Eski Türk düşüncesinde meclis kavramı
Demokrasinin önemli göstergesi meclisin eski Türk devletinde var olduğunu, Çin kaynaklarından ve Orhun Yazıtları’ndan çok açık bir şekilde anlamaktayız.
Yasama kurulu niteliğini taşıyan bu meclis aslında milattan önceki devirlerden beri devam eden bir kurum olarak görünmektedir. Göktürklerde meclis kelimesinin karşılığı “toy” idi. Bütün diğer Türk lehçelerinde ve Türkçeden geçtiği bütün yabancı dillerde de meclis, toplantı anlamına gelmektedir. Bu meclisin üyelerine Toygun denirdi. Oğuz Destanında da “Toy”dan bahsedilir.
Önemle belirtmek gerekir ki çok önemli bir hukuki kurum olan meclis (toy), Göktürk tarihinde mühim yer tutmuş, hükümdarların tahta geçirilip indirilmesinde büyük roller oynamıştır. Göktürkler hakkında ilk bilgileri veren Çin kaynağı Chou Shu’nun 50. bölümünde, Göktürklerin henüz devlet olarak kurulmadıkları devreye ait bilgileri arasında bazı rivayetlerden bahsedilmektedir. Bu rivayetlerden sonra, esas tarihi kısma geçilirken tam doğruluğundan emin olunmasa bile çok çarpıcı bir misalden bahsedilmektedir.
Daha boy aşamasında olan Göktürklerin hepsi kendi aralarında şeflerini seçmek için bir araya toplanmış, ağaçlık bir yerde yükseğe sıçrama yarışması düzenlenmiştir. Neticede en yükseğe sıçrayan şef olarak seçilmiştir. Böylece meclis takdirini en layık olan lehine kullanmıştır. 545 yılında ilk Çin elçisi An-no-p’an-t’uo Göktürk merkezine vardığında, Göktürkler reisleri Bumın (T’u-men) ile birlikte sevinmişler, “şimdi büyük ülkenin elçisi geldi, bundan dolayı ülkemiz gelecekte yükselecektir” diyerek birbirlerini tebrik etmişlerdi (Chou Shu 50; Pei Shih 87, Suei Shu 84).
Bu kayıtlar ile Göktürklerin henüz devlet hâline gelmeden bile meclis veya ona benzer fonksiyonu icra eden bir kuruma sahip olduklarını anlıyoruz.
Meclisin kağan seçiminde oynadığı rolü gösteren en iyi delil 581 yılında taht değişikliği sırasında meydana gelen olaylardır: T’a-po (Taspar) Kağan’ın ölümü üzerine onun kağan olarak tayin ve vasiyet ettiği Ta-lo-pien meclis tarafından kağan olarak tanınmadı. Işbara daha layık görülerek kağan seçildi. Meclis takdirini ve yetkisini bu yönde kullandı.
593 yılında cereyan eden bir başka hadise de meclisin fonksiyonunu göstermesi açısından epey etkileyicidir. Tou-lan Kağan’ın Çin asıllı eşi Çin’de kendi sülalesini yıkıp iş başına gelen Suei hanedanına karşı bazı Çinlilerle ve Soğdlarla irtibat kurarak bir takım gizli faaliyetlerde bulunuyordu. Bunu öğrenen Suei hanedanı durumu kağana bildirdi. Kağan, önce bunlara müdahale etmek istemedi ise de Çin elçisi, Göktürk toygunlarından (ta-kuan’larından) birine rüşvet vererek, kağanın hatununun kurduğu gizli planı ortaya çıkartınca, devlet meclisi üyelerinin hepsi bu gizli plandan dolayı kağanla alay ettiler. Zor durumda kalan kağan, bunun üzerine Çinlileri (asi olanları) ve Soğdları cezalandırdı. Bilge Kağan’ın 723 yılında ileri sürdüğü teklifler Göktürk devlet meclisinde kabul edilmemişti.
Diğer taraftan, halkın tahta çıkma töreninde kağanı bir keçe üzerine koyarak havaya kaldırması kağanın seçimine halkın katılımı olarak düşünülmüştür. Toylara katılan toygunlar tegin, kül-çor, apa, erkin, tudun, ilteber, tarhan gibi unvanlar taşırlardı. Toylarda önce dinî-millî törenler yapılarak başlanır, devletin bütün meseleleri görüşülür, sonra ziyafetler verilirdi.
Orhun Kitabelerinde geçtiği üzere, Göktürklerde hükümetin karşılığı “ayukı” tabiri idi. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, memleket meseleleri devlet meclisi adı verilen toyda görüşülüyordu. Ancak coğrafi şartlar ve ülkenin içinde bulunduğu durum sebebiyle toyun her zaman toplanması mümkün olamıyordu. Memleket işlerinin asıl görüşülmesi gerektiği anlarda ayukı (hükümet) devreye giriyor, bütün asıl meseleler o an için ayukta konuşuluyordu. Çin kaynaklarına göre Göktürk hükümeti 9 bakandan oluşuyordu. Bakanların yazıtlardaki karşılığı ise “buyruk” idi.
Hükümet üyelerinin, taşıdıkları unvanlarından ve kitabelerdeki ifadelerden gayet önemli kişiler olduklarını görüyoruz (çor, ilteber, buyruk-çor vb.). Bazı hükümet üyelerinin merkezin dışındaki bölgelerde özellikle askeri vali durumunda oldukları, bazılarının tudunluk yaparak vergi toplama işleriyle meşgul oldukları bilinmektedir.
Hükümetin başında ise hanedandan olmayan aygucılar veya ügeler bulunurdu. Bunlara ilaveten, devlet merkezinde ayrıca tamgacı ve bitigçiler bulunurdu. Tamgacılar kâtip ve mühürdar, bitigçiler ise haberleşmelerden sorumlu kâtip idiler.
Görüldüğü gibi Göktürk devlet teşkilatında devlet başkanlığı, yasama kurulu (toy) ve hükümet birbirlerinden farklı kurumlar idi. Yani ayrı fonksiyonlar icra ediyorlardı. Ancak, hükümdarlığı şahsında temsil eden kağan (devlet başkanı) ülkeden birinci derecede sorumlu olduğu için bütün iktidarı elinde bulunuyordu. Başbakanları o tayin ediyor, töre değişikliklerini o teklif ediyor, devlet mahkemesine (yargu) başkanlık ediyordu. Çünkü Tanrı’nın siyasi iktidar ile donattığı tek kişi o idi. Diğer eski Türk devletlerinde olduğu gibi, Göktürklerde de milletin hemen her şeyi ondan beklemesi (doymak, giyinmek, çoğalmak, huzur ve asayiş) tam otoriteyi doğuruyordu. Öte taraftan, askerî karakter de taşıyan eski Türk idare mekanizması “tam otorite” uygulamasını kolaylaştırıyordu. Ancak, kaynakların ifadesi ile sıkı bir şekilde uygulama altında tutulan törenin hükümleri sayesinde söz konusu tam otorite hiçbir zaman zalim olmadığı gibi diktatörlüğe dönüşmüyordu.
Türk devlet sisteminde, Çin kaynaklarının ifadesi ile 28’den fazla unvan olduğu gibi, bu unvanları taşıyan kişilerin birer makama da sahip olmaları gayet tabiidir. Son zamanlarda özellikle paralar üzerinde yapılan araştırmalarda Göktürkçe unvan sayısının yüze ulaştığı bildirilmektedir. Göktürk yazıtları da unvanlar hakkında epey malumat vermektedir. Kitabelere göre, devlet hiyerarşisi şöyle sıralanmaktadır: Kağan, ailesi, bodun, şadapıt beyler, tarhanlar, buyruk beyler, dokuz-oğuz beyleri, vb. Çin kaynakları ise, kağan ve hatunu söyledikten sonra en büyük unvan olarak yabgu, sonra şad, tegin, tudun, ilteber, erkin’den bahsetmektedir.
Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3998, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2781, ESKİŞEHİR, Şubat 2020. Yazarlar: Prof.Dr. Ahmet TAŞAĞIL, Prof.Dr. Erkan GÖKSU, Prof.Dr. İbrahim ŞİRİN, Doç.Dr. Serhat KÜÇÜK, Prof.Dr. Kemal YAKUT, Dr.Öğr.Üyesi Yaşar SUVEREN, Sayfa: 13-14