Felsefe hakkında her şey…

Charles Taylor ve Sekülerlik

21.08.2023
Charles Taylor ve Sekülerlik

Toplumlarda ortaya çıkan farklılık ve ilerlemeleri açıklamak üzere sosyologlar, çeşitli fikirler geliştirmişlerdir. Bilhassa sanayileşme ve moderniteyle birlikte dinî yapılanmaların ve olguların zayıflayacağı düşünülmüştür. Ancak aksini iddia eden düşünürler dinî kurum ve yapılanmaların önemini yitirmediğini, aksine daha da güçlendiğini savunmaktadır. Dolayısıyla bu noktada sekülerleşme üzerine mühim saptamaları olan Charles Taylor önemli bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır.

Taylor “Seküler Çağ” adlı eserinde sözlerine şu şekilde başlar:

“Neden Batı toplumumuzda, örneğin 1500’de Tanrı’ya inanmamak hemen hemen olanaksızken, 2000’de çoğumuz bunu yalnızca kolay değil, aynı zamanda kaçınılmaz buluyoruz?”

Taylor ifadelerini destekleyecek argümanlarını sunarken toplumları içinde bulundukları dinamizme göre yorumlamıştır. Ona göre sözü edilen Tanrı’ya inanmama alternatifinin yokluğu, dönemin kozmos anlayışının nihai bir sonucudur. Bu anlayış evrenin bir yaratıcısı olduğunu kabul etmekle birlikte ‘fırtınalar, kuraklıklar, seller, salgınlar’ gibi hadiselerin de Tanrı’nın işi olduğunu kabul ediyordu. Dolayısıyla Tanrı her yerdeydi. Öyle ki dönemin kiliseleri, loncaları ve ilçeleri dahi ritüellerle iç içeydi. Düşünürün kendi ifadesiyle insanlar “sihirli” bir dünyada yaşıyorlardı. Zira “sihirli” bir evren algısına sahip olan insanlardan alternatif bir Tanrı tahayyülü de beklenemezdi. Bu bağlamda Taylor eserinin başında sorduğu sorunun yanıtını bahsettiği durumların ortadan kalkması olarak yorumlar. Fakat Taylor sekülerleşme teziyle ilgili olan neredeyse birçok durumun “sihirsizleşme” olarak tanımlanmasını eksik bulur.

Sekülerleşme tezine farklı bir bakış açısı getiren Taylor, üç çeşit sekülerleşme biçimi olduğunu belirtir. Ona göre sekülerliğin ilk biçimi, iktidar ve kurumlarında dinin ortadan kalkmasıdır. Diğer bir sekülerlik modeli ise kamusal mecrada Tanrı’ya referans yapılmamasıdır. Dolayısıyla ekonomi, kültür, politika gibi alanlarda din yer almaz.

Taylor’un ortaya attığı sekülerlik tezine bakıldığında din, insanların hayatında vardır. Çünkü insanlar hâlâ ibadethanelere gitmekte ve ritüellere katılmaktadır. Ancak din, insanların hayatlarında referans teşkil etmemektedir. Bu bağlamda Taylor sekülerleşme konusundaki fikirlerini şu şekilde açıklar:

“Sekülerleşme konusundaki fikrim (ki inançlı biri olarak benimsediğim perspektif tarafından biçimlendirildiğini açıkça itiraf ediyor, ama yine de onu argümanlarla savunabilmeyi umuyorum), dinde kesinlikle bir ‘gerileme’ olduğu şeklindedir. Dinsel inanç artık çeşitli itiraz ve ret formlarını içeren bir seçenekler alanında yer alır; Hristiyan inancının yer aldığı alanda başka birçok tinsel seçenek de vardır. Ama ilginç olan öykü basit bir gerileme öyküsü değil, aynı zamanda kutsalın veya tinselin bireysel ve toplumsal hayatla ilişkisinde yeni bir konuma gelmesinin öyküsüdür. Bu konum değiştirme, günümüzde tinsel hayatın yeni formlara bürünmesine ve Tanrı’yla ilişkili ve ilişkisiz şekilde var olmanın yeni yollarının belirmesine yol açmıştır.”

Yazan: Hande Ustamahmut
Kaynak: POSTSEKÜLERLİĞİN GELİŞİ: 21. YÜZYILDA SEKÜLERLİĞİN SOSYOLOJİSİNİ YAPMAK( MESUT HAZIR)S.145-146, SEKÜLERLEŞME DİN İLİŞKİSİ: KURAMSAL BİR YAKLAŞIM( ALİ BAYER) S.152, SEKÜLER ÇAĞ CHARLES TAYLOR S.31-32-514

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...