Isaac Newton ve Merkezcil Kuvvetlerden Evrensel Çekime
Matematik İlkeleri’nin (Principia) getirdiği yeniliği ve ortaya koyduklarını tüm boyutlarıyla kavramak için, bu incelemenin ispatlama konusundaki tutumuna bakmak gerekir.
Merkezcil kuvvetler kuramının ve evrensel çekim varsayımının ortaya konması bu açıdan iyi bir örnek oluşturmaktadır.
Kepler’in üç yasasından biri olan alanlar yasası, gök mekaniğinin gelişmesinde çok önemli bir rol oynamıştır (birinci yasa, gezegenlerin, odaklarından birinde Güneşin bulunduğu bir elips çizdiğini ifade eder; ikincisi, ünlü alanlar yasasıdır ve bir gezegeni Güneş’e birleştiren doğru parçasının eşit sürelerde eşit alanları taradığını öne sürer; üçüncü yasa, elipslerin boyutlarını dönme süreleriyle bitleştirir, yani, gezegenleri yörüngelerini tamamlamak için gereksindikleri zamana bağlar (bir gezegenin yörüngesini tamamlamak için geçirdiği sürenin karesi, onun Güneşe olan ortalama uzaklığının küpü ile orantılıdır).
Newton, merkezi kuvvetlere tabi cisimlerin hareketlerinin incelenmesinde alanlar yasasının önemini fark etmişti. Bu sebepten, Principia’nın 1. kitabının II. bölümü iki önermeyle açılır; ilkinin karşılığı olan ikinci önermenin hedefi, ivmeli veya merkezi kuvvetli bir hareketin karakteristik özelliğinin bir düzlemde alan tarama hızının değişmez olduğunu veya böyle bir hareketle taranan alanın zamanla orantılı olduğunu ortaya koymaktır. Böyle bir özelliğin bilinmesi, bu alan zamanı belirlemek için kullanılabileceğinden, merkezi kuvvetler kuramının kurulmasına çok önemli bir katkı sağlar.
Buna göre, Principia’nın 1. kitabının 1. önermesi şöyle olur; «Eğrisel hareket yapan cisimlerin, kuvvetlerin hareketsiz merkezine yönelik çizgilerle çizdikleri alanlar, hareketsiz düzlemlerin içindedir ve zamanla doğru orantılıdır».
Bu ilk sonuç, Newton’ı, 4. önermeyi ortaya koymaya yöneltti; önerme, bir noktadaki merkezi kuvvetlerin şiddetinin genel bir ifadesini veriyordu. Bu önerme, Newton’a, hareketli cisimlerin aralarındaki uzaklığın ve verilen kuvvetin merkezinin fonksiyonu olarak belirlenmiş kuvvetin ifadesini elde etme olanağını verdi. Böylelikle, eğer bir örnek ele almak gerekirse, 11. önerme («Bir elips üzerinde dönen cisim, elipsin odaklarından birine yaklaştığında merkezcil kuvvet devreye girer»), merkezi kuvvetin «kuvvet merkezinin uzaklığının karesiyle ters orantılı» olduğu yolundaki çok iyi bilinen sonuca götürecektir.
Bu önerme, gök mekaniği çalışmalarını haber vermektedir ki, kuvvet merkezi artık matematiksel bir nokta değil, kütleye sahip bir cisimdir ve etkileşime girebilir (XII. bölümün 75. önermesinde, Newton, birbirini çeken cisimlerinin kütlesinin onların merkezlerinde toplanmış gibi düşünülebileceğini ortaya koymuştur).
Bu yeni durum, 1. kitabın XI. bölümünde Newton tarafından hassasiyetle vurgulanmıştır; «Merkezi kuvvetler tarafından karşılıklı olarak çekilen cisimlerin hareketi hakkında».
Böylece, Newton, ilkin «iki cisim problemini (önerme 57’den 65’e), daha sonra «üç cisim problemini (66’dan 68’e) ele alır ki, bunlar üzerine çalışmalar son derece titizlikle yapılmıştır. Gerçekte iki cisim problemi bugün yetkinlikle çözülmüşken, üç cisim problemini (66’dan 68’e) ele alır ki bunlar üzerine çalışmalar son derece titizlikle yapılmıştır. Gerçekte iki cisim problemi bugün yetkinlikle çözülmüşken, üç cisim ve yukarısı için, yüksek kabul gören yaklaşık çözümler olmasına karşın, genel çözüm yoktur; gezegenlerin hareketleri ya da uzay araçlarının atılması sırasında gökbilimcilerin yaptıkları hesaplar, bunun kanıtıdır. Newton kendi hesabına, iki cisim problemi için, cisimlerden birini yapay olarak sabit alıp (kütlesi daha büyük olanı) çok zekice bir çözüme ulaşmıştır. 1. kitabın Xl. bölümünde geliştirilen bu gidiş, tüm anlam ve içeriğini III. kitapta bulacaktır; şöyle ki, gök cisimlerinin hareketinin gökbilimsel gözlemlere dayanarak evrensel çekim yasası tarafından yönetildiği gösterilmiştir. Bu demektir ki, tüm cisimler bir birbirlerini kütlelerinin çarpımıyla doğru orantılı ve aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı bir kuvvetle çekmektedirler.
Gezegenlerin ve onların uydularının hareketlerinin ve özelikle, Ay’ın hareketinin incelenmesinden yararlanılarak ulaşılan sonuçlar anlaşıldıktan sonra -bu sonuçlar merkezi kuvvetle çekim arasındaki özdeşliğin ortaya konması olanağım veriyordu (bu anlamda denebilir ki, Ay her an, tıpkı atılan bir taşın veya bırakılan bir elmanın düşmesini sağlayan aynı nedenden dolayı Dünya’nın merkezine doğru düşmektedir; ama Ay, aynı zamanda, teğeti izleyen bir hareketle hareketlenmiştir ve eğik atış probleminde olduğu gibi, iki hareketin birleşimi eğrisel harekete neden olmaktadır)- Newton, kuyrukluyıldızların hareketlerini ( 42 arası önermeler), gelgit olayını (önerme 46) ve Dünya’nın kutuplardaki basıklığını (önerme 19) incelemiştir. XVIII. yüzyılda, Haley tarafından 1681-1682’de gözlenen kuyrukluyıldızın geri dönüşünün çok büyük bir hassasiyetle öngörülmesi ve Dünya’nın kutuplardaki basıklığı ve ekvatordaki durumunu belirlemek için meridyen yaylarının, sırasıyla Maupertius (1736-1737’de Laponya’da yapılan araştırma gezisi) ve Bouguer ile La Condamine (1735-1744 arasında Peru’da yapılan araştırma gezisi) tarafından gerçekleştirilen ölçümleri, Newton’ın çalışmalarını görkemli bir biçimde gözler önüne serecektir.
Dünyada ve gökte olanlar aynı ilkelere dayanır.
Newton, İngiltere tarafından ulusal kahraman olarak kabul edilmeden ve Westminster Mezarlığı’na gömülmeden önce, Hooke’a, Leibniz’e, Fransız Descartesçılarına (bunlar, kuvvet ve uzaktan etki kavramlarında ortaçağdan kalma bir iz bulmaktadırlar) ve Cizvit bilimadamlarına karşı, bazen şiddetle kendini savunmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, 1665-1666 yıllarındaki sezgileri üzerine anlatılan birçok anekdot kendi tarafından eklenmiş olabilir (Annesinin mevye bahçesinde kafasına düşen elma örneğinde olduğu gibi). Ancak, Voltaire ve Kant’tan itibaren Newton’ın öne sürdüğü sonuçlar düpedüz ve yalın doğru sayılmıştır.
Çok açık bir biçimde ifade edilen bazı kavramlara dayanan tümdengelimli yapı, şimdi, hareket biliminin gelişimine yön vermekte ve akılcı mekaniğe yolu açmaktadır. Aristoteles’in evren görüşü olan hiyerarşik düzen içindeki dünyalar (Ayaltı ve Ayüstü dünyalar) yerini birleşmiş bir Evren görüşüne bırakmıştır ve bundan böyle Dünya’da geçerli ilkeler ve yasalarla gökte geçerli olanlar aynıdır. Bizim Evrenimiz artık doğmuştur.