Felsefe hakkında her şey…

Zamanımızın en büyük ahlaki sorunu, ahlak anlayışımızın ta kendisidir…

17.09.2024
Zamanımızın en büyük ahlaki sorunu, ahlak anlayışımızın ta kendisidir…

Bugün dünyanın bir ahlaki boşluk içinde olduğu sonucuna varmak kolay olacaktır. İnsanlar ahlaki davranmaya daha fazla hevesli olsalar, düşüncelerinde ahlakı daha fazla ön plana çıkarsalar, o zaman dünya daha iyi bir yer olurdu.

Ancak konu zamanımızın en büyük ahlaki sorununu saptamaya geldiğinde, dünyada ahlak konusunda bir boşluk olmadığını, aksine çok fazla sorun bulunduğunu söyleyebiliriz.

Aslında, zamanımızın en büyük ahlaki sorununun ahlak anlayışımızın kendisi olduğuna inanıyorum. Ahlak hakkında düşünme ve konuşma şeklimiz, kendi görüşlerimiz dışındaki görüşlerle ilişki kurma becerimizi bastırıyor; çeşitliliği ve anlaşmazlıkları yönetmeyi zorlaştırıyor ve bizi çözüm üretmekten ziyade daha fazla acı ve huzursuzluk üreten düşünce kalıplarına mahkûm ediyor.

İlgili konu: Bizimkine karşıt fikirleri savunanları neden şeytanlaştırıyoruz? Herkes bizimle aynı fikirde olmak zorunda mıdır?

Doğru, yanlış, siyah, beyaz

Cinayet işlemek yanlıştır. Bu sadece öznel bir kişisel tercih meselesi değil, nesnel bir durumdur. Yani benim için doğruysa sizin için ve diğer herkes için de doğrudur. Ve eğer birisi cinayetin iyi olduğunu iddia ediyorsa o zaman yanılıyor demektir.

Çoğumuz sadece cinayet değil, pek çok ahlaki mesele hakkında bu şekilde düşünme ve konuşma eğilimindeyiz. Ahlaki gerçeklere atıfta bulunuruz. Ve bu gerçeklere başvurarak ahlaki duruşumuzun doğru olduğunu kanıtlamaya çalışırız.

Bazılarımız bu gerçekleri ilahi bir varlık tarafından bize iletilen emirlere başvurarak haklı çıkarmaya çalışır. Diğerleri ise doğal haklara ya da acı çekmenin özünde kötü olduğu ve bu nedenle mümkün olan her yerde bunu önlememiz gerektiği gibi insan doğasına ilişkin temel gerçeklere başvurarak gerekçelendirir.

Birçoğumuz ahlakı, köleliğin yanlış olduğunu veya kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olması gerektiğini keşfettiğimizde olduğu gibi, dünya hakkında yeni ahlaki gerçekleri öğrenebileceğimiz ve ahlaki tutumlarımızı buna göre güncellediğimiz bir bilim gibi görüyoruz.

Üç ana sorun

Bu sağduyulu ahlak görüşünde üç büyük sorun olduğuna inanıyorum.

Birincisi, bu görüş külliyen yanlış.

Ahlakın nesnel bir kaynağı olduğuna ikna olmuş değilim. Böyle bir kaynak aramak için çok zaman harcadım; ama henüz son derece inandırıcı bulunabilecek bir şey bulamadım.

Mutlak doğruyu yanlıştan ayırabilecek ilahi bir ahlaki kaynak olduğuna inansanız bile, onun iradesinin doğru yorumunu bulmak yine de biz ölümlülere düşüyor. Ve tarih göstermiştir ki ilahi iyiliğin birbirine karşıt yorumları üzerindeki anlaşmazlıklar tarifsiz acılara neden olabilmektedir ve bugün de dogmatikler kendi ahlak anlayışlarını zorla kabul ettirmeye çalıştıklarında bu acılar devam etmektedir.

İkinci sorun ise, Tek Gerçek Ahlak olduğu fikrinin dünya genelinde gördüğümüz ahlaki çeşitlilikle temelden çelişmesidir. Örneğin, devletin suçluları idam edip edemeyeceği, ölümcül hastaların ölmeye hakkı olup olmadığı ve cinselliğin özel ve kamusal alanda nasıl ifade edilip uygulanabileceği konusunda genel bir anlaşmazlık vardır.

Eğer ahlakın nesnel bir hakikat meselesi olduğuna inanıyorsanız o zaman bu çeşitlilik dünyadaki insanların çoğunun (hepsi değilse bile) en derinden sahip oldukları ahlaki inançları konusunda yanıldıkları anlamına gelir. Eğer durum buysa o zaman ahlakın ne olduğunu anlama konusundaki kolektif becerimiz için kötü bir durum söz konusudur.

Üçüncü sorun ise bu ahlak görüşünün bizi siyah ve beyaz düşünmeye yöneltmesidir. Bu bakış açısı ahlaki söylemi diğer insanların hatalı olduğunu kanıtlamaya ya da onları kendi ahlaki görüşlerimiz doğrultusunda eğip bükmeye yönlendirir. İnsanların diğer ahlaki bakış açılarını ciddiye almasını ve etik müzakere ya da uzlaşmaya girmesini imkânsız değilse bile çok daha zor hâle getirir.

