Felsefe hakkında her şey…

Üç büyük ahlak filozofundan liderler için derlenmiş üç büyük ahlak dersi…

09.10.2024
Üç büyük ahlak filozofundan liderler için derlenmiş üç büyük ahlak dersi…

Liderlerin kendilerine sorması gereken ilk ve en önemli soru şudur:

Ne yapmalıyım?

Ne yapmanız gerektiğine karar verirken elbette açık bir stratejiniz olması gerekir. Ancak ilk etapta hangi stratejik hedefleri seçmeniz ve hedeflerinize ulaşmak için hangi araçları kullanmanız gerektiğini belirlemelisiniz. Sonuçta, stratejik amaçlarınıza ulaşmanıza büyük ölçüde yardımcı olacak olsa ve yakalanma riskiniz olmasa bile rakibinizi öldürmeniz söz konusu olamaz. Öyle değil mi?

Nihayetinde ne yapmamız gerektiği konusu bir etik sorunudur. Etik, eylem için içsel gerekçelerin irdelenmesi olarak anlaşılabilir. Stratejiler bize eyleme geçmemiz için araçsal nedenler sunar: Eğer pazar payınızı büyütmek istiyorsanız o zaman daha iyi bir tanıtım faaliyetine yatırım yapmalısınız. Ancak etik nedenler içseldir. Bunlar, başka ne istersek isteyelim, bize neyi önemsememiz ve yapmamız gerektiğini söyler. Etik teorinin görevi, hangi içsel gerekçelerin var olduğunu, bunların nereden kaynaklandığını ve zor kararlarda bize nasıl rehberlik edebileceklerini açıklamaktır.

Ne yazık ki fizikte olduğu gibi etikte de elimizde kapsamlı bir kuram yok. Bunun yerine, ne yapmamız gerektiğini anlatan en az üç temel etik mantık formu vardır ve bunlar her zaman birbirlerine uymayabilir. Bu temel mantık formları en büyük üç ahlak filozofu –Bentham, Kant ve Aristoteles– tarafından ele alınmıştır ve onların görüşleri günümüz liderleri için çok değerli ve pratik dersler sunmaktadır.

Jeremy Bentham ve iyiyi genele yaymak

Bentham, gücü basitliğinde yatan bir etik teori olan utilitarizmin fikir babasıdır. Utilitarizmde tek bir etik yükümlülük vardır: Net toplam refahı en yükseğe çıkarmak ya da Bentham’ın ifadesiyle “en fazla kişiye en fazla iyiliği” sağlamak. Bentham mutluluğu haz ve acıdan kaçınma olarak anlamıştır; ancak utilitarizmin modern versiyonları, yalnızca hazzın deneyimlenmesinin ötesinde yaşamsal hedefler içeren daha zengin bir refah anlayışı benimser.

Her iki durumda da utilitarizmin ardındaki mantık oldukça incelikli ve güçlüdür. Hepimizin kendi hayatlarımızın iyi gitmesini istemek için sebeplerimiz vardır. Hepimiz sağlık, uzun yaşam, tatmin edici iş ve verimli ilişkiler isteriz. Ancak eşitlik ilkesi bizi tarafsız bir bakış açısıyla tüm yaşamların eşit derecede önemli olduğunu kabul etmeye zorlar. Bu nedenle, mümkün olduğunca çok sayıda kişinin iyi bir yaşam sürmesini sağlamak için hareket etmeliyiz. Utilitarist ilkelere dayalı bir toplum, kendi hayatımızın iyi gitmesi için istatistiksel olarak en yüksek olasılığı yaratacaktır, dolayısıyla kendi çıkarımıza yönelik araçsal nedenlerden de faydalanacaktır.

Bir lider için utilitarizm pek çok kullanışlı malzeme sunar. Herhangi bir karar ya da stratejiye uygulanacak en iyi test şudur: Bu strateji toplam maliyetten daha fazla fayda sağlayacak mı? Eğer sağlamayacaksa muhtemelen bunu gerçekleştirmemeniz gerekir. Yasa dışı uyuşturucular, tütün ve muhtemelen bazı sosyal medya şirketleri ve işlenmiş gıdalar gibi, utilitarizm testini geçememe riski taşıyan sektörler vardır.

Daha olumlu bir bakış açısıyla utilitarizm amaçlar konusunda aydınlatıcıdır. Başarılı şirketler, dünyaya sağlayabilecekleri faydalara ilişkin güçlü bir vizyona bağlı olma eğilimindedir. Dolayısıyla utilitarizm, iş dünyasının bu en derin motivasyonel amacına hitap eder.

Ancak utilitarizm aynı zamanda bir farkındalık anlayışıdır; eylemlerimizin istenmeyen zararlarını ve risklerini her zaman göz önünde bulundurmamız gerektiğini salık verir. Bir utilitarist şunu soracaktır:

Alınan kararların, örneğin kirlilik ve karbon emisyonları gibi dışsal etkileri nelerdir? Bu ürün kötü kişi ya da grularca, toplumsal hasar oluşturmak amacıyla kullanılabilir mi? Geliştirilen bir politika yarattığı açıklarla zararlı sonuçlar doğurabilir mi?

İşte bu ikinci dereceden sonuçların hepsi büyük utilitarist hesabın önemli parçalarıdır.

İlgili konu: Mutluluk kalkülüsü nedir?

Immanuel Kant ve doğru olanı yapmak

Utilitarizm oldukça etkilidir, ancak eksiksiz bir etik teorisi değildir. Bunu görmek için, sağlıklı bir kişiyi öldürüp organlarını beş kişiye naklederek beş hasta insanı kurtarabileceğiniz varsayımsal bir durumu düşünün. Buna izin verilebilir mi? Kendini bu görüşe adamış bir utilitarist için bu sorunun cevabı kesinlikle “evet” olabilir; beş kişiyi kurtarmak için bir kişiyi öldürüyorsunuz ve bu da net bir genel refah yaratıyor. Ancak çoğu sağduyulu insan “hayır” cevabını verecektir.

Utilitarizm, bir bütün olarak dünya için açık fayda yaratma görevimize dayanan bir etik teorisidir. Ancak nakil örneği ve benzerleri farklı bir şeye işaret etmektedir: Bir bütün olarak dünyaya karşı yükümlülüğümüzü çerçeveleyen ve yumuşatan belirli diğer kişi ve gruplara karşı sahip olduğumuz önemli yükümlülükler. Bu farkı bir kez anladığımızda, her yerde özel sorumluluklar görmeye başlayabiliriz. Örneğin, ortaklarımıza karşı yükümlülüklerimiz vardır; bu da bazen genel refahı azami düzeye çıkarmak yerine kâra öncelik vermemiz gerektiği anlamına gelir. Sonuçta işletmeler hayır kurumu değildir. Çalışanlara ve müşterilere karşı sorumluluklarımız vardır. Adil sonuçlar elde etme ihtiyacından kaynaklanan belirli yükümlülükler söz konusudur ve bazen geçmişte haksızlık yaptığımız kişileri tazmin etme sorumluluğumuz da bulunur.

Aldığınız bir karar zarara neden olacaksa kendinize şunu sorun:

Etkilenen kişi veya grubu bir amaç için sadece bir araç olarak mı kullanıyorsunuz?

Alman Aydınlanma düşünürü Immanuel Kant, gelmiş geçmiş en büyük filozoflardan biridir. Onun deontoloji olarak adlandırılan etik teorisi, bu hususi ödevlerin en azından bir kısmı için kapsamlı bir açıklama sunmaktadır. Kant’a göre pek çok ödev, kişilerin “kendinde amaçlar” olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Taşlar ya da binalar gibi basit nesneler, sahip olabileceğimiz amaçlar için uygun gördüğümüz şekilde araç olarak kullanılabilir. Ancak kişiler böyle değildir. Kişiler özgür iradeye sahiptir ve bu nedenle kendi tasarıları ve amaçları vardır. Onlara davranış şeklimizde bu özel statüyü tanımak gibi temel bir ödevimiz bulunmaktadır. Bu, onun diğer insanlara “asla sadece bir amaca giden bir araç olarak değil, her zaman aynı zamanda bir amaç olarak” davranmamız gerektiği şeklindeki fikrinde özetlenmiştir.

Bu söz kulağa soyut gelebilir, ancak karşılaşabileceğimiz en zor etik kararlardan bazıları için çok pratik sonuçlar doğurur. Örneğin, terör saldırısı planladığı bilinen bir teröristi gece eşinin yanında uyurken insansız hava aracıyla vurup vurmayacağımıza karar vermemiz gerekebilir. Teröristin eşi, nakil vakasındaki sağlıklı kişi kadar masumdur. Başkalarının hayatı söz konusu olduğunda neden birini öldürmek caizken diğerini öldürmek caiz değildir? Kant bunu anlamamıza yardımcı olur. Nakil vakasında sağlıklı kişiyi beş hastayı kurtarmak için bir araç olarak kullanma niyetindeyizdir; onun organlarından faydalanıyoruz. Ancak insansız hava aracı saldırısı teröristin eşinden aynı şekilde faydalanmaz. Saldırının onu öldüreceğini tabii ki tahmin ediyoruz; ancak onun ölümünden faydalanmıyoruz. Bu etik açıdan bir fark yaratır. Burada yapılan eylemlerden birisi ödevi ihlalken diğeri değildir.

Neyse ki iş dünyası liderlerinin normalde ölüm kalım kararları vermeleri gerekmez, ancak bu test genel geçerliliğe sahiptir. Aldığınız bir karar zarara neden olacaksa kendinize şunu sorun: Etkilenen kişi veya grubu bir amaç için sadece bir araç olarak mı kullanıyorsunuz? Eğer öyleyse bu kararın doğru olup olmadığını dikkatlice düşünmelisiniz.

Aristoteles ve erdeme uygunluk

Eğer utilitarizm bir bütün olarak dünyayla olan ilişkimizle ilgileniyorsa ve deontoloji başkalarıyla (kişiler ya da gruplar) olan ilişkimizden doğan ödevlerle alakalıysa o zaman Aristoteles’in erdem teorisi kendi benliğimizle olan etik ilişkimizle ilgilidir.

Aristoteles’e göre erdem, iyi bir yaşam sürmenin ve Yunanca mutluluk ve gerçek esenlik anlamına gelen eudaimoniaya ulaşmanın kendisi olmadan mümkün olmadığı bir karakter ya da benlik özelliğidir. Önemli erdemler arasında cesaret, ölçülülük, makul hırs, doğruluk ve dostluk yer alır. Aristoteles birçok erdemin birbiriyle yarışan iki kötü huy arasında bir orta nokta ya da kendi deyimiyle bir altın orta olduğunu söylemiştir. Örneğin cesaret, tehlike karşısında korkaklık (çok fazla korku duymak) ve umursamazlık (çok az korku duymak) arasındaki dengedir.

İlgili konu: Altın orta nedir?

Aristoteles için erdemler, tekrar tekrar erdemli eylemlerde bulunarak uygulanması gereken zihin alışkanlıkları veya eğilimlerdir. Tersine, kötü eylemlerde bulunmak erdemsizliği oluşturur. Tıpkı bir kas gibi, erdemler de sağlıklı kalmak için sürekli olarak geliştirilmeli, eğitilmeli ve korunmalıdır.

Kurumların da erdemleri ve erdemsizlikleri olabilir. Bir kurumun sahip olduğu (ya da sahip olduğunu düşündüğü) erdemler değerler bildirgesinde ifade edilir. Değerler, yaşamayı arzuladığımız erdemleri tanımlar ve bir uygunluk testi aracılığıyla eylem için pratik bir rehber sağlayabilir: Bu eylem bir lider olarak olmak istediğim kişiye ve bir kurum olarak ne olmak istediğimize uyuyor mu?

Erdemler kritik bir role sahiptir çünkü gerçek hayatta cesaret, doğruluk ve hırs gibi etkili erdemlere sahip olmadığımız sürece dünya için iyi olanı ya da başkaları için doğru olanı yapamayız.

Erdemler etik açıdan genel yardımcılardır. Ancak erdem bazı durumlarda bizi yoldan da çıkarabilir; şeytani bir ideolojiye hizmet etmek için samimi cesaret gösterilerinde bulunan bir Nazi askerini bu bağlamda düşünebiliriz. Bu, üç temel etik alanın her zaman birbirine mükemmel bir şekilde uymadığının bir başka örneğidir.

Aristoteles’ten alınacak son bir ders de liderlerin erdemleri geliştirmek ve sürdürmek için etkin bir şekilde çalışmaları gerektiğidir. Kuruma kimi getirdiğiniz, insanları neyle ödüllendirdiğiniz ve birlikte düşünmek için yarattığınız fırsatların hepsi çalışanlarınızın erdemleri üzerinde etkili olur.

Dünya, öteki ve benlik. Bunlar ne yapmamız gerektiğine rehberlik eden üç alandır. Bentham, Kant ve Aristoteles bu alanlara derinlemesine nüfuz etmişlerdir ve teorileri bugün bize rehberlik edebilir. Zor bir kararla karşı karşıya kaldığınızda bu üç soruyu kendinize sorun:

Aldığım karar;

  1. Dünya için iyi mi?
  2. Başkaları için doğru bir tercih mi?
  3. Olmayı istediğiniz kişiliğe uygun mu?

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, David Rodin’in “Leadership lessons from 3 timeless philosophers” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...