Aquinalı Thomas İçin Yaratılış (Creatio) Nedir?
Thomas Aquinas Summa Theologica adlı eserinin 44. sorusunun ilk makalesinde insan algısında ortaya çıkan her türlü varlığın mutlak olarak yaratılmış olması gerektiğini dile getirmektedir. Bu yaratılmanın başlangıcı Tanrı’dır (Thomas Aquinas, Summa Theologica, Ia, Q. 44, art. 1, Respondeo). Yaratılan (yani zorunsuz) ile Yaratan (yani zorunlu) arasındaki ilişki özsel bir ilişkidir.
Bu özsellik yaratılanın pay aldığı bir süreçte daha belirgin hale gelmektedir. Pay alma, aslında Platoncu bir terimdir ve İdea ile fizik nesne arasındaki ilgiyi kurmak ve anlamak bakımından önemlidir. Aslında bir Aristotelesçi olan Aquinas’ın Platoncu bir kavramı kullanmış olması ilgi çekicidir. Bu küçük kavramsal sapma, onun felsefesine Augustinus kanalıyla girmiştir. Thomas Aquinas, Augustinus felsefesinin kullandığı bazı kavramları benimsemektedir. Dolayısıyla onun Aristotelesçiliği ana eksen olarak kabul edilse de, bazen bu tür kabulleri de görmek mümkündür. Yaratılmış olan hiçbir şey yaşamsallığını kendi başına sürdüremez.
Zamanda bir başlangıcı olan bütün varolanlar, kendi varoluşlarını sürdürebilmek için kendileri dışında bir varlığa gereksinim duyarlar. Bu gereksinim, çeşitliliğin ve çokluğun anlamlı olabilmesi -yani bir hedefin olması- için bir Birlik anlayışını doğurur. Thomas Aquinas Platon’un Parmenides diyalogunda işaret ettiği, birliğin çokluktan önce gelmesi gerektiği şeklindeki düşüncesine bu yüzden önem verir. Bu düşünceyi, Aristoteles’in Metafizik’teki “varlık bakımından en büyük olan ve hakikat bakımından en büyük olan, her varolanın ve her hakikatin nedenidir” şeklindeki açıklaması ile destekler. Thomas Aquinas’a göre, örneğin, sıcaklık bakımından en büyük olan (şey) bütün sıcaklığın nedenidir (Thomas Aquinas, Sum. Theol., Ia, Q. 44, art. 1, Respondeo). Demek ki, Varlık ile Hakikat arasında varoluşu anlamak bakımından derin bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişki, Varlık ile Hakikat özdeşliğine kadar gider. Bundan dolayı, yaratılmış olan dünyanın bilgisi ile o dünyanın varoluş nedeni birbiriyle örtüşmek zorundadır.
Thomas Aquinas’ın kullandığı participio (pay alma) terimi genel anlamıyla Platon ve Platoncuların kullandıkları bir terimdir. Terimin Grekçesi metheksis’tir ve terimi Platon’un Phaidon [100d] ve Parmenides [130c-131a] diyaloglarında kullanıldıkları bağlam ile düşünmemiz gerekir. Aristoteles, Platoncu metheksis terimi ile gene Platoncu bir terim olan mimesis (taklit) arasında sadece sözel bir ayırım olduğuna da dikkat çekmektedir [Metafizik, 987b]. Terim, Platon’dan sonra İstanbullu bir filozof olan Proklos tarafından yeniden eski önemi ile kullanılmaya başlanmıştır (Peters, 1967: 117).
Thomas Aquinas’a göre, pay alma yoluyla varolan her şey, aynı zamanda bir nedene bağlı olarak varlığa gelmiş demektir. Pay alma edimi aslında başlangıç itibariyle İlke’nin kendisi dışına akması (emanatio) ve bu akış aracılığıyla her şeyi kendine özsel olarak bağlamasıdır. Pay alma edimine maruz kalan bir varolanın nedensizce varolmuş olması söz konusu değildir. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, eğer pay alma gibi bir edimden söz ediliyorsa, orada mutlaka kendi içinde varoluşu bakımından tamamlanmış ve kendisine benzeyenlerin nedeni olacak güç ve yetenekte bir varlık bulunmalıdır. Aksi taktirde pay alma gibi bir durumdan asla söz edemeyiz. Pay alan, kendisinden pay alınanı gerekli kılmaktadır ve bu da zorunlu varlıktır.
Böyle bir ön kabul, varoluşun ikiye bölünmesi anlamına gelmektedir. Bu şekilde Thomas Aquinas’a göre varlık “zorunlu” ve “zorunsuz” olmak üzere ikiye ayrılır. Zorunlu varlık, bir anlamda kendisi ne ise o olarak kalan ve bizzat kendisi olduğu durumdan başka bir tarzda varolamayacak olan varlıktır. Bu Varlık Tanrı’nın kendisidir. Yaratılış içinde Tanrı, kendisi dışındaki bütün varolanlar için bir “etkileyici neden”dir. Bu yüzden her şey Tanrı tarafından yaratılmıştır. Tanrı’nın yetkin bir “etkileyici neden” olması, O’nun eylemlerinin herhangi bir bireysel gereksinimi karşılamak için yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Thomas Aquinas’a göre her bir yaratılmış olan, bizzat kendi yetkinliğini elde etmek adına bir çaba göstermektedir. Bu yetkinlikler İlahi Yetkinlik ve İyilikten pay almaktadırlar. Bu yüzden, Thomas Aquinas’a göre Tanrı sadece yetkin bir “etkileyici neden” olmakla kalmaz; O, aynı zamanda her şeyin kendisine yöneldiği bir Nihai Neden, bir Amaç Neden olarak da karşımıza çıkar (Thomas Aquinas, Sum. Theol., Ia, Q.45, Respondeo ve Ad 1-4). Bu da zaten Yaratılış’ın olmazsa olmaz bir koşuludur. Daha açık bir şekilde dile getirecek olursak, her şey Tanrı’dan gelir ve yine O’na döner. Bu ifade İrlandalı bir filozof olan Ioannes Scotus Erigena tarafından dile getirilmiştir. Ona göre Yaratılış’ta iki önemli aşamadan söz etmek mümkündür: “analiz” ve “sentez”. Analiz sürecinde yaratılış Tanrı’nın idealarından hareketle başlar ve her şey yeniden Tanrı’ya dönünceye kadar (coagulatio) devam eder. Tanrı’ya dönüş sentez sürecini işaret eder. Erigena’ya göre Yaratılış evrenin başlangıcıyla birlikte sona ermez. Bu düşüncenin temelinde Philon’un yaklaşımı bulunmaktadır. Philon, Legatio ad Gaium adlı eserinde (1.5) Tanrı’nın (şeyleri) yapmaktan (yaratmaktan) asla vazgeçmediğini ve (sürekli bir şekilde) yaratmanın O’nun bir özniteliği olduğunu söylemektedir. Yaratılış, her şeyin başlangıç İlkesine geri döndüğü ana kadar devam eden bir süreçtir.
Dünyada doğal nesneler olduğu kadar insan elinden çıkmış nesneler de vardır. Bu türden nesnelere yapay nesneler adı verilir. Doğal nesnelerin yaratıcısı Tanrı’dır. Thomas Aquinas, yapay nesnelerin ortaya çıkmasına yaratma denemeyeceğini söyler. Ona göre bu türden nesneler yaratılmaz; fakat üretilir. Dolayısıyla Tanrı bir Yaratıcı (Creator) iken insan da bir üretici (Productor) olarak anlaşılmalıdır.
