İmgesel, Simgesel, Gerçeklik nedir?
Lacan’ın teorik psikanalizinin ana kavramlarından başlıcaları İmgesel, Simgesel ve Gerçeklik olarak belirtilebilir. Biyolojik bir varlık olan insan yavrusunun insan olmaklığa, yani kültürel bir özne olmaya giden yolu açıklarken Lacan bu kavramları değerlendirir.
Ego ve onun yaşam dünyası başlangıçta İmgesel alana aittir. Daha doğal olandan kopulmamış olunan bir evredir bu. Daha sonra Babanın Adı’nın devreye girmesiyle, yani Simgesel yapı ile imgesel olan bastırılır. Simgesel burada, Kültürel Düzen’in simge sistemini ifade eder. Bilinç dışı bunun sonucu oluşur. Gerçeklik ( “gerçek gerçeklik” bu anlamda, simgeselin kurduğu gerçeklikten ayrı olarak Simgeselin ötesinde kalır. Gerçeklik, Simgesel bastırmanın sonucunda Uçurum’un ötesinde kalmış olan eksiklik yeri/ya da noktası olarak ifade edilir. Bu bağlamda Simgesel’den Gerçeklik’e bir köprü ya da bağlantı noktası yoktur. Gerçeklik, Bilinç dışı Arzu’nun ötesinde kalmıştır. Gerceklik’e asla ulaşamayacak olunması nedeniyle Bilinç dışı Arzunun doyurulması olanaklı olamaz. Arzu, bu anlamda asla ulaşılamayacak ve tamamlanamayacak olan kökensel bastırmadan kaynaklanan eksiklik yeri’dir.
İçgüdüler, Lacan’ın anladığı anlamda, doğuştan gelen biyolojik ihtiyaçlardır.Bunlar anne tarafından doyurulur, ancak bu dolaysız doyum ilişkisine belli bir noktada Simgesel Yasa ile müdahale edilir ve doğal iç-güdülere bu andan itibaren Cinsel Kimlik anlamı verilmiş olunur. Simgesel sistemin devreye girmesi, yani Babanın Yasası’nın ortaya çıkmasıdır söz konusu olan. Cinsel Yasak’ın işletilmesiyle, kendinde hiçbir anlamı olmayan biyolojik bir iç-güdü cinsellik adını alır ve böylece biyolojik iç-güdüler cinsellik olarak anlaşılmaya başlanır. Böylece iç-güdüler bilinç dışı arzular olarak yerleşir.Bu, Lacan’ın değisiyle, insanlaştırıcı kastrasyondur. (Kastrasyon: Hadamet, hadım etme.)İnsan yavrusunu biyolojik bir canlı olmaktan kültürel bir özne olmaya dönüştüren bu kastrasyon’dur.