Felsefe hakkında her şey…

Nicholas Malebranche’ın Bigli Kuramı Anlayışı

10.11.2019
1.354

Malebranche, bilginin tanımı, kaynağı, olanağı vs. bilgi kuramının klasik sorunları çerçevesinde değerlendirilebilecek açıklamaları dağınık bir biçimde ele alıyor ama bu soruların hemen hepsine yanıt olabilecek açıklamalara ulaşmak pek zor olmuyor.

Malebranche’ın bilgi öğretisinin hakikati arama çabasının önemli bir ayağını oluşturduğunu belirtmiştik. Şimdi filozofun hakikat tanımına ve türlerine biraz daha ayrıntılı biçimde bakalım. Malebranche’a göre iki tür hakikat vardır; zorunlu ve olumsal hakikat. “Doğaları bakımından değişmez bulunanlar ve Tanrı’nın iradesiyle emredilmişolanlar zorunlu hakikatler, geri kalanların hepsi olumsal hakikatlerdir. Matematik, metafizik, hatta fizik ve ahlakın büyük bir bölümü zorunlu hakikatleri kapsarlar. Tarih gramer, özel hukuk yahut âdetler ve insanların değişen iradelerine dayanan daha birçok bilgiler olumsal hakikatleri kapsarlar” (1997/I: 35).

Demek ki Malebranche’a göre zorunlu yani mutlak hakikat Tanrı ve O’nda bulunanlardır. Sonuçta Malebranche’ın varacağı yalnızca bir hakikat vardır. Buna ulaşma yolunda yapılan felsefe bir araçtan öte anlam ifade etmemektedir. Hemen belirtmek gerekir ki Malebranche “hakikat” in tekliğine mutlak olarak inanılmasını istemekte, bütün felsefesini de bu yolda ilerletmektedir. O halde Malebranche’a göre zorunlu hakikatin bir parçası olan zorunlu bilgi de kesinlikle Tanrı’da olacaktır. Az önce hakikatin Malebranche açısından ifade ettiği anlam ve türleri aktarılırken söz edilen disiplinlerin olumsal olduğuna değinilmiş, matematik ve fizik gibi pozitif bilimler dahil neredeyse bütün disiplinlerin verdiği bilgilerin, birey açısından, olumsal olduğu görüşü dile getirilmişti.

Bu durumda Malebranche’a göre iki tür bilgi ortaya çıkmış olmaktadır, birincisi Tanrı’nın mutlak, zorunlu bilgisi, yani “idealar”, diğeri de insanın verilmiş, hiç bir zaman yanılmadan uzak kalamadığı, sınırlı yetileriyle elde ettiği, olumsal bilgi olmaktadır. Burada ele alacağımız bilgiye ilişkin tartışmalar doğal olarak ikincisi ile ilgili olacaktır. Çünkü birincisi Tanrı’ya özgü olup varlığı kesindir ve tartışılamaz.

Akılcı ve idealist filozoflar doğuştan idelerin varlığını kabul etmeyi ön koşul olarak koyarken, ampiristler, özellikle de Locke doğuştan ideleri tümüyle reddeder (Locke 1996: 85–86).

Bilginin ilk kaynağı olarak duyuları öne çıkaran deneyciliğin tersine idealist bakış açısını benimseyenler, gerçek bilginin ya da “hakikat”in idealar olduğunu, zorunluluk özelliği taşıyan bu mutlak bilginin de ancak Tanrı’da bulunduğunu öne sürerler. Malebranche’ın epistemolojisinde dikkat çeken en önemli ayrım, bilgiyi deneyimden elde edilenle sınırlamamış olmasıdır. Duyuların algılama kapasitesinin dışında olan olgular konusunda da çözüm sunan kartezyen anlayışı başarıyla sürdüren filozofun, bu bölümde ruh beden iletişimini de kurma çabasında olduğunu açıkça görmek mümkündür. Yalnızca duyularla elde edilen bilgilerle hakikate ulaşılamayacağının baştan bilinmesi gerekir. İleride açıklanacağı gibi, duyular bize ilk bilgileri sağlar, bellek ya da imgelemi buradan elde edilen izlenimler yardımıyla yeni bilgiler edinir, ancak bu tür bilgilere sahip olmakla hakikati aramak arasında derece olarak büyük fark vardır. Malebranche, duyu bilgisini, imgelemi, zihinsel bilgileri ve dış dünya ile temas etmekle hataya eğilimli bir hale gelmiş ruhu mutlak bilgi kaynağı olarak görmemektedir. (1997/I: 41).

Malebranche’ın yöntemi görünürde Descartes’ın matematik-fizik yöntemidir ve bu yönteme hayranlığını da her fırsatta dile getirir (1997/VI: 310). Gerek cisimler dünyası, gerekse tinsel dünyaya ilişkin bilgiler pozitif bir süreç izlenerek açıklanmaktadır.

Örneğin, duyular hem imgelemin hem de ruhun bilgi malzemelerini sağlayan, insanı dış dünya ile uyumlu kılmak için Tanrı’nın verdiği yetilerdir. Malebranche’ın bilgi öğretisinde ruhun da ayrı bir yeri vardır. Ruhun tam olarak algıladığı şeye bilgi diyen filozof, bu bilginin üç yoldan ruha ulaştığı görüşündedir. Bu araçlardan birisi anlık, ikincisi imgelem, üçüncüsü de duyulardır. Ruh, anlık aracılığıyla tinsel şeyleri, tümelleri, genel kavramları, yetkinlik fikrini, sonsuz yetkin bir varlık düşüncesini, maddi şeyleri ve özellikleriyle birlikte uzamı tam olarak algılar. Yine ruh imgelem aracılığıyla yalnızca özdeksel şeyleri algılar. Malebranche, ruhun bir tür bellek görevi yaptığını söyler. Ruh elde ettiği maddi bilgiler sayesinde anlıkta imgeler oluşturarak, ilk örnekler ortada bulunmadıkları durumda bile kendisi için onları varlık haline getirir.

Ruh yakın olanı birleştirme, uzak olanı ayırma, yani benzerlikler ve aykırılıklar yardımıyla imgelemin çalışmasını sağlar. Bu süreçte, önceden görülerek izlenimi elde edilmiş ya da edilmemiş olsun, bir daire, bir üçgen, bir çehre, bir at, şehirler ve kırlar gibi her çeşitten şekiller imgelenebilir. Malebranche bu çeşit algılara imgelem adını vermektedir. Ruh zihinde imgeler oluşturarak tasarımlar yapabilirse de, tinsel şeylerin imgesi oluşturulmamış olduğundan bu tür şeyleri imgeleyemez. Açıklamalardan, ruhun duyulardan, imgelemden ve anlıktan bilgi sahibi olduğu anlaşılıyor (1997/I: 40).

Malebranche’ın sürece ilişkin açıklaması şöyledir: “En sonra şunu da bilmeli ki duyular aracılığıyla ruh, yalnız duyulur ve kaba saba şeyleri tam algılar. Bu şeyler ortada bulundukları vakit ruha ait tenin dış örgenlerine etki yaparlar ve bundan ileri gelen izlenim beyine kadar iletilmiş olur. Yahut da bu şeyler ortada olmadıkları vakit dirim ruhlarının akıp gidişi beyinde buna benzer bir izlenim yapar. Ruh işte bu suretle ovaları ve kayaları, gözlerinin önündeymiş gibi görür. Demirin sertliğini, bir kılıcın ucunu ve bunlara benzer şeyleri bilir. Bu çeşit duyumlara ise duygular yahut duyumlar adı verilir” (a.e., 39)

Malebranche’ın bilginin meydana gelmesi ile ilgili açıklamaları özetle böyle. Anlaşılacağı gibi, filozof deneyci filozoflarla paralel bir bilgi edinme süreci izlemektedir. Bu durumda, Malebranche’ın bilgi öğretisinde görünüş ve gerçeklik ayrımı ortaya çıkıyor. O da şu şekilde açıklanabilir: Cisimler dünyası ile ilgili bilgileri insana duyular verir. Ancak duyular söz konusu cisimlerin gerçek doğalarını gösterip anlatamazlar. Bu durumda duyuları iyi kullanmak için sağlam bir zihin yapısına sahip olmak gerekir. Böylece duyular zihnin kontrolünde olmuş olacaklardır. Çünkü Malebranche’a göre duyular insanlara yalnızca dış dünyaya uyum sağlamak, insan bedeninin korunup kollanması, kendisini güçlendirmesi için verilmiştir. Yoksa duyuların verdiği bilgi ve algılarla hakikatin öğrenilmesi söz konusu değildir (a.e., 201).

Duyulara sonsuza değin güvenilmeyeceğini bilenler şüphe etmeyi bilmelidirler. Gerek zihinle gerekse akılla şüphe etmeyi bilmek az bir şey değildir(a.e., 202.). Böylece, Malebranche’ın yönteminde de “hakikati arama” sürecinde Dekartçı şüphenin önemi ortaya çıkmış oluyor.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...