Üretme etkinliğinde, sözgelimi bir bardak imalatçısı, bardak üretmek için kendisinden bardağın yapılabileceği bir ön-malzemeye gereksinim duyar. Dolayısıyla bardak, bardak üreticisinin bizzat kendi üretim eylemi aşamasında veya o eylemin kendisi aracılığıyla ortaya çıkmaz. Bardağın, hangi malzemeden yapılmışsa o malzemenin doğasına ait bir ortaya çıkış tarzı bulunmaktadır. Başka kelimelerle, bardak veya başka herhangi bir üretilen şey için bir başka şeye gereksinim vardır. Hiçbir yapay nesne yoktan ortaya çıkmaz (ex nihilo nihil fit = hiçbir şeyden bir şey ortaya çıkmaz). Bundan dolayı, önceden gereksinimi duyulan o şey, üretilen şeyin tümel anlamda bir etkileyici nedeni olmamakta, burada tekil bir etkileyici nedenden söz etmek gerekmektedir. Oysa Tanrı, yaratma edimini gerçekleştirirken hiçbir şekilde önceden bir başka şeye gerek duymaz (ex nihilo, fit = Hiçbir şeyden bir şey ortaya çıkar). Bundan hareketle Thomas Aquinas, Tanrı’nın varolan her şeyin tümel nedeni olduğunu ve her şeyi yoktan (ex nihilo) var ettiğini ileri sürer. Bu konuyla ilgili olarak J. Tricot’nun Metafizik 1025 b20’de ele alınan konuya düştüğü dipnotu da (dn. 1) göz önünde bulundurmakta yarar olduğunu düşünmekteyiz. Tricot burada şunu dile getirmektedir: “Yapmanın, eylemin ilkesi yapandadır, (in agente); yapılan şeyde (in actionibus) değildir; çünkü yapan (to prakton) ve seçen (to proaireton), (seçme “proiresis ile ilgili olarak krş. 1013 a 10) aynı olduklarına ve seçme, açık olarak seçilen şeyde (en to proaireto) olmadığına göre, onun yapılan şeyde de (en to prakto) olmadığı açıktır.”
Thomas Aquinas’a göre yetkin bir şeyin herhangi bir yapıya pay vermesi veya ona katılması, aslında o şeyde kendisinin bir benzerliğini ortaya koyması demektir. Bunun için de ortaya konulan şeyin bizzat kendi doğasını üretmek gerekmez; üretenin kendi doğasını o şeye uygulaması da pay alma (metheksis) açısından yeterli gözükmektedir. Ona göre “bir bireysel insan mutlak anlamda insan doğasının nedeni olamaz; zira o taktirde kendi kendisinin de nedeni olurdu. İnsan, sadece çocuğunun babası olmak anlamında insan doğasının nedenidir.” (Thomas Aquinas, Sum. Theol., Ia, Q. 45, Art. 5, Ad. 1).
Thomas Aquinas’a göre Antikçağ filozofları, işaret edilebilen fizik nesneler dışında başka varolanların da bulunup bulunmayacağı konusunda kararsızlık göstermişlerdir. Hatta bazıları maddenin yaratılmamış olduğunu bile düşünecek kadar ileri gitmiştir. Ona göre, felsefede gerçek ilerleme tözsel form ile madde arasındaki ayırımın farkına varıldığı anda ortaya çıkmıştır. Ancak bu bile, maddenin yaratılmamış olduğu düşüncesinin ortadan kaybolmasına yeterli olmamıştır. Bu yüzden “ex nihilo” tarzda bir yaratmanın nasıl mümkün olacağı konusunda her zaman derin şüpheler bulunmuştur. Oysa Thomas Aquinas’ın düşüncesinde, pay alma maddeyi dışarıda bırakmaz. Varolanların ortaya çıkması için gerekli olan ilk maddenin de (material prima) her şeyin tümel nedeni olan Tanrı tarafından yaratılmış olduğunu unutmamak gerekir.
İlk madde, yani “materia prima” veya Aristoteles’teki “proto hyle”. Aristotelesçi düşüncede madde, değişimin (metabole) temel ve birincil konusudur. Dolayısıyla, değişimin pek çok tarzı bulunduğundan maddenin de birden fazla çeşidi olduğunu söylemek mümkündür. Sözgelimi, Thomas Aquinas’ın “bireyleşme ilkesi” olarak düşündüğü madde türü materia signata, yani belirli maddedir. Materia signata, formun bütün özellikleriyle birlikte maddede görünmesini sağlayan bir olanak olur. Bu şekilde de bir şey, işaret edilebilir duruma gelir.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı