Felsefe hakkında her şey…

Varoluş ve sarhoşluk: Bir varoluşçu gibi eğlenmek… “Ciddi bir parti, eğlenceyi sahici kılan oyunbazlık ve cömertlik gibi temel erdemleri göz ardı eder.”

25.11.2024
Varoluş ve sarhoşluk: Bir varoluşçu gibi eğlenmek… “Ciddi bir parti, eğlenceyi sahici kılan oyunbazlık ve cömertlik gibi temel erdemleri göz ardı eder.”

Varoluşçuluk, çoğunlukla varoluşun anlamsızlığı üzerine kafa yormaya yaptığı vurgu nedeniyle huzursuzluk verici ve kasvetli bir itibara sahiptir; ancak en tanınmış varoluşçulardan ikisi, saçmalık karşısında nasıl eğlenileceğini iyi biliyorlardı.

Simone de Beauvoir ve Jean-Paul Sartre arkadaşlarıyla konuşmak, içmek, dans etmek, gülmek, sevişmek ve müzik dinlemek için partilerde çok zaman geçirmişlerdir. Bu aynı zamanda onların hayata karşı felsefi duruşlarının bir parçasıydı. Onlar partilerden sadece haz almıyorlardı; partiler onlar için hayatı yakalama felsefesinin bir ifadesiydi ve bunu yapmanın samimi ve samimiyetsiz yolları ayrı ayrıydı.

Özellikle de Beauvoir için felsefe canlı bir şekilde yaşanması gereken bir şeydi ve parti yapmak, hayatın sunduğu şeylerden kendini alıkoymamak için eksiksiz ve özgürce yaşamak dürtüsüyle bağlantılıydı. Kendisi de kimi zaman ‘her şeyi biraz fazla çılgınca yaptığını’ itiraf etmiş, sonra da eklemiştir:

“Ama benim tarzım bu. Bir şeyleri ölçülü yapmaktansa hiç yapmamayı tercih ederim.”

Sartre da alkolün sağladığı düşsel neşeyi seviyordu:

“Karışık, belli belirsiz sorular soran ve sonra dağılan fikirlere sahip olmayı seviyordum.”

İkili, çok fazla ciddiyetin dünyayı katılaştırdığını, kurallara bağladığını, özgürlüğü ve yaratıcılığı bastırdığını düşünüyordu. Partileri çok ciddiye almak onların coşkunluğunu söndürüyordu. Ciddiyet; partileri kurumlara, gereksiz yere gösteriş yapılan zenginlik ve materyalizmin içi boş sahtekârlıklarına, başkalarının bakışlarıyla onaylanmak için gösterilen zavallıca yakarışlara ya da sadece insanları durağan hayatlarından uzaklaştırmaya yarayan iğrenç geçici zevklere yönelik hedonist düşkünlüklere dönüştürüyordu. Ciddi bir parti, eğlenceyi sahici kılan oyunbazlık ve cömertlik gibi temel erdemleri hiçe sayar.

De Beauvoir esrar içmeyi denemiştir; ama ne kadar sert nefes alırsa alsın, yere sağlam bir şekilde basmaya devam etmiştir. O ve Sartre akşamdan kalmalığa, kalp kırıklıklarına ve yazar tıkanıklıklarına çare bulmak için amfetaminlerle kendi kendilerini tedavi etmişlerdir. Sartre akademik amaçlarla saykodelikler kullanıyordu. Halüsinasyonlar üzerine yaptığı araştırmalara bilgi sağlamak için meskalin de kullanıyordu. Ancak alkol ikilinin her zaman parti için tercih ettikleri madde olmuştur.

Elbette bir parti başkaları olmadan parti değildir ve Sartre “No Exit”teki (1944) “Cehennem başkalarıdır!” sözüyle tanınsa da bu onun için tüm hikâyenin çok ötesindedir: Hem o hem de de Beauvoir kendilerini diğer insanlarla ilişkilerinde keşfetmişlerdir:

“Şarkılarda, gülüşlerde, danslarda, erotizmde ve sarhoşlukta insan hem anın yüceltilmesini hem de diğer insanlarla suç ortaklığı kurmayı kovalar.”

De Beauvoir’ya göre, suç ortaklığı ve karşılıklılık etik, ilişkilerin temelidir; çünkü diğer insanlar hayatlarımızın bağlamını oluşturur. Dünyamız diğer insanların ona verdiği anlamlarla dolu olduğu için, varlığımız ancak onlarla iletişim içinde ortaya çıkabilir.

İlgili konu: Cehennem başkalarıdır!

Taraflar başkalarıyla olan ilişkilerimizi geliştirebilir, birbirlerinin yaşamlarına anlam katabilir ve dünyaya birlikte açıklık getirebilirler. Partiler aynı zamanda birbirlerinin varlıklarını doğrulayabilir, arkadaşlara önemli olduklarını ve kişinin arkadaşları için önemli olduğunu hatırlatabilir. Dahası, gerçek partilerin yarattığı sıcaklık ve neşe, insanların hayatın kaosuyla başa çıkmalarına yardımcı olabilir.

De Beauvoir, işgal altındaki Paris’te verdiği savaş zamanı partilerinden bahsetmiştir: Yiyecek fişleri biriktirmişler ve ardından yemek, eğlence ve alkolle tıka basa doymuşlardır. Dans etmişler, şarkı söylemişler, müzik çalmışlar ve oyunlar oynamışlardır. Sanatçı Dora Maar matador taklidi yapmış, Sartre bir gardrop içinde orkestra şefi gbi davranmış ve Albert Camus sanki bir bando takımındaymış gibi tencere kapak çalmıştır. De Beauvoir şöyle demiştir:

“Biz sadece bu karmaşadan birkaç katıksız neşe kırıntısı koparmak ve ileride bizi bekleyen hayal kırıklıklarına meydan okuyarak onların ışığıyla kendimizi sarhoş etmek istedik.”

Bunlar geleceğe yönelik gerçek korkular karşısındaki küçük isyan eylemleridir.

De Beauvoir ve Sartre’ı eleştirenler, onları seks partilerine ilham vermek, hedonist tavrı teşvik etmek ve Julia Kristeva’nın deyimiyle cinsel kurbanlarını baştan çıkarmak için bir ‘şok komando birliği’ oluşturan ‘özgürlükçü teröristler’ olmakla suçlayarak itibarsızlaştırmaya çalışacaklardı. Bununla birlikte onlar topyekûn hedonizmi teşvik etmiyorlardı; çünkü kişisel zevke sorumluluktan daha fazla değer vermiyorlardı.

De Beauvoir’a göre, seks partileri düzenlemenin felsefi açıdan yanlış bir tarafı yoktur; bu hayatın diğer yönleriyle aynıdır; önemli olan duruma nasıl yaklaştığınızdır:

“Eğer bir kişi her duruma tüm benliğiyle katılırsa ‘temel durum’ diye bir şey olamaz.”

De Beauvoir ve Sartre’ın birçok sevgilisi olduğu doğrudur; ancak günübirlik seks, onların yaşamlarının bir parçası değildi. Onlar rastgele ilişkinin özgürlüğün önemsiz bir kullanımı olduğunu düşünüyorlardı ve bunun yerine yoğun aşk ilişkileri ve arkadaşlıklar istiyorlardı. Yine de bu ilişkiler sırasında zarar gören insanlar oldu ve de Beauvoir bunun sorumluluğunu kabul etse de ne o ne de Sartre başkaları tarafından herhangi ciddi bir şekilde ahlaki olarak sorumlu tutuldu.

Sosyal normları reddetmek bir yıkım sürecidir. Öncelikle başkalarının bizim ne olmanız, nasıl davranmanız ve ne gibi seçimler yapmanız gerektiğiyle ilgili yaptıkları tanımları reddetmek anlamına gelir. Parti yapmak, bu tür beklentileri yok etmenin yanı sıra zaman, para, yiyecek, içecek ve beyin hücrelerini tüketmek gibi bir süreç olabilir.

Bazıları buna israf diyebilir; ama kendimizi ne için saklayacağız ki? İyi bir yaşam her zaman uzun bir yaşam değildir ve uzun bir yaşam da mutlaka mutlu ya da tatmin olmuş bir yaşam olmayabilir. Aksine, önemli olan hayatı tutkuyla kucaklamaktır. Varoluş, kendimizi harcama sürecidir ve bazen kendimizi yeniden yaratmak, geleceğe doğru adım atmak, varlığımızı yeni âlemlerde keşfetmek için eski benliklerimizi geride bırakmayı gerektirir. Bunu kendimizi olasılıklara açarak ve olasılıklarla oynayarak yaparız.

Bir varoluşçu gibi parti yapmak dikkatli olmayı gerektirir. Bu umutsuzluk ve oyalanmalarla dolu bir dünyadan uzaklaşmak için bir fırsat olsa da bunu içinde bulunulan durumdan kaçmak için bir araç olarak kullanmak kötü niyetliliktir. Hayattan kaçmak ya da mahalle baskısına boyun eğmek, kişinin kendisini de Beauvoir‘ın deyimiyle saçma bir ‘çarpıntıya’ sürükler. Partilemenin hakiki olabilmesi için özgürce ve aktif olarak seçilmesi, amaçlı olarak ve kişinin değerlerini yansıtacak şekilde yapılması gerekir. Dahası, çok fazla parti yapmak hayatın tadını kaçırıp tekrarlayan ve anlamsız bir dizi karşılaşmaya dönüştüğünde yorucu ve monoton bir hal alabilir; bu yüzden varoluşçu partiler sadece ara sıra yapılan etkinlikler olmalıdır. Camus, de Beauvoir’a hem çalışıp hem de onlar kadar çok parti yapmanın mümkün olup olmadığını sorar. De Beauvoir “hayır” cevabını verir. Durağanlıktan kaçınmak için, varoluşun ‘derhal yeni bir girişimde bulunması, geleceğe doğru hamle yapması gerektiğini’ ifade eder.

O hâlde hakiki varoluşsal parti bir tür öz-ustalık gerektirir: Özgürlük ve sorumluluk, oyunbazlık ve ciddiyet arasındaki gerilimde kendini var etmek ve durumlarımızı inkâr etmeden ilişkilerimizi güçlendirmek. Bizi, alkolizm gibi alışkanlıklar veya bağımlılıklar da dâhil olmak üzere içsel zincirlerden kendimizi dikkatlice ayırarak, dünya ile kendi şartlarımızda kendi bağımızı yaratmaya teşvik eder. Bu tür partiler aynı zamanda bizi kurumsal kısıtlamalar gibi dışsal zincirlere meydan okumaya yönlendirir ve böylece hayatı kişinin seçtiği şekilde ve birbirimizle olan bağlarımızı güçlendirecek yollarla yaşama konusundaki inatçı ısrar bir isyan eylemine dönüşebilir.

Partilemeye varoluşsal bir yaklaşım, hayatın tehditkâr olmasına rağmen eğlenceli olabileceğini ve olması gerektiğini ve eğlenceli parti modunda başkalarıyla birlikte olmanın ortak bir coşku, uyum ve umut duygusuyla karanlığa katlanmamıza yardımcı olabileceğini kabul eder.

Hem de Beauvoir hem de Sartre varsıl yaşamlarını yeni teşebbüsleri kucaklayarak geçirdiler; ancak viski ve votka şişelerini de yanlarında götürdüler. Bu durum siroz da dahil olmak üzere ciddi sağlık sorunlarına yol açtı; ancak hiçbir zaman parti yaptıklarına ya da içki içtiklerine pişman olmadılar ve kendi felsefelerine göre pişman olmaları için hiçbir neden de yoktu. Bunu özgür iradeleriyle seçtiler, kendi yöntemleriyle yaptılar ve sonuçlarının sorumluluğunu üstlendiler.

Bir varoluşçu gibi parti yapmak işte tam olarak budur!

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Skye C Cleary’nin “Being and drunkenness: How to party like an existentialist” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...