. Cismin entelekheia’sı olan ruh, her varlığın yaşam nedenini ve ilkesini oluşturur.
“… ne ruhun bedensiz ne de bedenin ruhsuz olamadığını sanmakta haklıdırlar: Çünkü ruh bir beden değil; fakat bedenin herhangi bir şeyidir. Bu nedenle ruh, bir bedende ve belirli nitelikteki bedende bulunur ve ruhun bedende bulunuşu, hiç de, bizden öncekilerin bedenin mahiyetine ve niteliğine hiçbir belirlenim ilave etmeden ruhu bedene uydurdukları biçimde Aristoteles’te madde hiçbir şekilde insanı insan yapan öge değildir.”
İnsanı kuran, insanın insan olmasını sağlayan şey, formdur. “Ruhun erek olduğu açık olduğu gibi, neden olduğu da açıktır… Ruh bedenin ereksel nedenidir. Bunun kanıtı bedenin, yalnız ruhun bir aracı olmasıdır. Ve bu tabiat planına girer.”
Ruh, tıpkı nefret ve sevgi gibi zekaya sahip olan öznenin, duygulanımıdır. Ruhun bütün duygulanımları (korku, merhamet, cesaret, v.s.) sevgi ve kin bedenle beraber var olabilir. Duygulanımlar bedenin uğradığı değişim sonucunda oluşur. Bu yüzden ruhun incelenmesi fizik biliminin alanına girer.
“…duygulanımlar maddeye girmiş biçimlerdir… Örneğin, öfke, belli bir amaç için belli bir nedenin meydana getirdiği, bedenin veya bedenin bölümünün veya yetinin hareketi diye tanımlanacaktır.” Ruhun duygulanımları hareket gibi görülmesine rağmen ruh ne bir mekanda hareket eder ne de bazı filozofların dediği gibi bir uyumdur.
Aristoteles için insan, bilebilen, bilime sahip olabilen bir varlıktır. Aristoteles akıllı olmak ile dokunma duyumu arasındaki bir bağa işaret eder. Ona göre insan dokunma duyumu ile hayvanlardan açık ara öndedir. “Ve bu nedenle o, hayvanların en akıllısıdır…bu duyu organı sayesinde çok yetenekli ya da daha az yetenekli insanlar vardır.”
Aristoteles formu fiziksel nesnenin içine yerleştirmekle, insanın bilme etkinliğinde duyusal tecrübeye önem vermiş olur. Aristoteles için duyusal tecrübeye “imgelem” önemlidir. İmgelem her ne kadar duyumlama ve akıldan farklı da olsa, duyumlama imgelemin oluşması için gereklidir. Etkin akim soyutlama yapabilmesi için imgelem gereklidir.
“Gerçekte duyumlama, örneğin, görme duyusu veya görme fiili gibi, ya bilkuvvedir veya bilfiildir; buna karşılık (görme duyusundan veya görme fiilinden ç.n. ), biri ya da diğeri olmasa bile imge bulunabilir: Uykuda algıladığımız imgeler böyledir. Ardından, duyumlama her zaman vardır; oysa imgeleme böyle değildi. Diğer taraftan imgeleme ve duyumlama bilfiil özdeş olsalardı, bütün hayvanların imgelemeye sahip olmaları gerekirdir. Ardından, duyumlamalar her zaman doğrudur; oysa imgeler çoğu zaman yanlıştır. Aristoteles için her canlı, ait olduğu türün bireysel özelliklerini, biçimini taşır. insan insani doğurur; bundan ötürü de çocuğun, belli bir özellikle oluşması, anne-babasının insan olmasından ileri gelir.”
Aristoteles için kalıtsal faktörler nesilden nesile aktarılıp süreklilik kazanabilmektedir. Geleceğe ait umutlara sahip olan tek varlık, yani insanın, gerçek mutluluğu bedene değil ruba yöneliktir. insan için iyi olanın bilimin sınırları içinde araştırılması gereklidir.
Kaynak: Yüksek Lisans Tezi, Spinoza’da İnsan Anlayışı, Handan Aydın