Felsefe hakkında her şey…

Kant’ın din felsefesi

30.10.2022
824

Kant 1793 yılında Salt Aklın Sınırları İçinde Din başlıklı bir yazı kaleme almıştır. Yazının başlığındaki ‘salt akıl’ terimi bu konunun da a priori bilgi alanı içinde ele alındığına işaret etmekte ve buradaki salt akıl din ve inanma fenomenlerinin geniş alanı içinde sadece ussal olanı, kavranabilir olanı göz önüne almayı vurgulamış olmaktadır. Bu bakımdan bir din felsefesi Kant için aklın artık ulaşamadığı, dinsel inanmanın başladığı yere kadar uzanabilir.

Kant’a göre dinin odak noktasında insan yaşamında ahlakın gerekliliğine inanma yer alır. Felsefe bakımından dinin özünü ahlak fenomenleri oluşturur. Bu açıdan din, ahlakın gösterdiği ödevlerin tanrısal bir buyruk olarak görülmesidir. İçimizdeki ahlak yasasını tanrısal bir yüceliğe çıkararak bu yasanın koyucusuna, tanrısal yasa koyucuya ulaşmış oluruz. Bu şekilde ahlak yasasının insanlar üzerindeki etkisi güçlendirilmiş olur.

Kant’a göre dinin odak noktası, insan yaşamında ahlakın gerekliliğine duyulan inançtır. Din, ahlakın gösterdiği ödevlerin tanrısal bir buyruk olarak görülmesine ve etkisinin güçlendirilmesine yarar.

Dinin ahlak bakımından en önemli sorunlarından birisi insan doğasındaki kötünün kaynağı üzerinedir. İnsanların tek tek yaşamları incelendiği ya da insanlık tarihine göz atıldığı zaman, ahlak yasasına karşı hareket edildiği, bu yasanın sık sık çiğnendiği görülür. Kant’a göre insanlarda duyulardan gelen isteklerin ahlak buyrukları karşısında ağır basması eğilimi vardır. İnsan doğasına kökten bağlı görünen bu eğilimin kaynağı insan için kavranamaz bir şey olarak kalmaktadır. Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi adlı yazısında insanda ussal bir özgürlükle birlikte kötüye doğru bir eğilimin de bulunduğunu söylüyordu. O, bununla insanın özünden kötü olduğunu düşünmez, sadece akıl tarafından yönetilen insanın varlık yapısında olması gerekene karşı bir çabanın bulunduğunu dile getirir. Ona göre kötü, yalnızca insandaki bir eksiklik, yetkinliğin oluşamaması demek değildir. Kötü, güdülerin tersine dönmesidir. Kötüde arzu edilen şeyler, bilerek, isteyerek aklın insandan beklediklerinden üstün çıkarılırlar. Bu şekilde insanı eyleme yönelten itici güçler sadece yer değiştirmiş olur.

Kant’a göre kötü, yalnızca insandaki bir eksiklik değil, güdülerin tersine dönmesidir. Kötüde arzu edilen şeyler, bilerek aklın insandan beklediklerinden üstün tutulur. Böylece insanı eyleme yönelten itici güçler yer değiştirir. Kötülük güdüsü ağırlık kazanır.

Rousseau’nun öne sürdüğü gibi insan doğası suçsuz ve iyidir, denemez: İnsan iyiyi gerçekleştirsin diye vardır. İnsan varlığının anlamı iyiyi gerçekleştirmesinde ortaya çıkar. İnsanda bir özgürlük olanağı olarak kendi aklının buyruklarını gerçekleştirme olanağı vardır. Ama bu buyruklara karşıt olana da bir eğilim vardır. Tarihte olup bitenler bunu göstermektedir. Kötü olana eğilim eylem ve girişimlerimizde kendini gösteren, kökünü insan doğamızda bulan bir olaydır.

Kötüden kurtulma insanın bireysel çabalarıyla gerçekleşemez. Bunun için insanın görüşünde tam bir devrim olmalıdır. İyinin insan varlığındaki temelleri yeniden güçlendirilmeli ve insan eylemlerinin değişmesi bakımından tam bir “yeniden doğuş” gerçekleşmelidir. Kant’a göre bizim insan bilgimiz bu değişmenin nasıl olabileceğini bilmek için yetersizdir. İnsan kendisini salt iyi olan bir varlık hâline getirmek için isteme gücünün bütünü ile çabalayabilir. İnsan bu çabaları yanında aklın kötüye karşı zafer kazanacağına inanmaya muhtaçtır. İnsanın bu zafer için tanrının yardım edeceğine de inanması gerekir. Böylece Kant, insanın kötüden kurtulması probleminde akılla kavranamayacak olan dinsel düşünce ve inançlara kadar uzanmış olur. Kant din sorunlarını ele alan yazısında din tarihine, oradan da tarih felsefesi sorunlarına kadar uzanmıştır.

Kaynak: MODERN FELSEFE II, s. 45-46, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2409 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1397

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...