Varlık – Mahiyet Ayırımı
Varlık kavramının aklın ulaşabileceği en genel ve açık seçik kavram olduğunu düşünen İbn Sînâ, öncelikle varlıkları, duyular yoluyla idrâk edilebilen varlıklar (mahsûs) ile yalnız akıl vasıtasıyla idrâk edilebilen varlıklar (ma‘kûl) şeklinde ikiye ayırmaktadır.
Duyularla idrâk edilebilen varlıklar bir konum ve mekânda bulunup belirli bir miktar ve niteliğe sahip olan varlıklardan oluşurken; akılla idrâk edilebilen varlıklar, duyularla idrâk edilen tikel varlıklardan hareketle ulaşılan küllî (tümel) kavramları ifade etmektedir. İbn Sînâ’nın bu tasnifi, bir şeyin varlığının soyut olarak kavram düzeyinde akılla idrâk edilmesi durumunda o şeyin akıl dışında duyularla kavranabilen bir varlığından söz edilip edilemeyeceği sorusunu, yani varlık-mâhiyet ilişkisini gündeme getirmektedir.
Varlık ve mâhiyetin bir ve aynı şey olduğunu düşünen Aristo’nun aksine İbn Sînâ, varlık ve mâhiyetin birbirinden farklı şeyler olduğunu ileri sürer. Ona göre her şeyin, o şeyin hakikatini ifade eden bir mâhiyeti vardır ve biz bir şeyi dış dünyada var olup olmadığını dikkate almaksızın öncelikle mâhiyetiyle tasavvur ederiz. Mesela “üçgen” kavramı, onu teşkil eden çizgi ve düzlemden ya da “insanlık” kavramı, insana yüklenen “gülen”, “düşünen” gibi niteliklerden öncedir. Bu durumda varlık, bir şeyin mâhiyeti veya mâhiyetinin bir parçası olmadığından, mâhiyete sonradan katılan bir nitelik konumundadır.
Varlığın mâhiyete mantıkî değil, ontolojik ve reel anlamda ârız olması, mâhiyetin ne tür bir önceliğe sahip olduğu sorusunu akla getirmektedir. İbn Sînâ’ya göre mâhiyetin varlıktan önce oluşu sadece zihnî tasavvur düzeyinde söz konusudur. Somut gerçeklik dünyasında varlık ve mâhiyet arasında bir öncelik sonralık ilişkisinden söz etmek mümkün değildir. Bu tür varlıklarda varlık ve mâhiyet birlikte tek bir özü meydana getirmektedirler. Dolayısıyla bir şeyin dış dünyadaki somut varlığı yani hüvviyeti, o şeyin mâhiyetiyle ilgili bilgimizden önce olmasına rağmen, hüvviyeti dikkate almadan bir tasavvurun sadece zihindeki varlığından hareketle onun dış dünyada var olabilme imkânını araştırdığımızda, o şeyin mâhiyeti varlığından önce gelmektedir. Sonuç olarak varlık-mâhiyet arasındaki öncelik sonralık ilişkisi yalnız zihin planında geçerlidir.