Daniel Schleiermacher
ve Romantik Hermeneutik
İlk kez Schleiermacher, F. Schlegel'in etkisiyle, hermeneutiği
evrensel bir anlama ve açımlama öğretisi haline getirmeyi
denemiş ve onu tüm dogmatik ve vesileci yönlerinden çözmeye
gayret etmiştir. Böylece hermeneutikte metnin esas alınan
normatif anlamı arka plana çekilmiştir. Anlama, metnin
dehalararasılık temelinde "üretken tekrar"ıdır. Böylece Schleiermacher bir metafizik kavrayıştan hareketle, yaşamanın
tekilleştirici bir ilgi ile anlaşılması gerektiğini savunmuştur.
Bu öğretide dil'in rolü ön plana çıkmış ve yazılı esere bağımlı
kalan filolojik yorumlamanın sınırları aşılmak istenmiştir.
Schleiermacher'in hermeneutiği, konuşma, insanların birbirini
anlaması zemininde temellendirmesi, hermeneutiğe yeni bir
derinlik kazandırmıştır. Öyle ki bu arada bir tin bilimleri
sisteminin dayanması gereken temeller de ortaya konulmuş
oluyordu. Artık hermeneutik, tüm tarihsel bilimlerin
temellerinde yatan zemindi; sadece teolojinin değil. O ana kadar
teologlar ve filologlar, hermeneutiği, sadece metnin dogmatik
anlamını ortaya çıkarmada araç olarak kullanıyordu. Oysa
Schleiermacher'le birlikte tarihselcilik'e giden yol açılmıştı
(Gadamer 1995: s.14=15).
Felsefi hermeneutiği ilk kez İncil
yorumunda ortaya koymuş olan "Schleiermacher için bir anlam
verme sanatı olarak hermeneutik'in başvurduğu anlama yöntemi,
evrensel bir yöntem olarak, tüm tinsel yaratılan, düşünce
ürünlerini, bu yaratı ve ürünleri onların yapıcıları ile
özdeşleştirerek ve bu arada kendimizi de onlarla özdeşleştirerek
yeniden zihnimizde kurma yöntemidir. Bu yöntemle ele alınacak
olan yazılı metinler, aslında dilsel ürünlerdir ve dil, bireyin
olduğu kadar, toplumun da evreni anlamlandırma ortamıdır. Yani
birey de toplum da her tarihsel çağda, sözcüklere yüklenen
ortak anlamlar aracılığıyla evreni kavrarlar.
Öyle ki dil bu
hâliyle anlamların taşıyıcısıdır. Böyle olduğu içindir ki dil
aynı zamanda her tarihsel çağda insanların evreni nasıl
kavradıklarını hermeneutik yoldan yorumlamamızı sağlayan ortam
olarak, tarihin de taşıyıcısıdır. Öyle ki "Her tarihsel yapıt
belli bir tarihtir" (Özlem 2001: s.246). Hermeneutik
Schleiermacher için dilin bulunduğu her yerde söz konusu olan
bir anlama sanatıdır. Hermeneutik hem tek tek dil bağlamları hem
de bütün olarak dil'e değin bir anlama sanatı diye
düşünülebilir. Bu bakımdan "anlama sanatı olarak Hermeneutik bir
başına değil, pek çok özel Hermeneutik ile vardır."
Schleiermacher tek tek Hermeneutikler yanında onların hepsinin
yasallığına ilişkin bir genel hermeneutik'in gerektiğini
savunur. Ne var ki "Genel hermeneutik'in sınırlarını çizmek
zordur". Burada yapılacak en önemli iş hermeneutik'in
yasallığının bulunup belirlenmesidir" (Erdemli 1991: s.266-267).
Hermeneutik, Schleiermacher'e kadar, en iyi haliyle; bir genel
geçer açımlama sanatına ulaşmak amacıyla tekil kuralların bir
araya getirilmesiyle inşâ edilmiş bir kurallar binasıydı. Bu
bina, gramatik/dilbilimsel, tarihsel, estetik/retorik ve
nesnel/olgusal açımlama tarzlarının açımlama süreci içinde
birlikte etkili oldukları işlevleri barındırıyordu. Ve
hermeneutik, yüzyılların filolojik virtüözlüğünden çıkmıştı ve
artık bu işlevlerin kendilerine dayandığı kuralların da bilgisi
olmuştu.
Schleiermacher bu kuralların arkasına, anlamın
analizine, anlamayla amaçlanan bilginin kendisine yöneldi; ve o
genel geçer açımlamanın, onun yardımcı araçlarının, sınırlarının
ve kurallarının imkanını , anlamanın özüne ilişkin bu bilgiden
türetti. Fakat o anlamayı, sadece yazılı eserler üretme
süreciyle kendisinin kurduğu canlı ilişki içinde, bir
yeniden kurma, yeniden konstrükte etme olarak analiz edebilirdi.
O, yaşamayı etkileyen bir yazılı eserin meydana çıktığı yaratma
sürecini kendinde hissetmeyi, sezmeyi ve kavramayı, şu diğer
sürecin bilgisi için, yani bir eserin bütününü yazılı
işaretlerden ve yaratıcının niyet ve düşünce tarzından hareketle
anlamak istediğimiz diğer sürecin bilgisi için gerekli koşul
saydı (Dilthey 1999: s.101-102).
Bilindiği gibi, Schleiermacher, "metin yorumunun bütün-parça ilişkisine dayanarak yapılmasını
öneriyordu. Her metin parçalardan oluşmuş bir bütündür; parçadan
yola çıkarak bütünü anlamak gerekir. Fakat aynı anda parçayı
anlamak için de bütünden hareket etmek gerekir. Schleiermacher
parça ile bütün arasındaki bu karşılıklı gidip gelmeye "yorumsal
döngü" adını veriyordu. İlk döneminde Dilthey, metin
incelemesine ilişkin bu hermeneutik yöntemi, yaşamayı, tarihi
anlamak için de bir model olarak önermiştir" (Özlem 1994b:
s.197).
KAYNAK
Doğu Batı 3 Aylık Düşünce Dergisi; Yeni Düşünce Hareketleri Özel
Sayısı; Felsefe Sanat Kültür Yayınlar; Mayıs; Temmuz 2002
|