George Berkeley’in Temel İçgörü Kavramı, Temel İçgörü Nedir?
Geçmişteki ünlü filozofların çoğu, geniş bir problem alanını kapsayan bir eserler külliyatı çıkartırlarken, Berkeley, o günden beri kimsenin tümüyle görmezden gelemediği tek bir düşünceyle anımsanmaktadır.
Doğrudan kavrayabileceğimiz şeylerin kendi bilincimizin içeriğinden ibaret olduğunu söylerken Locke’un tamamen haklı olduğunu belirtir Berkeley. Fakat bu durumda, diye sorar, zihnimizdekilerin varlığına, asla doğrudan ulaşamayacağımız onlardan tamamen ve temelden farklı nitelikteki şeylerin, yani maddi nesnelerin neden olduğunu neye dayanarak ileri sürebiliyoruz? Dendiği gibi, eğer bu nesnelere, onlardan edindiğimiz duyusal imgeler aracılığıyla dolaylı olarak ulaşıyorsak, bu hangi anlamda doğru olabilir? Duyusal imgelerimizin nesnelerin “kopyaları” olduğunu söyleyerek bunu açıklıyorlar; ama bundan nasıl böyle bir anlam çıkabilir?
Renk ya da ses gibi bir deneyim konusu olmayan bir şeyin nasıl kopyası olabilir, hatta herhangi bir biçimde ona “benzeyebilir”di? Bir rengin ancak başka bir rengin, bir sesin ancak başka bir sesin benzeri olabileceğine (ya da olamayacağına) kuşku var mıdır? Bütün bunlar kavramsal bir saçmalıktır diyor Berkeley. Locke, hiçbir zaman kavramlaştıramayacağımız, kendisi hakkında kanıtlara ulaşamayacağımız ve varlığıyla yokluğu bizim için bir fark yaratmayacak duyusal olmayan bağımsız bir alanın varlığını ileri sürüyordu. Bunu yapmak için elde anlaşılır nedenler var mıdır?
Her birimiz böyle bir özne olmanın ve bir öznenin yaşantısı (deneyimleri) olduğunun dolaysız bilincine sahip olduğumuzdan, deneyimlerin bir öznenin doğasında içkin olarak bulunduğunu biliriz, diyor Berkeley; fakat, buna mukabil, bu deneyimlerin, bizim dışımızdaki nesnelere bağlı olduğuna inanmak için nedenimiz yoktur. O nedenle, diyor Berkeley, tutarlı bir deneycilik, bizi var olanların zihinsel şeylerle zihnin içerikleri ya da öznelerle onların deneyimleri olduğu sonucuna götürmektedir. Başka herhangi bir şeyin var olduğuna inanmak için neden yoktur.
Süreduran, bağımsız bir maddenin, Locke’un (kendisinin de kavranamaz olduğunu kabul ettiği) maddi tözünün var olduğuna inanmak için nedenimiz yoktur. Olanaklı deneyim alanının sınırlarının dışında bir şeyin var olduğunu öne sürerken Locke deneyciliğin temel ilkesini çiğnemiştir.
“Birkaç kişinin bir oyuna çevirdiği hakikat bütün insanların feryadıdır.” Berkeley
Bu, düşünürlerin o zamandan beri halleşmekte zorluk çektikleri sağlam bir felsefi savdır. Bir Hıristiyan olan Berkeley bu savı, biz sonlu ruhları yaratan ve deneyimlerimiz aracılığıyla bizimle iletişim kuran sonsuz bir ruhun, Tanrı’nın aklında var olduğu şekliyle bütünsel gerçeklik görüşüne uygun hale getirdi. Bu görüşe göre var olan her şey, ya bizim ya da Tanrı’nın aklında var olur; ya da aksi halde, var olan ya bizizdir ya da Tanrı’dır. Din dışı düşünürler, bu dini çerçeveyi bir yana koymuş ve Berkeley’in bir Tanrı’nın, hatta kalıcı bir benliğin varlığını soyutlamak için yeterli nedeni olmadığını belirtmişlerdir; fakat Berkeley’in diğer felsefi savları, yanıtlaması güç savlar olarak durmaktadır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı