Felsefe hakkında her şey…

Sosyal medya çağında gerçeği mi arıyorsunuz? ‘Beğenmeyeceğiniz’ görüşleri keşfetmeye devam edin…

16.09.2024
Sosyal medya çağında gerçeği mi arıyorsunuz? ‘Beğenmeyeceğiniz’ görüşleri keşfetmeye devam edin…

“Post-truth” (gerçek-ötesi) Oxford İngilizce Sözlüğü’nde 2016 yılı için ‘yılın kelimesi’ seçildi. Bu terim, temsil ettiği ölçüsüzlüğün tüm avantaj ve dezavantajlarına sahip.

İlgili konu: Politikada yalan ve gerçek-ötesi (post-truth) söylem arasındaki fark nedir?

Terim bir yandan günümüz haber medyasının ve liberal demokrasilerin karşı karşıya olduğu derin güçlüklere dikkat çekiyor. Diğer yandan, politikacıların artık doğruyu söylemek istemediği ya da buna ihtiyaç duymadığı ve medyanın vatandaşların güvenemeyeceği kadar “sahte haberlerle” dolu olduğu yeni bir distopik dünyaya girmişiz gibi görünmesine neden oluyor.

İlgili konu: Haberleri nasıl okumalıyız? Doğru haber okumanın 5 temel kuralı…

Öyle ki bu haberler, ana akım medyanın yeni “muhalefet partisi” olarak adlandırılmasına dahi sebep oluyor.

Yine de tüm gerçeği, ama sadece gerçeği söylemeye çalışmak ve bunu başaramamak, gerçeği tamamen göz ardı etmekten çok farklı bir şeydir.

Geleneksel haber servisleri artık internet ve sosyal medya çağında eşi benzeri görülmemiş bir rekabetle karşı karşıya. Çok sayıda tıklama alma ihtiyacı, ciddi araştırma yerine sansasyonelliği ve sağduyulu habercilik yerine partizanlığı tercih etmeye sebep oluyor

Ancak bunların hiçbiri gerçeği söylemeyi olanaksız kılmıyor. Bu, yarı gerçekler ve yanlış beyanlarla dolaşmak ve bunu herkesin yaptığını söyleyerek kendilerini mazur göstermek isteyen insanların işine gelen bir savdır. Trump “yalan haber” terimini kullanmanın büyük bir hayranıdır. Vladimir Putin de öyledir.

Bu tür zorluklar, açık toplumların sürdürülmesinde doğruyu söylemenin hayati rolünü de ortadan kaldırmaz. Aksine, vatandaşların “aşağılık insanları dürüst kılmaya” her zamankinden daha fazla ihtiyacı var, özellikle de kurtarıcı kıyafetine büründüklerinde. Doğruyu söylemek, zamanımızın en büyük ahlaki meydan okumasıdır.

Bacon’cı sosyal medya

Modern bilimsel düşüncenin başlangıcında filozof Francis Bacon zihnimizin nasıl çalıştığına dair bir dizi gözlemde bulunmuştur. Bu gözlemler, post-truth çağında her zamanki gibi geçerliliğini korumaktadır:

İnsan zihni, farklı nesnelere kendi özelliklerini veren, gerçeği çarpıtan ve onun şeklini bozan ışınların yayıldığı düzensiz aynalara benzer.

Herhangi bir önerme bir kez ortaya atıldığında (zihnimiz) diğer her şeyi yeni bir destek ve doğrulama eklemeye zorlar.

Buna karşın, “hoşumuza gitmeyen” herhangi bir şeyi kabul etmekte zorlanırız:

… ve aksi yönde en ikna edici ve çok sayıda kanıt mevcut olsa da kendi ilk yargılarımızın otoritesini kurban etmektense bazen şiddetli ve yaralayıcı bir ön yargıyla bunları ya görmezden geliriz ya da küçümseriz.

Kısacası:

“İnsanlar doğru olana değil, doğru olmasını tercih ettiklerine her zaman daha kolay inanırlar”.

Sorgulama için kendi “yeni yöntemini” reçete etmeye gelince, Bacon okuyucularına, yerleşik inançlarından uzaklaşan, onlara meydan okuyan, onları altüst eden ya da yeniden çerçevelendiren şeyleri nasıl ve nerede etkin bir şekilde aramaları gerektiği konusunda yol gösterir.

Böylece Francis Bacon’ın sosyal medya için ne anlama geldiğini görebilirsiniz.

Sosyal medya akışınızı geçmişteki beğenilerinize göre oluşturuluyor. İş modeli, size karşı çıkan ya da meydan okuyan değil, sizi memnun eden öğelerle beslendiğinizde platformda kalma olasılığınızın daha yüksek olacağını hesaplıyor.

Başka bir deyişle sosyal medya, Bacon’ın insanların gerçeği bulmasını engellediğini söylediği “insan zihninin putlarını” kullanmaktadır. Baconcı bir sosyal medya, ön yargılarınıza oynamak yerine haber öğelerinizi katılmama ihtimaliniz olan şeylere göre seçecektir.

İlgili konu: Francis Bacon’ın 4 idolü, zihnin putları

Spinoza’nın sosyal medya hesabı

Bacon’dan kısa bir süre sonra, bir başka modern düşünür, Benedict de Spinoza da insanların gerçeği araması gerektiğine inandığı yollarla mensup olduğumuz toplulukların ön yargılarını ve “beğenilerini” takip ettiğimiz yolları birbirinden ayırıyor.

Spinoza’ya göre bizler sosyal yaratıklarız. Onun Etika‘sı duygularımızın ve fikirlerimizin “arkadaşlığı sevme” şeklini incelikle çözümler. Çoğu zaman sırf çevremizdekiler öyle yaptığı için bir şeyler yapar ya da bir şeylere inanırız. Dahası, “herkes mümkün olduğunca kendisinin sevdiğini başkalarının da sevmesi ve kendisinin nefret ettiğinden başkalarının da nefret etmesi için çabalar”.

“Bunu paylaşın.”

Gerçekten de tutkulu inançlarımızın bu şekilde yankılanması ve yansıtılmasıyla, sadece bazı bireyleri sevip sevmediğimize dayanarak, tüm gruplar hakkında genellemelere kolayca varırız:

Eğer bir insan kendisinden farklı bir sınıftan ya da ulustan herhangi birinden hoşnutluk ya da acı duymuşsa ve bu hoşnutluk ya da acıya söz konusu yabancının neden olduğu düşüncesi eşlik etmişse… İnsan yalnızca bireysel olarak yabancıya karşı değil, aynı zamanda onun ait olduğu tüm sınıfa ya da ulusa karşı da sevgi ya da nefret duyacaktır.

Günümüzün sosyal medyası bu özellikleri beslemekte, kabileciliği ve acımasızlığı körüklemektedir. Ancak Spinoza, nefreti durdurmanın tek yolunun insanların bilgiyi seçme, yalınlaştırma ve ayıklama eğilimleri konusunda farkındalıklarını geliştirmek olduğu konusunda Bacon’la hemfikirdir.

Biz post-truth değiliz. Ancak yalan ve çarpıtmalara karşı uyanık olmak vatandaşların elinde. Bunun yanı sıra, geleneğimizde yer alan ve abartının gerçeğe dönüşmesini engelleyebilecek pek çok kaynağı canlı tutmak da eğitim kurumlarımızın görevidir.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Matthew Sharpe’ın “Looking for truth in the Facebook age? Seek out views you aren’t going to ‘like’” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...