Felsefe hakkında her şey…

Ludwig Wittgenstein’ın Ahlak Felsefesi Anlayışı

08.11.2019

Wittgenstein’ın gençliğinden itibaren etiğe (ahlâk felsefesine) ilişkin konularla ilgilendiği bilinmektedir. Öte yandan, Tractatus’un büyük çoğunluğu dille ve dilin mantığı ile ilgili tartışmaları içermektedir. Wittgenstein’ın aslî kaygılarına ilişkin neler söyleyebiliriz? Wittgenstein, Tractatus’u yayımlatma aşamasında bir yayıncıya yazdığı mektupta, bu konuda ne yazıp ne yazmadığını şu şekilde açıklar:

Kitabın temel noktası, etikle ilgilidir. Bir ara önsöze, şimdi orada olmayan bir cümle katmak istemiştim, ama şimdi burada sizin için yazıyorum, çünkü bu cümle, sizin çalışmayı anlamanız için bir anahtar olacaktır. O zaman yazmaya niyetlendiğim şey şuydu: Çalışmam iki kısımdan oluşuyor: Burada sunulan tüm yazmadıkları m ve (işte bu ikinci kısım asıl önemli olandır). Benim kitabım ahlâk felsefesi ile ilgili olana kendi içinden bir sınır çekmektedir ve şuna kaniyim ki bu söz konusu sınırları çizmenin karışıklık ve muğlaklık içermeyen (İng. rigorous) yegâne yoludur. Kısacası, inanıyorum ki günümüzde diğerleri sadece gaz çıkarmaktadır. Ben kitabımda onun (etiğin) hakkında sessiz kalarak her şeyi tam olarak yerli yerine yerleştirmeyi başardım (Letters from Ludwig Wittgenstein, s.143-4).

Wittgenstein bu yazdıkları ile neyi anlatmak istemektedir? Yazmadığı ve daha önemli bu kısım hakkında ne söylenebilir? Wittgenstein üzerinde çalışan bazı tarihçiler yazılmayan bu kısım hakkındaki ipuçlarının, yazılan kısımda mevcut olduğunu düşünmektedirler.

Öncelikle, dünyanın olduğu gibi olanlardan oluştuğunu, resim kuramı itibariyle doğru önermelerin toplamının dünya hakkında doğa bilimlerinin söyleyebileceğinin tamamını içerdiğini hatırlayalım. Bu önermeler toplamı içerisinde, ahlâkî önermelere (ki bunlara önerme bile diyemeyiz) yer yoktur. Neyi yapmamızın iyi, neyi yapmamızın kötü olduğunu ya da hayatın anlamının ne olduğunu ifade eden önermeler, bu toplam içerisinde yer almamaktadır. Peki, söz konusu etik ile ilgili olanın bu resim içerisindeki yeri neresidir:

6.4 Tüm önermeler eşit değerdedir.
6.41 Dünyanın anlamı dünyanın dışında yer almalıdır. Dünyada her şey olduğu gibidir ve her şey, meydana gelmekte olduğu gibi meydana gelir: Onun içinde hiçbir değer yoktur ve eğer var olsaydı, hiçbir değeri olmazdı. Eğer değeri olan herhangi bir değer varsa, o olanın ve meydana gelenin alanının dışında yer almalıdır.
6.42. Ve öyleyse etiğin önermelerinin var olması olanaksızdır.
Önermeler, daha yüksek olan hiçbir şeyi ifade edemezler.
6.421 Açıktır ki etik sözcüklere dökülemez. Etik aşkınsaldır.
Etiğin aşkınsal ve daha yüksek olmasını nasıl anlamalıyız? Etiğin kendisi için bağlayıcı olması beklenen kendimiz hakkında Wittgenstein’ın ne söylediğine bakmamı z yararlı olabilir.

5.632 Özne dünyaya ait değildir; doğrusu, o dünyanın bir sınırıdır.
5.641 Felsefî benlik (kendilik) insan değildir, insan bedeni veya psikolojinin ilgilendiği insan ruhu değildir, fakat metafiziksel bir öznedir, dünyanın sınırıdır, onun bir parçası değildir.

