The Good Place: Ahlak felsefesine ilgi çekici, komik ve kolay bir giriş…
Bir televizyon komedisi olan The Good Place, yanlışlıkla cennete, daha doğrusu “İyi Yer”e alınan Eleanor’un (Kristen Bell) maceralarını konu alıyor. Eleanor cennette, bir ahlak felsefesi profesörü olan Chidi (William Jackson Harper) ile ruh eşi olarak eşleştirilir. Eleanor ve Chidi’nin etkileşimleri sayesinde dizi film, iyi bir insan olmanın ne anlama geldiğine dair kadim felsefi soruları yeniden gündeme getiriyor.
Dizi filmin tonu daha ilk bölümde, Eleanor’un Michael (Ted Danson) adındaki papyonlu bir melek tarafından “Sen, Eleanor Shellstrop, öldün! Dünyadaki yaşamınız sona erdi ve artık evrendeki varlığınızın bir sonraki aşamasındasınız!” uyarılmasından anlaşılıyor. Eleanor Michael’a şöyle cevap veriyor: “Harika, harika… Öncelikle, bir sorum var: Nasıl öldüm acaba?”
Sadece seçilmiş kişiler İyi Yer‘e gidebiliyor. Ancak dizi Eleanor’un sadece ölümünün bayağı olmadığını, aynı zamanda hayattayken de etik dışı davrandığını, hasta ve yaşlılara bilerek işe yaramaz ilaçlar sattığını ortaya koyuyor. Chidi, Eleanor’a etik kuralları öğretmek için bir ödeve soyunuyor ve onun Eleanor’a verdiği dersler ilk sezonun büyük bir bölümünü kapsıyor.
Dizinin cazibelerinden biri de gerçek filozoflardan ve felsefi ikilemlerden yararlanma biçimidir. Eleanor’a etik öğretmeye çalışan Chidi’nin durumu, Platon’un bazı diyaloglarında yer alan bir sorunu, yani ahlakı reddeden bir kişinin ahlaklı olması için akıl yürütülüp yürütülemeyeceği sorununu yansıtıyor.
Chidi bu soruna yanıt olarak Aristoteles’in erdemin bir müzik aleti gibi, yani etkin pratik yoluyla öğrenilebileceği fikrini dile getiriyor. Eleanor’un durumunda uygulama yapmak tam olarak kusursuzluk getirmese de Eleanor daha düşünceli ve ilkeli biri hâline geliyor ve bu da diziye bir anlatı akışı sağlıyor. Ancak Eleanor’un keskin öğrenme süreci yine de Chidi’nin doğru şeyi yapıp yapmadığını merak etmesine neden oluyor ve bu süreçte başka ahlak anlayışlarıyla da karşılaşıyoruz.
Vahşi dünyada felsefe
Chidi’nin Eleanor’la ilgili ikilemi utilitarizm ve Kantçı ahlak anlayışı arasında bir seçim olarak çerçevelenebilir. Hatta bir bölümde Chidi tahtaya utilitarizmi de içeren bir etik değerlendirmeler listesi çizer ve Immanuel Kant’ın “Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi” (1785) adlı eserini yeniden okur.
İngiliz filozof Jeremy Bentham (1748-1832) tarafından geliştirilen utilitarizm kabaca, en yüksek iyinin en fazla sayıdaki insan için en fazla mutluluğu sağlamak anlamına geldiğini savunur. Bu bakış açısına göre Chidi, İyi Yer‘i kaostan kurtarmak için Eleanor’u ifşa etmelidir.
Ancak Kant’ın akıl yürütmesi, tartışılmaz tek iyinin iyi niyet olduğu ve etik bir eylemin iyi niyetten türeyebileceği önermesinden yola çıkar. Bu da örnek teşkil edecek şekilde hareket etmek ve sonucu ne olursa olsun insanlara asla bir amaç uğruna araç muamelesi yapmamak gibi bir ödevimiz olduğu anlamına gelir. Kantçı ödev ahlakı, insanların bir mutluluk denklemindeki sayılara indirgenebileceği şeklindeki utilitarist görüşü reddeder; bu da Chidi’nin Eleanor’u terk etmesinin yanlış olacağı anlamına gelir. Chidi’nin sözleriyle ifade edersek bu şöyle formüle edilir:
“Eğer önemli olan tek şey iyiliklerin toplamı ise o zaman istediğimiz sayıda kötü eylemi haklı çıkarabiliriz.”
Bu iki ahlaki doktrin arasındaki fark, en bilinen şekliyle tramvay ikilemi yorumlanmasıyla örneklendirilebilir. Tramvay probleminin bir çeşidi özetle şöyledir: Bir tren, tramvay ya da el arabası beş kişiye doğru yaklaşmaktadır; ancak siz el arabasının yönünü değiştirme imkanına sahipsinizdir. Bunu yaparken raylara bağlı olmayan, konudan tamamen bağımsız bir kişi ölecektir. Kısacası, daha büyük bir iyilik için bir kişiyi feda etmeyi mi yoksa beş kişinin ölmesine izin vermeyi mi tercih edersiniz?
İlgili konu: Düşünce deneyleri
Dizinin ikinci sezonundaki bir bölümde tramvay ikileminin bir espriye dönüşmesini izliyoruz. Michael (Good Place’in sözde “mimarı”) insan etiğini anlamaya çalışıyor ve problemin bir simülasyonunu yaratarak Chidi’yi test ediyor. Parmağını şıklatan Michael, Chidi’yi bir tramvayın sürücüsü hâline getirerek beş kişinin ölümüyle sonuçlanacak şekilde yolda kalmaya mı yoksa bir kişiyi öldürmeye mi karar vermesi gerektiğini sorgulamaya zorluyor.
Michael’a göre bu durum etik kuralların gerçekte nasıl işlediğini görebilmeye yarayacaktır. Bunu yaparken tramvay insanları ezip geçer ve Chidi dehşet verici kan sıçramalarına maruz kalır.
Tramvay ikilemi gibi düşünce deneylerine yönelik olası bir eleştiri, gerçekliği seçim yapmaktan uzaklaştırması ve böylece ahlaki karar verme sürecimizi soyutlaştırmasıdır. The Good Place, fantastik ortamına rağmen, düşünce deneylerine bir gerçeklik hissi veriyor ve bazen çorak bir alan olan ahlak felsefesinin melodramı hatırlatan oldukça ilginç senaryolardan nasıl yararlanılabileceğini bize gösteriyor.
Daha birçok ahlaki ikilemi olay örgüsüne dahil eden The Good Place, ahlak felsefesine ilgi çekici, komik ve şaşırtıcı derecede ulaşılabilir bir giriş niteliği sunuyor.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım