Parmenides ve Kavramsal Düşünme
Parmenides’in felsefeye olan en önemli katkılarından biri de kavramsal düşünmeye giden yolu açmış olmasıdır. Parmenides “var olmayan bir şey düşünülemez” diyerek gerçekliği ve düşünceyi özdeşleştirdiğinde kavramlar dünyasının kapılarını da aralamış oldu.
Böylece biz nesnelerin nitelikleriyle algısıyla değil kavramıyla uğraşırız. Nesnelerin nitelikleri ya da algısı kişiden kişiye göre değişen, duyusal temelde ortaya çıkan aldatıcı bir görünüşten ibaretken kavram aklın bir ürünü, bir soyutlamasıdır. Parmenides bu noktada iki tür dünya olduğunu söyler:
1. Düşünülebilir dünya, yani akla dayanan, akılla kavranan dünya. Bu dünya kuşkusuz gerçekliğin dünyasıdır. Varlık gerçektir. Gerçek ise düşünülebilir olandır ve akılla (noesis) özdeştir.
2. Gerçek olmayan, hakiki olmayan, kendi başına bir mevcudiyeti bulunmayan alan, yani görünüş alanı. Görünüş bizim duyulamamızın, algılamamızın yani zihnimizin yarattığı bir durumdur, bir vehimdir. Zihnin bir hayali ürünüdür.
Burada dünyaya ya da doğaya yönelişin iki biçimi ortaya konuyor gibidir. Doğaya duyularıyla yönelen biri aldanacak, doğada bir çokluk ve değişim olduğu yanılgısına kapılacaktır. Oysa ona aklıyla yönelen biri değişim ve çokluğu yadsıyacak ve gerçekliğin bilgisine ulaşabilecek, varlığı bir bütün, Bir olarak kavrayacaktır.
Oysa görünüşler tam anlamıyla sanal bir dünyadır ve bunların gerçeklik zemini yoktur. Gerçekten onların görüntüsü bana bağlıdır. Görünüşler insan dünyasının ürettiği bir dünyadır. Bu noktada felsefe tarihinde başından beri su altından giden görünüş ve gerçek ayrımı belirmektedir. Parmenides, algıdan hareketle nesnelerin değiştiğini söyleyemezsiniz, demektedir. Görünüş dünyasının sahte olmadığını ve görünüş dünyasında hareketin sahte olmadığını kanıtlamalıyız.
Bu noktada konu aynı zamanda bilgisel bir boyut da kazanmaktadır. Bu esasa göre nesneleri iki bakımdan kendimize konu ediniriz:
1. Bilgisel yönden
2. Varlıksal yönden
Bilgisel yönden bir nesneyi konu etmek, onun ne olduğunu bilmektir. Nesnenin ne olduğunu bilmek ise onu bir kavramın altına düşürebilmektir. Nesneyi tanımla, kavramla çerçeve içine almaktayız. Bilgisel olarak nesne tanımına ve kavramına sahip olduğumuz her şeydir. Tanımına ve kavramına sahip olduğumuz nesneye şey
deriz. Şey herhangi bir şekilde mevcut, nesne ise artık tanımını bildiğimiz şeydir
Varlıksal yönden nesneye yaklaştığımızda önce reel ya da gerçek nesne diye bir tanım açarız. Gerçek nesne nedir? Var olabilmek için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan nesnedir, yani kendi başına mevcut olan, biz onu düşünsek de düşünmesek de var olmaya devam eden nesnedir. Ne, kendi başına varlıksa o gerçek nesnedir. Kendi başına var olan nesnelerin birinci grubuna yer kaplayan var olanları koyuyoruz. Yani hiçbir insan bulunmasa da bu nesnelerin mevcudiyeti devam edecektir. Bu anlamda bir grup filozof için fizik nesneler gerçektir. Bunlara fizikalist, realist filozoşar deriz. Bazı filozoşar bunları kabul etmemekte kimi de kabul etmeden gerçek nesneye geometrik ya da kavramsal nesneleri koymaktadırlar. Bu düşünürlere göre mesela üçgenler de onları düşünmesek bile mevcutturlar. Çünkü onlar psikolojik olarak düşünmemizden bağımsızdırlar.
Bazı filozoflar soyut dediğimiz birtakım matematiksel, geometrik nesnelerin gerçek olduğunu söylerler. Bunlar onları algılamamızdan bağımızdır, derler. Bunlara ideal nesne diyelim. İdeal nesnenin en temel özelliği yer kaplamamalarıdır, mekânları vardır ama yerleri yoktur. Mesela Kant matematik nesnelerin mekânı zamandır, der.
O hâlde daha derli toplu bir anlayış için kaç tür nesne olduğunu başlıklar hâlinde kısaca görelim:
– Parmenides’in nesne sınıflandırması nasıldır?
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı
Çok verimli okumalar yapıyorum . Yolculuğunuz uzun ve güzel olsun ..