Yürürken düşünmek: Yaşam size hediyeler sunduğunda, hürmet ve minnet duygusu hissetmemek mümkün değildir. Ancak bu tür deneyimler yalnızca onları almaya açık olanlara mahsustur.
Merak etmek, insan varoluşunun en keyifli ve olmazsa olmaz eylemlerinden birisidir.
“Merak” sözcüğünün kendisi bir bakıma heyecan uyandırıcıdır. Bir fiil olarak merak etmek; düşünmek, üzerinde kafa yormak, varsayımda bulunmak, şüphe etmek, öğrenmek istemek gibi anlamları ihtiva eder. Bir ad olarak merak ise hayranlık, şaşkınlık ve heyecan gibi terimlerle ilişkilendirilebilir. Dolayısıyla ilgi çekici şeyleri merak etmek, güzellikler hakkında düşünmek, bizi etkileyen şeylere dönük kafa yormak birbiriyle bağlantılı durumlardır.
Bizler merak etme yetisine sahip acayip yaratıklarız. Bu acayiplik aslında insan olmamızın getirdiği bir ayrıcalıktır; fakat bunu çoğu zaman olağan görür ve bunun değerine eremeyiz. Herkes yaşantısının herhangi bir noktasında oldukça büyüleyici bir şeye tanık olduğunu, ne kadar açıklanamaz ya da gizemli olursa olsun temel benliğinde yankı uyandıran bir deneyim yaşadığını söyleyebilir. Bu deneyim; gece gökyüzündeki yıldızları seyrettiğimizde, devasa bir ağacın altında dururken kendimizi nasıl da küçük hissettiğimiz o anda ya da yüksek bir falezin kenarında aşağıdan gelen dalga seslerini duyarak yürüyüş yapmanın yarattığı heyecanı yaşadığımızda veya bir fırtınanın ardından ortaya çıkan bir çifte gökkuşağına tanık olduğumuzda gerçekleşebilir.
İnsan gören bir varlıktır; ancak gördüklerine yalnızca içgüdüsel olarak tepki vermekle kalmaz onları içselleştirir, gördükleriyle duygusal olarak bağ kurar ve yaşadığı ana anlam yüklemeye çalışırız. Evreni; algımızı çok renkli ve çok boyutlu bir çeşitlilik içinde deneyimliyoruz. Evrende yaşanan bunca şeyin nasıl gerçekleştiğine dair hiçbir fikrimiz olmasa bile, şimdi‘nin zenginliğinin bize hissettirdiklerinden hoşnut olmamız gerekiyor.
Eğer bir pragmatist iseniz insanların hangi amaçla merak ettiğini düşünebilirsiniz. Merak etmek bize evrimsel olarak nasıl hizmet eder ki? Etrafımızı keşfetmek hayatta kalmamız için elbette elzemdir. Bu çok açık bir gerçeklik. Yalnız ben bunu fazlaca duygusal bir boyuta taşımadan, atalarımızın çevrelerini her zaman merak içinde gezdiklerini ve gözlemlediklerini düşünmüyorum. Sürekli yiyecek ve barınak ihtiyacı duymak ve kötü hava koşullarının ya da yaklaşan düşmanların baskısıyla yaşamak yukarıda bahsettiğim duygusal hâllerden daha önemli değildir kanısındayım.
Ancak tabii ki atalarımız, bulundukları yere dair daha derin bir farkındalık duygusu olmadan sadece yiyecek aramak için tarlalarda dolaşan bir kurt sürüsü değildi. Dünyanın ve zamanın dört bir yanındaki bütün kültürler belirli yerleri heyecan uyandırıcı, büyüleyici olarak görmüştür; bunları sadece yiyecek kaynağı veya barınak olarak pratik yararlılıkları açısından düşünmemişlerdir. Bu yerlerde açıklanamaz bir bağlılık duygusuna yol açan soyut bir nitelik vardır. Burası diğer yerlere benzemez; burada aşkın bir duygu, derin bir bağ hissederiz. Buraya bir anıt, bir totem, bir taş sütun, bir tapınak dikeriz ki aynı yere tekrar tekrar gelebilelim ve buraya olan gizemli bağlılığımızı kutsayabilelim.
Birçoğumuz ormanda, denizde, dağlarda, doğada olmaktan keyif alırız. Bu yerlerin hepsini büyüleyici, heyecan uyandırıcı olarak adlandırmayabiliriz ya da buralarla aşkın bir ilişki kurmayabiliriz. Ancak bu yerlerin farklı olduğunu, bize söyleyecekleri bir şeyleri bulunduğunu hissederiz.
Üniversite yıllarımda bir gün Atatürk Üniversitesinin devasa kampüsünde tek başıma yürüyordum. Nispeten sakin ve kalabalıksız bir gündü. Dadaşkent’e doğru uzanan arazide yol alırken vakur bir ağaçlığın ortasında buldum kendimi. Ağaçların arasında doğal olarak oluşmuş bir patika boyunca uzanan yolda yeri kaplayan çam iğneleri, adımlarımı yumuşatıyordu. Ağaçlık alanın bir nokrasına ulaştığımda, her nasılsa hiçbir ses duymaz oldum. Kuşlar ve çıtırdayan otlar dışarıda kaldı; araç trafiğinin kirli gürültüsü sustu; rüzgâr durdu. Patikadan derinlere doğru ilerledikçe ağaçlar sıklaştı ve hava iyice karardı. Bu durum bende hem oldukça hoş hem de tekinsiz bir his uyandırdı.
Sonra aniden güneş ışığı bulutları yararak dalların arasından indi ve irice bir ağacı aydınlattı. Ağacın gövdesini kaplayan koyu yeşil yosun, ışıl ışıl parıldadı. Olduğum yerde durdum ve o anın sade güzelliği karşısında burnumdan derin bir çekerek ciğerlerimi doldurdum. Yaşam size böyle hediyeler sunduğunda, hürmet ve minnet duygusu hissetmemek mümkün değildir. Ancak bu tür deneyimler yalnızca onları almaya açık olanlara mahsustur.
Bugün doğal köklerimizden uzaklaştık ve etrafımızda sahte bir duvarlar dünyası yarattık; bizi birbirimizden ve dış dünyadan uzak tutan duvarlar… Doğa ile olan bağımızı, atalarımızın dünyayı deneyimledikleri ve onu kutsal saydıkları zaman sahip oldukları huşu duygusunu kaybettik…
Merak duygusunu beslemek, beklenmedik olanın basit güzelliğine uyum sağlamaktır. Merak duygusu kendini kadim ve karanlık bir ormanın sessizliğinde ya da rasyonel açıklamaya meydan okuyan bir şeye tanık olduğumuzda hissettiğimiz o garip ve rahatsız edici sıcaklıkta gösterir. Pek çok kaşif, sanatçı ve bilim insanının ifade edebileceği gibi:
Bilinmeyenle dans etmek, sonsuz bir hayret ve heyecan kaynağıdır.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım