Fichte’nin felsefi sistemi
Alman idealizmi düşünürlerinin ilk ve temel düşüncesi felsefede bir sistem bütünlüğü yakalamaktı. Çünkü o döneme dek felsefe tüm bilim dallarının temel ilkelerini kapsayan bir tümel bilim olarak algılanıyordu. Bu düşünürlerin kendisinden yola çıktıkları Kant’ın felsefesi bir eleştiricilikti. Kant bilgiye ulaşma çabası içinde doğru ve yanlış yolları sergilemekteydi ve yaptığı iş aslında bir bilgi sistemi için ön hazırlıktan başkası değildi. Kant’ı izleyen idealist yönelimli kişiler felsefi bilgi alanında beklenen sistematik bütünlüğü yakalamak amacını güttüler. Bu işi ilk denemeye girişen Reinhold adlı düşünür olmuştur. Kant kuramsal aklın ve pratik aklın eleştirilerini ortaya koymuştu. Reinhold kuramsal eleştirinin temel olduğunu düşünerek, kuramsal alandan yola çıktı. Ne var ki Kant’ın da ele aldığı tüm bilgi dalları arasındaki sistem bütünlüğünü bir türlü yakalayamadı. Bir başka deyişle bu ideali gerçekleştirmede başarısız oldu.
Fichte’ye gelince o da felsefenin tümel bir bilim olduğu ve tüm parçaları arasında sistematik bir bütünlük sağlanması gerektiği düşüncesindedir. Bu nedenle o da Kant felsefesinin yol göstericiliğinden yararlanarak bilim sistemini oluşturmaya girişti. Bu açıdan her bilimin bir temel ilkesi olmalıdır iddiasıyla yola çıkar. Bu temel ilke tüm sistemin üzerine oturtulacağı sağlam bir çıkış noktası oluşturacaktır. Şu hâlde felsefenin bu temel ilkesi ya da önermesi ne olmalıdır.
Bu açıdan Fichte önünde iki olanak olduğunu düşünür: Ya kuramsal alanda kendinde- şeyden/ nesneden yola çıkmak gerekir ya da pratik alanda özneden- benden yola çıkmak gerekir. Birinci yol madde dünyasında özgür bir bilincin- düşünen benin nasıl ortaya çıktığını açıklamakta yetersizliğe düşecektir. Oysa temel ilkenin bilinçli varlık- düşünen ben olduğu kabul edilirse bilinçli öznenin dış dünyayı, nesneler dünyasını nasıl kurduğunu ya da tasarımladığını göstermek olanaklı görünmektedir. O halde bu seçenek nasıl başarılabilir?
Fichte öncelikle “deneyim” kavramından yola çıkar: Deneyim, deneyleyen birisinin daima bir şeyi deneyimlemesidir. Bilinç her zaman bir nesnenin bir özne tarafından biliniyor olmasıdır. Bu nedenle bilincin edimsel içeriğine baktığımızda, orada soyutlama yoluyla oluşturulmuş iki temel kavram buluruz, bunlar kendinde- anlık ve kendinde- şey kavramlarıdır. Bu durumda deneyim ya kendinde- anlığın ürünüdür ya da kendinde şeyin etkisi olarak açıklanabilir. Birinci yol idealizmin yoludur, ikinci yol ise dogmatizmin yani maddecilik ve determinizmin yoludur. Eğer bu yol kabul edilirse bilinç/ zihinsellik salt bir epifenomenden (yani bir yan üründen) başka bir şey olmayacaktır. Kant’ın bu iki yol arasında zaten bir uzlaşı, bir orta yol aradığını öne sürer. Aslında bu ona göre doğru bir tutum değildir; eğer iki ayrı yol varsa salt bunlardan birini izlemek gerekir, orta yol diye bir şey olamaz. Bu durumda Fichte seçimini idealizmden yana yapar. Fichte bu konuda şunu düşünmektedir: Ahlaksal deneyimde açığa çıktığı biçimiyle özgürlüğünün bilincinde olan bir kişi, idealizmden başka bir yol tutamaz. Çünkü maddecilik deneyimin temel etkenlerinden birisi olan özgürlüğü açıklamakta yetersiz kalacaktır. Şu halde sistemin temel ilkesi kendinde- anlama yetisinden- anlıktan (zihinden) başka bir şey olamaz. Fichte genelde kendinde- anlama yetisi terimi yerine kısaca ‘ben’ terimini kullanmayı yeğlemektedir. Biz de bundan böyle ben ya da bilinç terimlerini kullanma yolu tutacağız.
Kaynak: MODERN FELSEFE II, s. 56-57, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2409 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1397