Teknolojinin bizi yavaş yavaş tüketmesini önlemek ve teknoloji karşısında yenilmemek için ‘tekno-bilgelik’ geliştirmeliyiz…
İngiliz komedyen Eddie Izzard teknolojiye karşı birbirine taban tabana zıt iki tutum olduğunu ileri sürüyor: tekno-korku ve tekno-eğlence.
Tekno-korkuya sahip olanlar tereddütlü, hataya açık ve teknolojinin dünyanın sonuna neden olacağından endişe eden kişilerdir. Tekno-eğlenceciler ise teknolojinin insanlığa getirecekleri konusunda körü körüne iyimserdir. Izzard kendi tekno-eğlencesini şöyle anlatıyor:
Yeni bir makine aldığımda, “Evet! Bu makine hayatımı kurtaracak, bir daha asla çalışmayacağım!” diye düşünüyorum. Ve eğer tekno-eğlenceci bir kişiyseniz yapacağınız ilk şey, kullanım talimatlarını alıp pencereden dışarı atmak olmalıdır!
Zamanımızın en büyük ahlaki zorluklarından biri, tekno-eğlence ve tekno-korku kategorileri arasında bir çözüm bulmak olacaktır. “Tekno-bilgeliğe” benzeyen bir şeye ihtiyacımız var.
Bu tekno-bilgeliğin tam olarak neye benzediğini belirlemek için pek çok insanın birlikte çalışması gerekecek.
Konu Başlıkları
Tartışmaya açık konular
Teknolojiyle ilgili tartışmaların çoğu üç farklı konu etrafında yoğunlaşmaktadır:
- Teknoloji üstesinden gelir: Teknoloji ya en büyük zorluklarımızın üstesinden gelerek dünyayı kurtaracak ya da bizi aşacaktır. Ölümcül otonom silah sistemleri etrafındaki tartışmalar buna bir örnektir.
- Teknolojinin etkileri: Teknoloji ya bizi önemli şeylere odaklanmamız için rahatlatacak ya da bu şeylerden uzaklaştıracaktır. Olumsuz örnekler televizyon dizisi Black Mirror‘ın hemen hemen her bölümünde karşımıza çıkmaktadır. Daha iyimser versiyonları ise “etik yönlendirme” tartışmalarında görülebilir.
- Teknoloji güçlendirir: Teknoloji ile ya hızlı, verimli ve büyük ölçekte büyük işler yapabileceğiz ya da aynı şekilde korkunç şeyler gerçekleştirebileceğiz.
Tartışmanın parametreleri belirlenmiş durumda ve hiç kimse görüşünden ödün vermiyor gibi görünüyor. Ancak bu çıkmazın kendisi etik zorluklar yaratıyor. Teknolojinin sunduğu fırsatlar göz ardı edilemeyecek kadar büyük; ancak riskler de teknolojinin denetimsiz bir şekilde ilerlemesine izin verilemeyecek kadar yüksek.
Teknolojiyi anlamak hayati önem taşır
Izzard’ın mizahında, teknolojiden korkanları cehalet ve beceriksizlik sürüklüyor. Ancak ilginç bir şekilde cehalet ve beceriksizlik tekno-eğlenceli olanları da resmediyor. Sonuçta iki taraf da teknolojiyi anlamıyor. Tekno-bilgelik işte burada devreye giriyor: Teknolojinin ne olduğunu ve nasıl çalıştığını anlamak.
Martin Heidegger, Jacques Ellul ve Albert Borgmann gibi teknoloji filozofları, teknolojinin etrafımızdaki dünyayı görmenin kendine özgü bir yolunu yansıttığını ileri sürmüşlerdir. Dünyayı çözülmesi gereken bir dizi teknik soruna ve kullanılması, ölçülmesi, muhafaza edilmesi ve kontrol edilmesi gereken bir dizi şeye indirgeme eğilimindedir.
Bu anlayışa göre, teknoloji değerden bağımsız değildir. Bizi kontrol arayışına teşvik eder, verimliliğe ve etkinliğe diğer hususlardan daha fazla değer verir ve her şeyi bir ölçü birimine indirger.
Bu noktayı kanıtlayan sayısız örnek var. Çevrim içi teknoloji, hız ve erişim uğruna geleneksel gazetecilik değerlerine meydan okuyor. Flört uygulamaları potansiyel romantik partnerlerimizi metalaştırıyor ve flört etmeyi reddedilme ya da istenmeyen gelişmelerin tehlikelerinden kurtarmaya çalışıyor. Bilgisayarda üretilen pornolar, en sevdiğiniz ünlüye istediğinizi yaptırmanıza olanak tanıyor. Onun rıza göstermesine gerek yok. Bilmesi bile gerekmiyor.
Teknolojinin ardındaki değerler sistemi buysa, hayatı inanılmaz derecede kolaylaştırsa bile bundan memnun olabilir miyiz? Değilse bu konuda ne yapmalıyız?
Anlama odaklanmak
Birbirine zıt kutuplar olmalarına rağmen, tekno-korku ve tekno-eğlence ortak bir etik çizgiye sahiptir: Sonuca odaklanmak. Her iki taraf da etik teknolojinin dünyada olumlu bir değişime yol açması gerektiği konusunda hemfikir. Teknolojinin sonunda iyi mi yoksa kötü mü bir güç olacağı konusunda ise hemfikir değiller.
Ancak, sonuçlara odaklanmak bizi teknolojik etiğin bir başka boyutuna, yani bu sonuçların elde edildiği araçlara karşı ilgisiz bırakıyor.
Pek çok insan teknolojik süreçler ve bunların etik sonuçları hakkında kafa yoruyor, ancak genellikle kötü sonuçlar doğurdukları için bu süreçlere yoğunlaşıyorlar. Tartışma, sonuçlarla ilgili bir tartışmanın yapılacağı başka bir savaş alanına dönüşüyor.
Örneğin, çok okunan bir Pro Publica araştırmasına konu olan veri ceza algoritması COMPAS hakkındaki tartışmalar, bu algoritmanın ırksal olarak yoğun çıktılar üretme eğiliminde olduğu gerçeğine odaklanmıştır. Bu önemli bir konu. Ancak sonuçlar bu kadar bariz bir şekilde sorunlu olmasa bile COMPAS’ın nasıl çalıştığını anlamak da önemlidir.
COMPAS gibi bir algoritmanın bir suçlunun yeniden suç işleme olasılığını tahmin etmede %100 etkili olduğunu bildiğimizi düşünelim. Ayrıca bu algoritmanın bu kadar isabetli olmasının nedeninin veri setinin çok kapsamlı olması olduğunu düşünelim. Bir suçlunun son on yıl içinde ürettiği her özel iletişim parçasını içeriyor. Her kısa mesaj, Facebook gönderisi, e-posta, telefon görüşmesi, web sayfası görüntülemesi, hepsi. Bu veriler, suçlunun psikolojik profilinin çok net bir şekilde çıkarılmasını ve yeniden suç işleme konusunda inanılmaz derecede hassas tahminlerde bulunulmasını sağlıyor.
Yine de bu teknolojiye karşı çıkmak için nedenler olabilirdi, çünkü kötü sonuçlar elde etmiş olabilir ancak mahremiyet ve sivil özgürlükle ilgili genel kabul görmüş ilkelerimizin altını oyacak şekilde iyi sonuçlar elde etmiş de olabilir. İşte bu noktada, sadece sonuç odaklı bir felsefe gerçek bir sorun haline gelmektedir.
Önce insan
Teknolojinin, büyük ahlaki sorunlarımızın çoğunun çözümünün bir parçası olması muhtemeldir. Ancak tek başına değil. Teknolojinin işlevlerinden biri de insan faaliyetlerini güçlendirmektir. Bu da teknolojinin yardımcı olabilmesi için önce insanların kendi hayatlarını düzene sokmaları gerektiği anlamına gelir.
Ayrıca teknolojik süreci de doğru yürütmemiz gerekiyor. Neyin “kusursuz” teknoloji sayılacağına dair standartlarımızı hız, etkinlik ve kontrol mantığından uzaklaştırmalıyız. Eğer bunu yapmazsak teknoloji muhtemelen bir sonraki büyük ahlaki sorunumuz hâline gelecektir. Daha da endişe verici olanı, o zamana kadar makinelere bu konuda bir şey yapamayacak kadar fazla güç devretmiş olabiliriz.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Matthew Beard’in “We must develop ‘techno-wisdom’ to prevent technology from consuming us” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım