Sekülarizm
Sekülarizm, dini insan varlığının diğer alanlarından ayıran, genellikle insan yaşamının din dışı yönlerine daha fazla vurgu yapan veya daha spesifik olarak dini siyasi alandan uzaklaştıran bir dünya görüşü veya siyasi ilkedir.
Sekülarizmin kesin bir tanımını yapmak akademisyenler için bile zordur. Örneğin Kanadalı filozof Charles Taylor, “sekülarizm ile neyin kastedildiğinin tam olarak açık olmadığını” ifade etmiştir. Gerçekten de bu isim altında toplanan oldukça farklı söylemler vardır.
Sekülarizmin tanımı, farklı bağlamlarda bazen örtüşen iki anlamı ve ilgili seküler ve sekülerleşme terimleri nedeniyle karmaşıktır. Akademisyenlerin bu girift terimler ailesine genel bir yaklaşım tarzı vardır. Seküler, özellikle bireysel öznelliğe ve bilimsel rasyonalizasyona değer veren modern bir dünyada yaşamanın ve bu dünyayı anlamanın modern bir yolu olarak, insan ilişkilerinin din dışındaki alanına atıfta bulunur. Sekülerleşme, dinî inanç ve uygulamaların azaldığı tarihsel süreçle ilgilidir.
Sekülarizm genel olarak, ateizm ile özdeş olmamakla birlikte, dinin kavrayış ve ahlakın birincil dayanağı olarak görülmesini reddeden veya dine karşı kayıtsızlık gösteren felsefi bir dünya görüşünü anlatır. Siyasi bağlamda bakıldığında sekülarizm pek çok şekilde karşımıza çıkmaktadır; ancak genel olarak modern seküler bir ulus-devletin dinle ilişkisi ve din üzerindeki gözetimine ilişkin resmî politikalarından oluşmaktadır.
Seküler sözcüğü Latince “bir çağ”, “bir insan ömrü”, “bir zaman dilimi” ya da “bir yüzyıl” anlamına gelen saeculum teriminden türetilmiştir. Kelime, Hristiyanlığa özgü ilk anlamında, sonsuzluk duygusuyla dolu ve manevi önem taşıyan Hristiyanlık kaynaklı dinî zaman ve uygulamaların aksine, gündelik veya siyasi işlerin sonlu ve geçici dünyasına işaret etmektedir. Encyclopædia Britannica‘nın ilk baskısı (1768-1771) seküler kelimesini “geçici olan şey” olarak tanımlamıştır; bu anlamda da sözcük dinsel olanın karşıtıdır.
İngiliz düşünür ve yazar George Holyoake 1851’de sekülarizm terimini, o dönemde ateizmin taşıdığı olumsuz ahlaki çağrışımdan uzak olmasını amaçladığı belirli bir din dışı sivil ve etik felsefeye atıfta bulunmak için kullanan ilk kişidir.
Siyasi sekülarizmin öncüleri Antik Yunan’da, Aşoka (M.Ö. 3. yüzyıl) ve Ekber (1556-1605) yönetimindeki Hindistan’da ve Osmanlı Devleti’nin özerk, kendi kendini yöneten dinî cemaatler sisteminde görülmektedir. Orta Çağ Avrupa’sında kutsal ve seküler arasındaki kavramsal ayrımın izini Latin Kilise Babası Aziz Augustinus’a (354-430) kadar süren araştırmacılar, özellikle onun The City of God (Tanrı’nın Şehri) adlı eserinde Mesih’in İkinci Gelişinden önceki dönemde bir arada var olduğunu iddia ettiği ilahi “Tanrı’nın Şehri” ile dünyevi “İnsanın Şehri” arasında yaptığı betimlemenin altını çizmektedir. Augustinus’un bu kitapta saeculum kavramını Latincede tamamen zamansal bir kavram olmaktan çıkarıp dünyevileşmeye işaret edecek şekilde yeniden tanımlaması, seküler teriminin ve onun türdeşleri olan sekülarizm ve sekülerleşmenin daha sonraki anlamlarını etkilemiştir.
Sekülarizmin tarihi bakımından Alman reform hareketi liderlerinden Martin Luther’in papalığın ve Kutsal Roma İmparatorluğu’nun dinî ve siyasi otoritesini Protestanlığa uygun seküler otoriteler lehine reddetmesi de önemlidir. Bir başka Protestan reformcu, Fransız papaz John Calvin, dini dışsal ve kamusal siyasi dünyanın aksine vicdanın özel alanı olarak içselleştirerek dinsel ve seküler olanın ayrılmasını savunmuştur.
İnsanın içinde iki katmanlı bir iktidar vardır. Birinci katman ruhani, vicdanın dindarlık ve Tanrı’ya saygı konusunda terbiye edildiği katmandır. İkincisi ise siyasi, insanın insanlar arasında sürdürülmesi gereken insanlık ve vatandaşlık görevleri için terbiye edildiği yönüdür.
Protestanlık Avrupa’ya yayıldıkça, Fransız Din Savaşları (1562-98) ve çoğunlukla Alman Otuz Yıl Savaşları (1618-48) da dâhil olmak üzere dinî farklılıklar üzerine savaşlar ortaya çıktı. Westphalia Barışı (1648) modern ulus-devlet fikirlerinin temelini oluşturmuş ve resmî dinî hoşgörüyü tesis etmiştir. İngiliz filozof John Locke, Hoşgörü Üstüne Bir Mektup (1689) adlı eserinde kişisel din meselesi ile devletin siyasi dünyası arasında kesin bir ayrımı savunmuştur. Çalışmaları modern siyasi sekülarizm biçimlerini büyük ölçüde etkilemiştir.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım