Tatil sadece tatil değildir: Tatil yeri seçmek politik bir eylemdir…
“Biletler, tamam. Para, cüzdanda. Pasaportlar… İşte burada!” Hepimiz bavul hazırlama telaşı sırasında o son dakikada neleri kontrol etmemiz gerektiğini biliyoruz. Ancak tatile çıkmaya hazırlanmak, bavulunuza neler sıkıştırdığınızdan çok daha fazlasını ifade eder. Bu, politik bir seçim yapmakla ilgilidir.
Turizm, başka hiçbir sektörde olmadığı kadar ulusal ve uluslararası siyasetle bağlantılı bir sektördür. Turistler bir döviz kaynağıdır, devletler kendilerini turist misafirleri aracılığıyla tanıtır ve politikacılar da bazen turizmin yaratabileceği sosyal serbestlikten endişe duyarlar. Bu nedenlerden dolayı turistler hem el üstünde tutulur hem de kimi zaman günah keçisi ilan edilirler.
En temel düzeyde turizm bir ihracat endüstrisi sayılır. Bir döviz kaynağıdır ve kimi ülkelerin ana gelir kaynaklarından birisidir. Ancak, yerel halk turistleri ağırlamaktan genellikle çok az fayda görmektedir; zira dev turizm şirketleri turizm sektörünün çoğunu kontrol etme eğilimindedir. Bunlar ayrıca genellikle çok az vergi öderler. Bu arada yerel halk da kendi mekânlarını ve tesislerini ziyaretçilerle paylaşmanın getirdiği yükün çoğunu omuzlamaktadır.
Yerli halkın bir kısmı yabancı turistlerden uzak kalmayı tercih ederler. Turizmin kültürlerini tehdit ettiğini, topraklarındaki ekosistemlere zarar verdiğini ve bir tür sömürgecilik olduğunu savunurlar. Dolayısıyla tatil paranızı nerede harcadığınız, belirli politikacıların ve onların politikalarının meşrulaştırılmasına katkıda bulunur. Ancak turistler bir bölgeye sadece para getirmezler. Aynı zamanda sosyal ve kültürel etkiler de getirirler.
Turizm toplumsal değerlerin liberalleşmesi, azınlıkların güçlendirilmesi ve hatta demokrasinin yayılması ile ilişkilendirilmiştir. Örneğin İspanya’da, diktatör Francisco Franco döneminde, kötü giden ekonomiyi desteklemek amacıyla başlatılan turizm hareketliliğinin demokratik değişimin başlamasına yardımcı olduğu öne sürülmüştür.
Turizm bölgelerinde ev sahipleri ve misafirler gözlem ve fikir alışverişinde bulunurlar. İlişkiler kurarlar. Karşılıklı yaratıcılığı teşvik ederler. Çin, onlarca yıllık zorunlu izolasyonun ardından ancak son 20 yılda halkının yurt dışına özgürce seyahat etmesine izin vermeye başladı. Politikacılar genellikle gezginlerin beraberlerinde getirebilecekleri yıkıcı fikirlerden ve garip sorulardan korkuyorlar.
Turistlere karşı süregelen güvensizlik, turistlerin, uygun bir suçlama bulmak isteyen politikacılar tarafından günah keçisi ilan edilmesine neden olabiliyor. Yirminci yüzyıl sonundaki canlanmasını turizme borçlu olan Barselona‘da turistler giderek daha fazla istenmeyen kişiler hâline geliyor. Turistler, yerel siyasi irade hakkında rahatsız edici sorulara yol açan eşitsizlik ve mali durgunluk gibi daha geniş çaplı sorunlardan ziyade, kent sakinleri için artan yaşam maliyetlerinden sorumlu tutuluyor.
Turizm aynı zamanda devletlerin ideolojilerini hem içeride hem de dışarıda ifade etmelerinin bir yoludur. Örneğin Küba’ya giden ziyaretçiler, Havana’da yapılacak en iyi şeylerden biri olduğu bildirilen Devrim Müzesi‘ni ziyaret edebilirler.
Araştırmalar, turistlere kültürel miras olarak sunulan eserlerin belirli hikâyelere öncelik verdiğini ve diğerlerini bastırabildiğini göstermiştir. Zamanla resmî anlatı yerleşiyor ve diğer perspektifler unutulabiliyor. Örneğin Historic England, yakın zamanda birçok kültürel miras alanında genellikle göz ardı edilen queer geçmişini dâhil etmeye başlamıştır.
Bu arada turizm, bir ülkenin dünya sahnesindeki imajını düzeltmenin ve değiştirmenin bir aracı olabilir. İsrail uzun yıllar boyunca eşcinsel turizmini uluslararası imajını yumuşatmak için kullanmış ve ülkenin dünyanın genellikle öyle olmayan bir bölgesinde ilerici görünmesini sağlamıştır. Dubai de aynı bölgede, başka hiçbir yerde olmayan manzaralar ve hoşgörüyle dolu lüks bir oyun alanı olarak kendini kabul ettirmiştir.
Ancak bu iki destinasyonun devletlerinin sattıkları turistik imaja bağlılıkları tartışmaya açıktır. İsrail’deki LGBTQ bireylerinin taşıyıcı annelik haklarına yakın zamanda parlamento tarafından kısıtlamalar getirildi.
Bir yandan turistlere satılan imaj, genellikle bir ülkede yaşayan benzer düşünen insanların karşılaştığı gerçeklikle aynı değildir. Diğer yandan, turistlerin kendi ülkelerinde kabul etmeyecekleri ya da onaylamayacakları düzenlemelere uymaları beklenebilir.
Turizmin gücü siyasi aktörler tarafından da fark edilmektedir. Yakın zamanda Çin yönetimi uluslararası havayolu şirketlerine Tayvan’dan bir ülke olarak bahsetmemeleri ya da karşılık vermeleri konusunda başarılı bir baskı uygulamıştır.
Turistler, keşif arzularını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı politikacılara bırakmamalıdır. Tüketiciler olarak gücümüzün farkına varmalıyız; turizmi karşılıklı olarak ev sahibi-misafir değişimini destekleyen destinasyonları tercih etmeli, bunu yapmayanları ise boykot etmeliyiz. Turistler çok fazla potansiyel etkiye sahiptir. Bunu politikacılardan hesap sormak için kullanmalıdırlar.
Bu nedenle tatilinizi planlarken göz önünde bulundurmanız gereken birkaç husus var. Seyahat sağlayıcınızın yerel vergiler, istihdam ve tedarikçilere yatırım yapmayı taahhüt edip etmediğini öğrenin. Daha iyi bir misafir olabilmek için yerel halkın turizme karşı tutumunu önceden araştırın. Fikirlerinizi, hikâyelerinizi ve telefon numaralarınızı değiş tokuş ederek güzel bir bronzluktan daha fazlasını eve götürün. Bir destinasyonun kamusal imajının özel imajıyla örtüşüp örtüşmediğini kontrol edin ve ikiyüzlüleri desteklemeyin. Ve son olarak, turizmi aynı fikirde olmadıkları kişilere zorbalık yapmak için kullanan politikacıların farkında olun ve onlara seslenmeye hazır olun.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Brendan Canavan’ın “Your choice of holiday destination is a political act” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım