Felsefe hakkında her şey…

Yatak Sessiz, İlişki Ölü: Duygusal Felaketin Habercisi

09.01.2025
Yatak Sessiz, İlişki Ölü: Duygusal Felaketin Habercisi

Tutkunun Mezara Gömdüğü Yataklar

Bir zamanlar tutkunun hüküm sürdüğü yataklar, artık soğuk ve sessiz. Sevgi, tenin ateşiyle beslenirken, bu ateşin sönmesiyle mezara gömülüyor. Nietzsche, sevginin sürekliliğini arzunun canlılığına bağlamıştı: “Sevgi, tutkuyla beslenir; yoksa çürür.” Tutkunun mezara gömdüğü ilişkiler, bir zamanlar var olan duygusal bağların çürümüş kalıntılarından başka bir şey değildir.

İlişkinin kalbi, yatakta atmazsa, başka nerede atabilir? Sevgi, fizikselliğin ötesinde bir bağdır ama bu bağın korunması, bedenlerin birbirine duyduğu arzuyla mümkündür. Bu arzunun kaybı, ilişkinin damarlarındaki kanın çekilmesidir.

Bedenlerin Sessiz Çığlığı: Arzunun Ölümü

Bedenlerin birbirine dokunmayı unuttuğu bir dünyada, arzu ölür ve onunla birlikte ilişki de. Kadın ve erkek, birbirine yabancılaştığında, arzu yerini soğuk bir boşluğa bırakır. Nietzsche, bu boşluğu en büyük trajedi olarak görür: “Arzunun olmadığı yerde, hayat da yoktur.” Arzunun ölümü, ilişkinin çöküşünün habercisidir.

Bu ölüm, sadece fiziksel bir uzaklaşma değil, aynı zamanda ruhsal bir çöküştür. Bedenler soğudukça, kalpler de donmaya başlar. Bu donukluk, ilişkinin mezar taşıdır, üzerinde sevginin adının kazındığı.

Sessizliğin Zehri: Konuşmayan Aşkın Çöküşü

İlişkide sessizlik, sevginin damarlarına sızan zehirdir. Konuşmayan aşk, ölür. Nietzsche’nin dediği gibi, “Sözlerin sustuğu yerde, sevgi de susar.” İki insan arasındaki sessizlik, sevginin ölümü için zemin hazırlar ve sonunda geriye yalnızca soğuk bir mezar kalır.

Sessizlik, duygusal bağları yıkar, iki insanı birbirinden koparır. Suskunluk, ilişkideki tüm renkleri alıp götürür, geriye gri bir boşluk bırakır. Bu boşluk, sevginin yankılanmadığı bir boşluktur.

Buz Kesen Yakınlık: Sevginin Donduğu Nokta

Sevgi, soğuk bedenlerde yaşayamaz. Bedenler birbirine ısınmadığında, ilişki buzul çağına girer. Nietzsche, bu donukluğu aşkın sonu olarak görür: “Isının kaybolduğu yerde, sevgi ölür.” Buz kesen yakınlık, sevginin donduğu ve sonsuz bir sessizliğe gömüldüğü andır.

Bu soğukluk, iki insan arasındaki tüm duygusal bağları koparır. Duygusal buzul çağına giren bir ilişki, sadece ölü bir anı olarak kalır. Buz kesmiş bedenlerle sürdürülen bir ilişki, donarak ölür; sevginin son nefesi, bu donuk anlarda verilir.

Çığlıkların Duyulmadığı İlişkiler: Sevginin Sessiz Katliamı

İlişkide çığlıklar duyulmadığında, sevgi sessizce katledilir. Kadın ve erkek, birbirinin acısını duymadığında, sevgi de ölür. Nietzsche’nin uyarısı: “Duyulmayan çığlık, sevginin ölüm çığlığıdır.” Çığlıkların duyulmadığı bir ilişki, sevginin sessizce katledildiği bir mezbahadır.

Bu sessiz katliam, ilişkiyi içten içe yok eder. Duygusal bağlar kopar, sevgi yerini bir boşluğa bırakır. Bu boşluk, ilişkiyi yutan kara bir deliktir, içinde sevginin son nefesi yankılanır ama duyulmaz.

Ve Son Perde: Sessizliğin Yankısı

Sevginin çığlıkları sustuğunda, geriye sadece sessizliğin yankısı kalır. Bu yankı, bize en büyük gerçeği fısıldar: Sevgi, dokunulmayan bedenlerde ve duyulmayan ruhlarda yaşayamaz. Nietzsche’nin de dediği gibi, “Yaşamak, ateşin içinde yanmak ve ışık saçmaktır.” Eğer sevgi bu ateşi yitirmişse, geriye sadece bir kül yığını kalır.

Sevgiyi diri tutmak, ateşi sürekli beslemekle mümkündür. O ateş ki, bedenleri ısıtır, ruhları aydınlatır. Bırakalım, bu ateş sönmesin. İlişkilerimizde sessizliği değil, tutkunun ateşini seçelim. Çünkü sevgi, yaşamak istediği yere kök salar. Ve sevgiyle yaşayan hiçbir yer sessiz kalmaz.

Güçlü sevgiler ve dolu dolu yaşanan hayatlar dilerim.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...