Nasır-ı Hüsrev Kimdir?
Tam adı Abu Mo’in Hamid al-Din Nasir ibn Hüsrev olan Nasır-ı Hüsrev İsmaili felsefesinin gelişiminde önemli bir figürdür. Biyografisi ve felsefi ideolojisinin büyük bir kısmı hem şiir hem de düzyazı olarak parçalanmış metinler aracılığıyla elde edilmiştir. Siyasi bağlantıları olan bir ailede doğan Nasır-ı Hüsrev, fen bilimleri ve beşeri bilimler alanlarında iyi bir eğitim almıştır. Hayatının çoğunu Sajuq sarayında prestijli mevkilerde geçiren Nasır-ı Hüsrev, kapsamlı bir çalışmadan sonra kırk yaşındayken İsmaili inancına geçmiştir. Hayatının geri kalanını yazarak ve İsmaili inancını savunarak geçirmiş ve sonunda mezhep farklılıkları nedeniyle yetkililer tarafından sürgüne zorlanmıştır.
Diğer İsmaili filozoflarla tutarlı olarak, Nasır-ı Hüsrev‘in evren anlayışı büyük ölçüde Neoplatonizm‘den etkilenmiştir. Onun metafiziği, her şeyin kendisinden çıktığı ve sürekli olarak kendisine doğru yöneldiği bir Tanrı tanımlar.
Varoluş, Tanrı aracılığıyla, Evrensel Ruh ve Evrensel Akıl vasıtasıyla meydana gelir. Bu kavramların her biri en alt düzeyden insana doğru yükselerek maddi nesnelerin temelini oluşturur.
Her insanın içinde, biçim olarak kusurlu ama Evrenseller içinde var olan bir ruh ve akıl bulunur. Nasır-ı Hüsrev metafiziğini Şii doktrini içinde örerek Evrensel Akıl ve Ruh ile yeniden bağlantı kurma yolculuğumuzda bize yardımcı olacak ilahi düzeyde bir rehbere ihtiyaç duyar. Bu kozmogonik tanımlamaya bağlı kalarak Nasır-ı Hüsrev, felsefesini Farabi tarafından ortaya atılan ve İbn Sina ve Kirmani tarafından benimsenen önceki İsmaili düşüncesinden ayırır.
Nasır-ı Hüsrev kimdir?
Nasır-ı Hüsrev, tam adı Ebu Mu’in Nasır-ı Hüsrev el-Mervazi el-Kubadiyani (d. 1004, Kubadiyan, Merv, Horasan (bugün Tacikistan)-ö. y. 1072/77, Yumgan, Bedehşan, Orta Asya (bugün Afganistan)), şair, ilahiyatçı, dai ve İran edebiyatının en büyük yazarlarından biri.
Yönetimde çeşitli görevler üstlenmiş Şii mezhebine mensup bir ailenin oğluydu. Okula yalnızca kısa bir süre devam etti. 1045’te Mekke’ye hacca gitti. Ardından Filistin’i ve o dönemde Fatımi hanedanının hüküm sürdüğü Mısır’ı dolaştı. Şiiliğe bağlı İsmaili mezhebini benimseyen Fatımiler dailer aracılığıyla inançlarını bütün İslam dünyasında yaymaya çalışıyorlardı. Mısır’a yaptığı yolculuktan önce İsmaili olup olmadığı bilinmeyen Nasır-ı Hüsrev bu dailerden biri oldu. Sünniliğin egemen olduğu bölgelerde İsmailiye öğretisini cesaretle savunmaya girişti. Bu yüzden Bedehşan’a kaçmak zorunda kaldı. Sonraki zamanını etkin dailik yapamamaktan duyduğu üzüntüyü işleyen şiirler yazarak geçirdi.
Nasır-ı Hüsrev’in en ünlü düzyazı yapıtı, 1045-1052 yılları arasında Merv’den başlayarak Nişabur, Rey gibi İran kentlerini ve Anadolu topraklarından geçerek, Suriye ve Mısır’a yaptığı yaklaşık 18000 km yol aldığı yedi yıllık seyahatini içeren Sefer-nâme (Seyâhatnâme) adlı eseridir. İlk kez Fransızca çevirisiyle birlikte 1881’de yayımlanan yapıtın Türkçe çevirisi 1950’de basılmıştır.
Nasır-ı Hüsrev’in felsefi şiirlerinin en önemlilerinden biri de Ruşenainame’dir (1928). Saadetname’de (1950) yöneticilere ağır eleştiriler yönelten Nasır-ı Hüsrev, Camiü’l-Hikmeteyn adlı yapıtında İsmaili ilahiyatı ile Yunan felsefesini bağdaştırmaya çalışır. Büyük bir teknik ustalığa dayanan üslubu düz ve canlıdır.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım