“Sarhoş bir zihin, ayık bir yürekle konuşur.” sözü doğru mudur? İnsanların sarhoşken sergiledikleri davranışlarını gerçek karakterlerinin kanıtı olarak kabul etmeli miyiz?
“Sarhoş bir zihin ayık bir yürekle konuşur.” sözü genellikle kendisi de oldukça sık sarhoş olan Fransız Aydınlanma filozofu Jean-Jacques Rousseau’ya atfedilir. Buradaki ana düşünce şudur: Sarhoş olduğumuzda çekingenliğimizi üzerimizden atarız ve gerçek düşüncelerimizle duygularımızı dile getirmemize izin vererek gerçek kişilik özelliklerimizi gün ışığına çıkarırız.
Pek çok insan bunun doğru olduğuna inanıyor. Sarhoşken söylenen bir söz yüzünden pek çok dostluk yıkılmış ve pek çok ilişki mahvolmuştur. Çin’deki iş kültüründe buna o kadar kuvvetle inanılır ki potansiyel iş ortakları herhangi bir büyük anlaşma yapılmadan önce birlikte sarhoş olmaya neredeyse mecbur bırakılır.
Peki bu söz doğru mu? İnsanların sarhoş hâllerini gerçek karakterlerinin kanıtı olarak kabul etmeli miyiz? “Dr. Jekyll ile Bay Hyde”ın hikâyesinde olduğu gibi, bazen kendimize bir insanın hangi tarafının “gerçek tarafı” olduğunu sormak zorunda kalırız.
O hâlde soralım: Sarhoşken ifade edilenler, ayıkken belirmiş olan düşünceler midir? Deneyimler bize bunun pek de öyle olmadığını söylüyor.
Bir kişinin sarhoşken nasıl biri olduğunun, ayıkken nasıl biri olduğuyla bir ilgisi mutlaka vardır. Bununla birlikte, herkes sarhoşken bazı şeyleri yapmaya ya da söylemeye eğilimli olabileceğinin farkındadır. Bunlar genellikle ayıkken yapmaya ne meyilli olduğumuz ne de yapabileceğimizi düşündüğümüz şeylerdir. En sevmediğiniz kişiye en iyi arkadaşınızmış gibi muamele edebilirsiniz. Ters takla atabileceğinize ikna olup takla atmayı deneyerek başarısız olabilirsiniz. Komşularınızın kapısını kendi anahtarınızla açmaya çalışabilirsiniz; oysaki onların kapısı parlak kırmızı iken sizinkisi siyahtır. Hiç tanımadığınız bir yabancıya evlenme dahi teklif edebilirsiniz.
Pop-psikolojik anlamda, bunların aslında her zaman yapmaya eğilimli olduğunuz, ancak içki olmadan yapamayacak kadar kısıtlandığınız eylemler olduğunu düşünmek heyecan verici derecede eğlencelidir. Bu, psikoloji birinci sınıf öğrencilerinin Freudyen terimlerle herkesi ebeveynlerine âşık olmakla suçlamasının eğlenceli olduğu kadar eğlencelidir. Ancak bir adım geri çekilip meseleye derinlemesine baktığınızda, sarhoş davranışların gerçek kişilik özelliklerini ortaya koyduğu iddiasının mantıklı olmadığını görürsünüz. Sarhoşken kimi zaman söylediğiniz şeyleri aslında gerçekte hissettiğiniz gibi bir durum söz konusu değildir.
Sarhoşken herkes iyi vakit geçiremez. Gerçekten de en sevmediğiniz kişiyle arkadaş olmak istemezsiniz. O yabancıyla evlenmeyi de planlamıyorsunuzur. Görünüşe göre alkol sizi bencil dürtülerinize teslim ederek özdenetiminizi sınırlamıyor; aksine, özdenetime karşı daha aldatıcı yollarla hareket ederek sadece bir kaybet-kaybet durumu yaratıyor.
Büyük İskender fetih sırasında askerleri arasında bir içki yarışması düzenlemiştir. Yarışma sona erdiğinde 42 kişi alkol zehirlenmesinden ölmüştür. Birkaç düzine insanın coşkuyla kendilerini zehirleyerek ölmelerini sağlamak kimsenin “ayık yüreğinin” istediği bir şey olmasa gerektir. Bu kadar örnek yeterli sanırım.
Eğer sarhoşsanız, kişiliğinizde dramatik bir değişim olmuş gibi hissedebilirsiniz. Ancak Missouri Üniversitesinden bir grup bilim insanının bulgularına göre, sarhoş insanların ayık gözlemcileri böyle bir değişim rapor etmemiştir.
Alkol tüketiminin kişiliği nasıl etkilediği, Missouri Ruh Sağlığı Enstitüsü’nde (Missouri Üniversitesi, St Louis) araştırmacı profesör olan Rachel Winograd tarafından yürütülen yeni çalışmanın konusudur. Bilim insanları, sarhoşluğun kişilik değişikliğine neden olduğuna dair genel inancımızın daha çok “göze çarpan, sosyal olarak yaygınlaştırılmış örneklerin” doğurduğu kalıp yargılar olduğu sonucuna varmışlardır. 1
Bilimin ve hukukun sarhoş insanların bilinçli rıza gösteremeyeceğini dikte etmesinin bir nedeni vardır. Alkolün beyni etkileme şekli karmaşıktır ve bilim tarafından şaşırtıcı derecede az anlaşılmıştır. Bildiğimiz şey alkolün hafıza merkezi olan hipokampusu etkilediği, bu yüzden bayıldığımız; motor korteksi etkilediği, bu yüzden tökezlediğimiz; prefrontal korteksi etkilediği, bu yüzden muhakeme ve yargılamadan ve Homo sapiens‘in özellikle iyi olduğu diğer tüm yüksek düzeyli durumlardan uzak kaldığımız gerçeğidir.
Gerçek şu ki sarhoşluk pasif bir süreç değildir. Basitçe çekingenliğimizi yok etmez ve uykuda olan arzularımızı serbest bırakmaz. “Uyarıcı” ve “depresan” tanımlarına sezgisel olarak uyan aktif bir kimyasal süreçtir. Beynimizin neredeyse her bölümünü değiştirir. Beynimiz biz olduğumuz için, alkol sadece gerçek, değişmemiş benliğimizi ortaya çıkarmaz; kim olduğumuzu tamamen dönüştürür.
Alkol bizi mutlu, sersem, coşkulu, girişken ve gürültücü yapar. Bazı durumlarda, nazik bir arkadaş huysuz bir sarhoşa dönüşebilir. Her türlü iyi ve kötü etkisi olan karmaşık bir uyuşturucudur. Ama bizi samimi yapmaz. Sadece bizi ahmaklaştırır.
Peki sarhoş bir zihin ayık bir yürekle konuşabilir mi? Hayır. İçtiğimiz zaman, yüreğimiz dahi ayık ve ayakta kalamaz.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Rachel P. Winograd, Douglas Steinley ve Kenneth J. Sher (2017), An Experimental Investigation of Drunk Personality Using Self and Observer Reports. Clinical Psychological Science, 5 (3), s. 439–456, https://doi.org/10.1177/2167702616689780