Felsefe hakkında her şey…

Dünyanın Ezeliliği ve Ebediliği Sorunu

02.11.2019
980

Boethius Dacus, bazılarına göre, çağını aşan tarzda adcı (nominalist) bir anlayışa sahiptir. Ona göre varolmayan şeyler hakkında doğru önermeler kurmak olanaksı zdır. Bu yaklaşım, dünyanın ezeli-ebediliği sorununu ele alan Boethius Dacus’un hareket sahasını bütünüyle belirlemektedir.

İlahiyatçıların dünyanın yaratılışı hakkında dile getirdikleri düşünce, dünyanın ilahi irade tarafından ve yoktan var edildiği şeklindedir. Bununla birlikte, Boethius Dacus, dünyanın böyle bir irade tarafından yaratılmış olduğuna ilişkin önermenin bilim tarafından düzgün bir açıklamasının yapılamayacağını ileri sürer. Ona göre, böyle bir yaklaşımın, zorunlulukla ortaya çıkan bir durumu işaret etmesi de olanaklı değildir. Zira dünyaya ilişkin olarak ortaya konulacak bilimsel önerme ve yasalar, kesin bir zorunluluk içermezler. Bunun nedeni de dünyadaki “şey durumları”nın zorunlu bir şekilde ortaya çıkmamaları dır. Bu, dönemini aşan bir yaklaşımdır (Bazan, 2006: 227).

Bilimin sınırları konusunda, son derecede hassas bir yapısı olduğu anlaşılan Boethius Dacus’un en temel bilgikuramsal anlayışı, bilimi akılsal ilkeler bağlamında biçimlendirmiş olmasıdır. Bu sınırların dışındaki herhangi bir şey veya mesele asla o bilimin konusu olamaz ve o bilim de bu mesele hakkında herhangi bir şey söyleme fırsatını yakalayamaz. Felsefenin özerkliği hakkında ciddi bir sınav veren Dacus için aklın ilkeleri vahyin hakikatlerinden daha önemlidir (Bazan, 2006: 228).

Farklı türden bilimlerin kendi alanları içinde bağımsız bir şekilde uğraş vermeleri gerektiğini savunan Boethius Dacus’a göre birkaç bilim söz konusudur. Bunlardan bir tanesi fizik ve doğa bilimidir. Fiziğin uğraş alanı doğanın kendisidir. Doğa, yani Eskiçağ Felsefesindeki physis varolanları kendisine araştırma konusu olarak alır. Bu, oluşa tabi olan yapılar anlamına gelmektedir. Dolayısıyla yaratma edimi bu bilimin kesinlikle alanı dışındadır. Başka bir deyişle, fizik bilimi yaratılış hakkında herhangi bir önerme ortaya koyamaz. Oluşun ve bozuluşun hâkim olduğu ve genel ilkelerin de bu yaklaşımı beslediği bir fizik dünyada, hareketin mutlak bir başlangıcının olduğunu dile getirmek olanak dışıdır. Boethius’a göre zaten Aristoteles’in kendisi de, Fizik adlı yapıtının VIII. kitabında bu görüşü dile getirmiştir. Aristoteles’e göre, bütün bu nedenlerden dolayı dünya ezeli-ebedidir. Zira oluş, fizik dünyanın en temel gözlenen durumudur ve sadece doğal nedensellik içinde kalındığı sürece hareketin mutlak kaynağını işaret etmek olanaksızdır. Aynı durum matematiğin sınırları içinde kalındığında da geçerlidir (Bazan, 2006: 228).

Bununla birlikte, Boethius’un bir de metafizikçi yönü bulunmaktadır ve bu yönüyle düşündüğünde Boethius Dacus yaratılışçı çizgiye yakındır. Ona göre bir metafizikçi, akılsal araçlar yardımıyla dünyadaki her şeyin olumsallığını ve dolayısıyla bir İlk Nedenin varlığını ortaya koyabilir. Metafizikçinin, yani filozofun gene de yapamayacağı şey dünyanın ezeli-ebedi olduğunu ‘kanıtlamak’tır. Zaten 1277 suçlamasında Boethius Dacus’un maruz kaldığı ithamlardan en önemlisi onun şu ünlü önermesiyle ilgili olmuştur: “Yaratılış olanaksızdır; ne var ki, iman tarafından ortaya konulan karşıt görüş de sahiplenilmelidir.” Benzer bir yaklaşımı dile getiren bir başka önermesi de dikkate değer olmakla birlikte yaşadığı dönemdeki derin ve ağır baskıları işaret etmek bakımından benzersizdir: “Doğa Filozofu, Hıristiyan imanına aykırı olsa da, dünyanın zaman içinde bir başlangıcı olduğunu inkâr etmelidir.” (Maurer, 1982: 199-200).

Yukarıda gösterilmeye çalışılan yaklaşımlar, ortaya iki boyutlu bir görüntü çıkarmıştır. Bunlardan bir tanesi akıl ile iman arasındaki ilişkidir. Boethius Dacus’a göre felsefe insan aklının bir eseridir. Bu eser kendi içinde, her şeyden önce, doğal nedenler ile evrenin, akılsal soruşturma sonucunda ortaya çıkmış olan ilkelerini barındırmaktadır. İman ise Tanrı’nın mucizeleri ile doğaüstü bir açınlamanın üstüne kurulmuştur. Bu bakımdan bunların kendilerine ait belirgin birer alanları bulunmaktadır. İkinci boyut da buna bağlı ve paralel olarak belirginlik kazanmaktadır. Bu boyuta göre, doğa felsefesi ile uğraşanlar kendi alanlarında kaldıkları sürece ortaya koydukları önermeler doğru olacaktır. İmanın alanına giren önermeler de, fizik önermeleriyle aykırı düştükleri durumlarda bile, yine aynı şekilde doğrudurlar. Bu öğretiyi, felsefe tarihinde “çifte hakikat öğretisi” olarak adlandıranlar çıkmışsa da bazı felsefe tarihçileri, Boethius’un bu yaklaşımının, her ne kadar 1277 suçlamasında öyle olduğu dile getirilse de, çifte hakikat ile ilgisinin olmadığını belirtmektedir (Maurer, 1982: 201; Bazan, 2006: 229).

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...