Sosyal medyanın, hatta yemek masasındaki sohbetlerin bile şu anda bu kadar kötü durumda olmasının en önemli nedenlerinden biri budur. Bir taraftakiler karşıtlarını ahlaki açıdan sapkın olarak nitelendiriyor ve bu da her türlü olumlu katılım ya da iki partili iş birliği olasılığını ortadan kaldırıyor.

Ahlaki reform

Zamanımızın en büyük ahlaki sorununa yanıt verebilmek için ahlakın kendisini ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.

Ahlak hakkında düşünmenin en iyi yolu, onun biz insanların sosyal ortamlarda birlikte yaşamamıza ve çalışmamıza yardımcı olmak için icat ettiğimiz kültürel bir araç olduğunu unutmamaktır. Sonuçta her birimizin peşinden gitmek istediğimiz çıkarlarımız var. Bunlar bireyden bireye değişmekle birlikte, genellikle kendimizin ve sevdiklerimizin geçimini sağlayabilmek, acı ve zorluklardan kaçınmak ve zevkli ve tatmin edici deneyimler peşinde koşmak gibi şeyleri içerir.

Bu beklentileri karşılamanın en iyi yolu sosyal bir yaşam sürmek, başkalarıyla etkileşimde bulunmak ve iş birliği içinde olmaktır. Ancak çoğu zaman çıkarlarımız ya da bunları tatmin etme araçlarımız başka çıkarlarla çatışır. Ve bu çatışma herkes için kötü sonuçlanabilir.

Dolayısıyla ahlak, zararı azaltmayı amaçlayan ve birlikte verimli bir şekilde yaşamamıza yardımcı olan kurallar bütünüdür. Bunu biz keşfetmedik. Bize yukarıdan inmedi. Kendimiz bulmak zorundaydık.

Elbette, ahlak hakkında her zaman bu şekilde düşünmedik, bu yüzden onu çeşitli şekillerde, genellikle dine veya geleneğe başvurarak gerekçelendirdik. Ancak ahlak hakkındaki düşüncelerimizi, din ve geçmişin katı kültürel konformizminden gelen tortulardan arındıracak şekilde güncelleştirmedik.

Artık tatmin edici bir yaşam sürmenin pek çok yolu olduğunu ve bunlardan birini destekleyecek kuralların bir diğerinin yöntemleriyle çatışabileceğini biliyoruz. Örneğin güçlü toplumsal bağları özendiren ahlaki kurallar, insanların kendi yaşam yollarını seçmelerini sağlayan kurallarla çatışabilir.

Ayrıca, ahlakın çözmeye çalıştığı sorunlar da bir yerden diğerine değişir. Kuzey Kutbu tundrası gibi kaynakların sınırlı olduğu bir bölgede küçük bir toplulukta yaşayan insanların çözmesi gereken sorunlar, Sydney ya da İstanbul gibi modern bir metropolde, bolluk içinde yaşayan insanlardan farklıdır. Eğer ilkinin ahlakını ikincisine uygularsak, çatışmayı çözmek yerine daha da şiddetlendirebiliriz.

Tüm bunlar, ahlakın kendi görüşünüzü “kabullendirmekten” ziyade hoşgörü ve müzakere ile ilgili olması gerektiği anlamına gelmektedir. Farklı insanların -ve farklı toplum ve kültürlerin- farklı iyi yaşam anlayışlarına sahip olduğunu anlamayı öğrenmemiz gerekiyor. Ve sosyal yaşamın sorunlarının ve çözümlerinin her toplumda aynı derecede geçerli olmadığını anlamamız gerekiyor.

Bu aynı zamanda ahlaki açıdan daha az dogmatizm ve daha fazla uyum sağlayabilir olmayı öğrenmemiz gerektiği anlamına da gelmektedir. Her şeyden önce, ahlakın tüm insanlar için her zaman geçerli olan nesnel gerçeklerle ilgili olduğu fikrini terk etmemiz gerekir.

Bu, ahlakın “her şey mübah” bir görecelilik biçimine dönüşeceği anlamına gelmez. Belirli bir ahlaki normun yararlılığını değerlendirmenin yolları vardır, yani: onu kullanan insanlar için sosyal yaşam sorunlarını çözmeye gerçekten yardımcı oluyor mu? Pek çoğu böyle değildir, dolayısıyla sorgulanmayı ya da yeniden düzenlenmeyi hak eder.

Giderek daha fazla birbirine bağlanan, çeşitlilik içeren ve çok kültürlü bir dünyada, ahlakın kendisi hakkında düşünme ve konuşma şeklimizi yeniden düzenlememiz her zamankinden daha önemlidir. Eğer bunu yapmazsak, karşı karşıya olduğumuzu düşündüğünüz diğer ahlaki sorunlar ne olursa olsun, çözülmesi daha da zorlaşacaktır.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Tim Dean’in “The greatest moral challenge of our time? It’s how we think about morality itself” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...