Kalıp Yargı Nedir?
Kalıp yargı, belirli sosyal grupların tüm üyeleri tarafından belirli özelliklerin paylaşıldığını varsayan bir bilişsel çerçevedir. Kalıp yargı, ön yargı ile ilişkili olarak ele alınması gereken önemli bir kavramdır.
Birbirine az çok benzer çeşitli kalıp yargı tanımları şunlar olabilir:
- “Bir kalıp yargı, bir sosyal grubun ve onun üyelerinin zihinsel bir temsilidir.” (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2006: 242).
- “Kalıp yargılar, bir sosyal grubun üyeleri hakkında yaygın bir biçimde paylaşılan genellemelerdir.” (Hogg ve Vaughan, 1995: 54).
- “Ön yargıyı muhafaza eden bilişsel çerçeve kalıp yargıdır. Bir kalıp yargı, bir grubun üyeleri hakkında, sadece o grubun üyeleri olmaları nedeniyle sahip olunan bir dizi inanç ve beklentilerdir.” (Feldman, 1998 : 8283).
Kalıp yargı terimi ilk defa 1922’de Lipmann tarafından kullanılmış ve “zihindeki resim” olarak tarif edilmiştir. Günümüzde sosyal psikolojide ise bu kavram ağırlıklı olarak sosyal biliş yaklaşımı içinden çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre bir kalıp yargı, bir resimden daha fazla bir şeydir, kendine ait zihinsel yaşamı olan bilişsel bir yapıdır.
Konu Başlıkları
Sosyal Biliş Yaklaşımı
Sosyal biliş yaklaşımı açısından kalıp yargı zihinsel bir şema olarak görülmektedir. Şema, sosyal dünyadan gelen bilgiyi organize eden ve zihinde var olan bilgiyle bütünleştiren zihinsel bir yapıdır. Dikkati belirli olaylara yönlendirirken diğerlerinden uzaklaştırır, zihindeki bilginin hatırlanma biçimini etkiler. Ancak kalıp yargı diğer şemalardan özellikle sosyal sonuçları nedeniyle farklılaşır; çünkü bu yargının kullanımı sosyal adaletsizliğe yol açar (Augostinos, Walker ve Donaghue, 2000).
Sosyal biliş yaklaşımı açısından insanları belli kalıp yargılara sokmak, duygusal bir süreç değil, zihinsel bir bilgi işleme sürecidir. Yani her durumda insanları küçümsemek ya da aşağılamak anlamına gelmez (Aronson, Wilson ve Akert, 1999). Bu görüşe göre, bir sosyal grup hakkındaki bu yargılar, bize o grup hakkında kestirme yoldan bir fikir, bir bilgi vermektedir. Bu, çoğu zaman o grubun üyesi ile karşılaştığımızda onun davranışı hakkındaki beklentimizi ve ona karşı davranışımızı önceden ayarlamamızı sağlar (Kağıtçıbaşı, 1999).
Bunlar sosyal kalıp yargılara sahip olmanın getirdiği avantajlardır. Ne var ki çevremizi anlamamızı ve ona hakim olmamızı sağlayan aynı tip yargılar, ön yargıları beslemeye de hizmet etmektedirler. Sosyal gruplar hakkındaki bu tip yargılar genellikle mantıksız ve haksız nitelemeler olarak görülmektedirler. Çünkü grubun her bir üyesi için geçerli olsun ya da olmasın olumsuz özellikler grubun tamamına genellenmektedir.
Fiziksel Görünüm
Fiziksel görünüm, toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının diğer bileşenlerini de etkileyen neredeyse en önemli parçasıdır. Araştırmalar kadın ve erkeklere ait fiziksel görünüm kalıp yargılarının kullanılarak diğer kalıp yargı bileşenlerinin de güçlü bir biçimde harekete geçirildiğini göstermiştir. Yani eğer kadın fiziksel görünüm açısından “kadınsı” kalıp yargısal özelliklere sahipse o kadının “kadınsı” kişilik özelliklerine, “kadınsı” cinsiyet rollerine ve “kadınsı” bir mesleğe de sahip olduğu düşünülmektedir. Fiziksel görünüm açısından “kadınsılık” “zarafet”, “incelik” “yumuşaklık” gibi kalıp yargısal özelliklerle betimlenmektedir.
Erkekler için de “erkeksi” fiziksel görünüm, diğer bileşenlerin “erkeksiliğini” düşündürtmektedir. Fiziksel görünüm açısından “erkeksilik” “uzun”, “sağlam”, “dayanıklı” gibi özelliklerle betimlenmektedir. Fiziksel görünüm kalıp yargıdan kaynaklanan beklentileri bir paket hâlinde diğer insanlara iletme işlevi taşır. Diğer bileşenlere göre daha öne çıkmasının nedeni biriyle ilk kez karşılaşıldığında ilk önce fiziksel görünümün algılanması ve bu bilgiyle hareket edilmesidir (Crawford, 2006).
Toplumsal Cinsiyet Özellikleri
Bu konudaki araştırmalar, çok sayıda kişilik özelliğinden oluşan bir listede hangi özelliklerin daha çok kadınları, hangi özelliklerin daha çok erkekleri betimlediğinin katılımcılar tarafından seçilmesiyle gerçekleştirilmektedir. Bu araştırmalarda, erkekler genelde “bağımsız”, “aktif ”, “öz güvenli”, “baskın”, “hırslı”, “duygularını belli etmeyen” gibi özelliklerle betimlenmişlerdir. Bunun tersine kadınlar “sıcak”, “nazik”, “anlayışlı”, “şefkatli”, “duygusal”, “duyarlı” gibi özelliklerle betimlenmişlerdir.
Sosyal psikoloji literatüründe kadın ve erkeklere ilişkin algılanan bu kişilik özellikleri kalıp yargılar iki boyutta bir araya getirilerek anlaşılmaktadır: araçsal ve duygulanımsal. Erkekleri betimlediği düşünülen kişilik özellikleri araçsal özellikler, kadınları betimlediği düşünülen kişilik özellikleri duygulanımsal özellikler olarak adlandırılmıştır. Araçsal özelliklere sahip kişinin aktif ve etkili bir kişiliği temsil ettiği, duygulanımsal özelliklere sahip bir insanın daha çok duygularla ve diğer insanlarla ilgilenen bir kişiliği temsil ettiği ileri sürülmektedir. Diğer bir deyişle araçsal özelliklerin “erkeksiliği”, duygulanımsal özelliklerin “kadınsılığı” temsil ettiğine inanılmaktadır.
Toplumsal Cinsiyete Ait Roller
Toplumsal cinsiyet rol kalıp yargıları denildiğinde erkekler ve kadınlar için tipik olduğu düşünülen davranışlar ve roller kastedilmektedir. İnsanlar genel olarak tüm kadınlar ve tüm erkekler için toplumsal cinsiyet rol kalıp yargıları geliştirmekten çok hem kadın hem de erkek kategorisi içinde alt kategoriler oluşturarak kalıplaştırmaktadırlar. Örneğin kadınlar içinde en yaygın olan kalıp yargısal kadın tipi “ev kadını/anne”dir.
Gerçekte tüm bir kadın kategorisi “ev kadını/anne” alt kategorisi ile özdeşleştirilmektedir. Çünkü dünyadaki pek çok toplum için “gerçek kadın” olmak bir eş ve bir anne rolünü üstlenmek anlamına gelir. İnsanların zihninde “eş/ anne” kategorisi “fedakâr”, “ailesine odaklanmış”, “şefkatli” gibi özelliklerle temsil edilir. Ama örneğin “seksi kadın” kategorisi, zihinde kişilik özelliklerinden çok fiziksel görünümle (“güzel bir vücut”, “uzun saç”, “ojeli tırnaklar”) temsil edilir.
Bu iki kadın kategorisinin birbiriyle hiç ortak yönü olmadığına dikkat çekmek gerekir. Bu, annelerin seksi olamayacağı, seksi kadınların da anne olamayacağı gibi bir inancı yansıtmaktadır. Oysa bir kez bu kalıplaşmış inançlardan kurtulunursa bu ikisinin bir arada olamayacağına dair mantıksal hiçbir neden bulunamayacağı açık hâle gelir.
Başka bir kadın kategorisi “atletik kadın”dır. Bu kategoriye yerleştirilen kadınlar, belirli kişilik özellikleri (“saldırgan”, “erkeksi”) olduğu kadar fiziksel görünümleriyle de (“kaslı”, “kuvvetli”) kalıplaştırılır. Çağımızda gittikçe daha fazla kadının mesleki kariyer yapmasına paralel olarak profesyonel işlerde çalışan veya kariyer yapan kadın tipi de insanların zihninde “akıllı”, “çalışkan”, “organize” ve “fazla kadınsı olmayan” gibi belirli özellikler ekseninde kalıplaştırılmıştır.
Erkeklerin de erkeksi rol kalıp yargıları temelinde “atletik”, “maço”, “iş adamı” gibi belirli alt kategorilere ayrıldığı söylenebilir. Ancak kadınlardan farklı olarak tüm erkek alt kategorilerinde “erkeksilik” özelliği mevcuttur. Kadınlar bazı alt kategorilerde yaptıkları iş yüzünden “erkeksi” olarak görülürken, erkekler hiçbir kategoride “kadınsı” olarak görülmez. Ne kadar çok kadın ücretli iş yaşamına girerse girsin, yani kadınların sosyal rolleri ne kadar değişirse değişsin, tüm kadınlara atfedilen özelliklerin “eş/anne” alt kategorisine atfedilen özelliklerle aynı kalmaya devam etmesi dikkat çekicidir.
Bu, çok farklı kültürlerde kadın ne yaparsa yapsın, onu tanımlayan niteliğin “eş/anne” olmak olduğu anlamına gelir. Tersinden, bunun, hayatlarında “eş/anne” olmayı seçmemiş kadınların “gerçek kadın” olmadığı ya da olsa olsa “eksik kadın” olduğu yanlış inancını yansıttığını vurgulamak gerekir (Crawford, 2006).
Toplumsal Cinsiyete Ait Meslekler
Aslında toplumsal rollere bağlı olarak toplumsal cinsiyet yargılarından söz etmek kısmen de olsa mesleklere ait toplumsal cinsiyet rollerinden söz etmek anlamına gelir. Kadını tüm tanımlayan özellik “eş/anne” olmak ise böyle bir kadının meslek anlamında “ev kadını” olduğu düşünülür. Ya da erkekler için örneğin “iş adamı” kategorisi hem role hem de mesleğe gönderme yapan bir kategori olarak görülebilir ve muhtemelen genel olarak “akıllı”, “duygularını kontrol edebilen”, “kriz yönetebilen” gibi birtakım kişilik özellikleriyle zihinde kalıplaştırılır.
Ama bu genel kategoriler dışında daha spesifik olarak da mesleğe bağlı toplumsal cinsiyet kalıp yargılarından da söz edilebilir. Genel olarak ana okulu öğretmenliği, manikürcülük, sekreterlik ve yakın zamanlara kadar hemşirelik sadece kadınlara ait olarak görülen mesleklerdir. Dikkat edilirse kadınlar evdeki rollerinin uzantısı sayılabilecek alanlarda meslek sahibi olmaya özendirilmekte ve yönlendirilmektedirler. (Bu, kadınların mühendis, fen bilimci ya da matematikçi olabilecek entelektüel özelliklere sahip olmadığı gibi bir yanlış inançtan kaynaklandığı kadar, kadının “daha az ciddi” mesleklerde çalışıp evine, çocuklarına bakması beklentisinden de kaynaklanmaktadır.).
Örneğin ana okulu öğretmenliği, hemşirelik gibi bakım vermeye dayanan meslekler, evde zaten bakım veren kadının “yatkın” olduğu işler olarak görülür. Mesleklerin cinsiyetlendirilmesi adı verilen bu süreç, yukarıda kadın ve erkeklerin sahip olduğu varsayılan bazı kişilik özelliklerinin onlara yüklenmesiyle gerçekleşir. Diğer yandan kamyon şoförlüğü, maden işçiliği, pek çok spor branşı birincil olarak “erkek işi” olarak kodlanmıştır. Bu tür uç örneklerde, kadınlar için getirilebilecek itiraz, kadınların bu işler için fazlasıyla “narin” olduğudur. Oysa bir yandan günümüz teknolojilerinin kullanımıyla fiziksel güç gerektiren işlerin azlığına, diğer yandan ev temizliğine gündelikçi olarak giden kadınların yaptığı işin fiziksel ağırlığına dikkat çekmek gerekir (Crawford, 2006).
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Psikolojiye Giriş” ve 2. Sınıf “Deneysel Psikoloji”, 4. Sınıf “Sosyal Psikoloji” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Psikoloji Ders Kitapları ve MEB Liseler İçin Psikoloji Dersi Ders Kitapları