Etik bu dünyaya ait değildir; kendimiz de bu dünyaya ait değiliz. İyi ve kötü bu dünyada olmadığına göre, iyi ve kötü ile benliğimiz / kendimiz hakkında ne söyleyebiliriz? Bu konuda bir ipucu, Wittgenstein’ın irade hakkındaki görüşlerinde bulunabilir:

6.373 Dünya irademden bağımsızdır.
6.374 Arzuladığımız her şey meydana da gelse, yine de bu, sözün gelişi, sadece talihin bize bahşettiği bir lütuf olabilir.

Benim herhangi bir şeyi isteyip yapabilmem, pek çok şeyin, benim elimde olmayan pek çok şeyin gerçekleşmesine bağlıdır: Nöronların uyarımları iletmesine, kasların kasılmasına, bir sürü dışsal şartın yerine gelmesine vb. Bunların hepsinin olması ve benim dünyada bir şeyi yapmam, irademi aşan bir durumdur. Bu durumda, bana ait olan tek eylemim, benim bir şeyi istememdir. Benim istemem, benim eylemimdir. Söz konusu bu eylemin iyi ya da kötü olmasından veya bu eylemin sonucunda mutlu olup olmamamdan söz edilebilir:

6.422 “… yapacaksın” biçiminde bir etik yasa ortaya konulduğunda, akla gelen ilk düşünce “Eğer bunu yapmazsam ne olur?” sorusudur. Ancak açıktır ki etik sözcüklerin genel geçer anlamında ceza ve ödülle ilgili değildir. Dolayısıyla, eylemin sonuçları hakkındaki sorumuz önemsizdir. Ortaya koyduğumuz soruyla ilgili doğru olan bir şey olmalıdır. Etik bir tür ödül ve ceza gerçekten olmalıdır, ancak bunlar eylemin kendi içinde bulunmalıdırlar. (Açıktır ki ödül, hoş olan bir şey; ceza ise hoş olmayan bir şey olmalıdır.)

Söz konusu ödüller ve cezalar eyleme dışsal olan, bu dünyaya eklenen şeyler değilse nasıl şeylerdir? Wittgenstein bunu şu şekilde açıklar:

6.43 Eğer iradenin iyi ya da kötü kullanımı dünyayı değiştirirse, o sadece dünyanın sınırlarını değiştirir, olguları değil dil tarafından açıklanabilen şeyleri değil.

Sonuçta ortaya çıkan etki, bambaşka bir dünya olmalıdır. Sözün gelişi, bir bütün olarak dünyayı genişletmeli ya da soldurmalıdır.

Mutlu insanın dünyası, mutlu olmayan insanın dünyasından farklıdır.

Buradan anlayabildiğimiz kadarıyla iradenin iyi kullanımı, etik açıdan iyi davranı şlar, beraberinde özneye “farklı” bir dünyada bulunma ve bu dünyada mutlu olma olanağı verir. Söz konusu mutluluk, mutlak anlamda değerli bir şeye sahip olmaktır. Bu anlamda değerli olan ne olabilir? Wittgenstein, 1929 veya 1930 yılında verdiği ve 1965 yılında yayımlanan “Lectures on Ethics” adlı dersinde, bu tür iki deneyimden söz eder: “Dünyanın varlığına karşı hayrete düşmek” ve “mutlak olarak güvende hissetmek” (“Lectures on Ethics”, s.8). Eğer bu ifadeler, Wittgenstein’ı n Tractatus’ta geliştirdiği ölçütlere vurulursa, anlamlı olmayan ifadelerdir. Bu tür ifadeler, Wittgenstein’ın “mistik”ten ne anladığı ile ilişkilidir:

6.44 Dünyada şeylerin nasıl olduğu değil, onun var olması mistiktir.
6.45 Dünyayı sub specie aeternie [sonsuzluğun bakış açısından] görmek, onu bir bütün olarak görmektir – sonlu bir bütün olarak görmektir. Dünyayı sınırlı bir bütün olarak hissetmek – işte bu mistik olandır.

Mutluluk, dünyayı olduğu gibi, bir bütün olarak görmek, korku ve umutlardan azade bir biçimde dünya ile karşı karşıya kalmaktır. Mistik olanın deneyimi anlatılabilir mi? Tam bu noktada Tractatus’un son önermesini hatırlamak yararlı olabilir:

7. Konuşamadığımız hakkında sessizliğimizi korumalıyız.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...