Yavaş hareket felsefesi: Bazen yaşamı ağırdan almak gerekir…
“Zootopia” eğlenceli bir film. Türünü aşan, Oscar ödüllü bir başyapıt değil tabii; ama keyifli birkaç saat geçirmek için iyi bir fırsat olabilir.
Filmdeki en keyifli anlardan biri, kahramanların bilindik devlet bürokrasisini ziyaret ettikleri andır. Devlet dairesinde masalar tamamen tembel hayvanlar tarafından idare edilmektedir. Film, tembel hayvanın yavaş hareketlerini ustalıkla anlatıyor. Filmin kahramanı sabırsızlıkla parmaklarıyla masaya vuruyor, umutsuzca araya girip işi hızlandırmaya ama nafile… Zira tembellik tembelliktir.
Ama ne var biliyor musunuz? Tembel olmak iyi hissettirir. “Zootopia”yı izledikten birkaç yıl sonra, bir arkadaşım bana:
“Ne zaman stresli ya da endişeli hissetsem, tembel hayvan taklidi yapıyorum. Bir şeyleri çok ama çok yavaş yapıyorum. Bunun gibi…”
Dedi ve alenen acı verici derecede yavaş hareket ederek başını bir kaplumbağa gibi yana çevirdi, sanki yorgunmuş gibi uzun uzun göz kırptı. Yakın bir arkadaşınız böyle bir şey yaptığında, bunu sizin de denemeniz an meselesidir. Ve şaşırtıcı olan şey şudur: O tamamen haklıydı; bu yöntem, gerçekten de işe yarıyordu!
Yavaş Hareket
Avrupa’da 1980’lerde “Yavaş Hareket” kültürel bir moda hâline gelmiştir. Her şey McDonald’s‘ın İtalyanların yemeklerini ne kadar ciddiye aldıklarını yanlış değerlendirmesiyle başlamıştır. Bugün ne kadar akıl almaz olsa da 1986 yılında McDonald’s Avrupa’nın büyük bir kısmına henüz girmemişti. Zira böyle bir zincir restoran fikrini herkes desteklemiyordu.
1986’da bu konuyu protesto edenlerden biri, bir grup aktivistle birlikte “Slow Food” (Yavaş Yemek) hareketini başlatmak için harekete geçti. Hareket, yöresel yemek yemeyi ve yöresel alışveriş yapmayı, üreticilere adil ücret vermeyi ve yüksek kaliteli, eski usul yemekleri teşvik etmeyi vadediyordu. Slow Food o kadar başarılı oldu ki kısa sürede birçok türden alt kültürler yeşertti: Daha az sayıda, daha iyi ürünler satın aldığınız ve giysilerinizi atmak yerine onardığınız Yavaş Moda Hareketi; bitkilerinizi kokladığınız, okşadığınız ve onların gelişiminin daha da farkına vardığınız Yavaş Bahçecilik Hareketi; etkinlikler düzenlemediğiniz, sadece çocuğunuzun eğlenceyi kendi kendine yaratmasına müsaade ettiğiniz Yavaş Ebeveynlik Hareketi.
Son yıllarda Yavaş Hareket‘in popülaritesi Carl Honoré’nin “Yavaş” adlı kitabı ile yeniden canlandı. Honoré’nin temel tezi, ancak yavaşladığımızda ve bir şeylere yer açtığımızda bir şeylerin gelişebileceğiydi. Telaşlanmak ve aceleci olmak nadiren işlerin gelişmesini sağlar. Honoré bu konuda şöyle söylüyor:
“Yavaşlamanın en büyük faydası; insanlarla, kültürle, işle, doğayla, kendi bedenlerimizle ve zihinlerimizle anlamlı bağlantılar kurmak için zaman ve dinginlik kazanmaktır.”
Yavaşlığın felsefesi
Felsefi olarak “yavaş” kelimesinin köklü bir geçmişi vardır. Sokrates ve Aristoteles en iyi uzun yürüyüşler sırasında felsefe yaparlardı. Descartes, düşünmek için kendini karanlık bir odaya kilitlemesiyle ünlüydü. Henry Thoreau ormanda uzun, başı boş gezintilere duyulan ihtiyaç hakkında kapsamlı yazılar yazmıştı. Siddhartha Gautama (Buda) Dört Yüce Gerçeği keşfetmeden önce bazı rivayetlere göre altı ay boyunca meditasyon yapmıştı. Taoizm’de sadece yavaş ve temkinli olanlar erdemli ya da bilge olarak adlandırılır.
Japon felsefesi ve estetiğinde ma olarak bilinen ve genellikle “boş alan” olarak çevrilen bir kavram vardır. Bu, bir şeyin gelişmesi için ona ayırdığınız alanı ifade eder. Örneğin bir ağacın sağlıklı ve güçlü olabilmesi için kök salabileceği genişlikte toprağa ihtiyacı vardır. Bir kuş uçabilmek için kanat çırpıp yukarı doğru hareket edebileceği kadar boş alana ihtiyaç duyar. Şu anda okuduğunuz bu cümledeki sözcükler bile sadece aralarındaki boşluklar nedeniyle anlamlıdır. Ma, her şeyin biraz nefes almasını sağlayan ve tüm anlamlı şeylerin ihtiyaç duyduğu derinleşmeye ulaşmasına olanak tanıyan bir Japon yavaşlama anlayışıdır.
Daha tembel olun
Peki, Yavaş Hareket günlük hayatımıza nasıl uygulanabilir? Nasıl daha tembel olabiliriz? İşte size deneyebileceğiniz üç yol:
1. Yavaş yiyin. Ağzınıza bir lokma aldığınızda, onu dikkatlice ciğneyin. Neyi, nasıl yediğinizin farkında olun. 2019 yılında yapılan bir araştırmanın gösterdiği gibi, sadece yemeğin taına varmakla kalınmıyor, yemek daha keyifli hâle geliyor ve aynı zamanda daha uzun süre tok kalmanıza ve sonrasında daha az yemenize de neden oluyor.
2. Kültürü yavaş yaşayın. Okumayı seviyorum. Bir kitabın en azından bir kısmını okumadan bir haftadan fazla duramam. Ancak nadiren bir kitabı iki kez okurum. Yine de pek çok kitap ilk seferde asla tam olarak değerlendirilemez. Birden fazla okuduğum birkaç kitap tabii ki oldu. Bu durumda sadece okuyucu olarak ben farklı birisi olmakla kalmadım, kaçınılmaz olarak kitaptaki bazı kısımları da kaçırdığımı fark ettim. Bir kitabı yeniden okumayı ya da bir filmi yeniden izlemeyi deneyin. Bundan farklı bir şekilde keyif almaya çalışın.
3. Yavaş arkadaşlıklar. Yaşlandıkça, genellikle arkadaşlarınızla daha az zaman geçirdiğinizi fark edersiniz. Sahip olduğunuz zaman ise arayı kapatmak ya da önemli, yetişkinlere yönelik şeyler hakkında konuşmakla geçer. Ancak ilginç olan şu ki en iyi arkadaşlıklarımız yavaş zaman dilimlerinde kurulur. Yıllar boyunca haftanın beş günü, her gün gördüğümüz sınıf arkadaşlarımızla… Birlikte eğlencelere gittiğimiz, birlikte kahvaltı ettiğimiz ve anlamsız filmleri birlikte izlediğimiz okul arkadaşlarımızla… Eğer insanlara karşı yavaş değilsek, onlara yaklaşamayız.
Hızlı yaşanan bir dünyada yavaşlığa çok az yer var. Zootopia‘daki tembel hayvanlar gibi, yavaşlık da tuhaf, eksantrik ve rahatsız edici bir hâl alıyor böyle olunca. Yavaşlık yaşlılara ve aykırılara özgü bir şey olarak görünüyor. Ama siz yine de yavaş olmayı bir deneyin. Yargılayan gözlerden uzakta bir tembel hayvan gibi davranın ve bunun size nasıl hissettirdiğini görün. Bahse girerim bu durum hiç değilse biraz da olsa hoşunuza gidecektir.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım