Felsefe hakkında her şey…

“Prometheus etkisi”: İnsanlık kendi yaratma arzusunu kontrol edebilecek mi?

24.12.2024
“Prometheus etkisi”: İnsanlık kendi yaratma arzusunu kontrol edebilecek mi?

Tanrıları kızdırmayın! Klasik mitolojinin bize öğrettiği bir şey varsa o da sınırlarımızı bilmemiz ve ayağımızı denk almamız gerektiğidir. Kibirden uzak durun! Tanrı’ya, tanrılara veya doğa güçlerine karşı sergilediğimiz kibirden ve kendimizi yüceltme merakımızdan vazgeçmeliyiz. Thor’a hareket çekmek, meleklere sırt çevirmek ya da Zeus’tan bir şeyler aşırmaya çalışmak gafletine düşmeyin. Çünkü kibir, Güneş’e yakın uçan balmumu kanatlı İkarus’tur. Ama aynı zamanda kusursuz bir kar fırtınasının içine dalarak evinin yolunu bulabileceğini düşünen arkadaşınız Ayhan da olabilir!

Klasik edebiyat okuyanlar yukarıda ne demek istediğimi anlayacaklardır: Kendi şeridinde kal! Fakat Yunan mitolojisinde öyle bir isim vardır ki o bu mesajların hiçbirini anlamamış gibidir: Prometheus. İyi de kim bu Prometheus? Anlatalım:

Zeus bir gün yine, her zamanki gibi, insanlara sinirlenmiş ve hıncını çıkarmak için ateşi insanların elinden almıştır. Bir Titan olan Prometheus, yeryüzünde titreyen, güçten düşmüş, mahvolmuş, kalakalmış insanların bu hâllerine oldukça üzülmüş ve Zeus’tan tamamen habersiz olarak bir meşale alıp Güneş’e gitmiş, meşalesini Güneş’in ateşiyle yaktıktan sonra bu ateşi alıp yeryüzüne, insanlara getirmiş, hediye etmiştir. Prometheus bu kibir kokan ihaneti nedeniyle Tanrılar tarafından ağır bir cezaya çarptırılmıştır: Bundan sonraki yaşamını bir dağın tepesinde, kırılmaz zincirlerle bağlanmış olarak geçirecektir ve bir kartal her sabah onu ziyaret edecek, onun ciğerini söküp parça parça yiyecek ve her gece, Prometheus’un ciğeri, ertesi sabah çekeceği yeni işkenceler için yeniden büyüyüp gelişecektir.

Prometheus’un bu hikâyesi ibretlik bir mesaj verir: Tanrılarla oyun oynamayın!

Ne var ki Prometheus ağır bir bedelle sonuçlanan bu ediminin ardından öykülerle kutsanmıştır, tapınılmıştır ve en sonunda da Aydınlanma‘nın simgesi hâline gelmiştir. Prometheus, insanlığın ilerlemesi adına sonsuza kadar acı çekmeyi göze alan erdemli bir isyankârdır. Onun gür ve bastırılamaz sesi bize yaşam boyu yeniliklerin peşinden koşmamızı, keşiflerde ve icatlarda bulunmamızı, ilerlememizi haykırmaktadır. Onun adı artık ilericilik anlamına gelmektedir.

İkarus’un Güneş’e çok yaklaşması etkileyici bir kibir hikâyesi sunar. İnsan toplumunun, sonucu kötü olabilecek bir şeyi yapmamak gibi bir etken gücü var mıdır, merak konusudur. Uzak gelecekteki teknolojik ilerlemeyi yordadığımızda ufukta korkunç bir sonuç görsek de “Oraya nasıl olsa hiç varmayacağız.” diyebiliyor muyuz? Bu kontrol gücüne gerçekten sahip miyiz?

Prometheus Etkisi

Gerçeği bilmek ve bunun üzerine bir şeyler yaratmak, kendi içlerinde karakterize edebileceğimiz insani ihtiyaçlardır. İnsanın içinde gerçek bir entelektüel doyum arzusu vardır. İnsanın anlama ihtiyacını asla hafife almamalıyız. İşte bizi babalarımız kadar ve babalarımızdan daha fazla, öğretmenlerimiz kadar ve öğretmenlerimizden daha fazla bilmeye iten bu eğilimler, Prometheus Etkisi diye tanımlayabileceğimiz fenomeni verir bize.

Yapay zekâ kapalı bir kapı gibidir. Kapının ardında muazzam ve tamamen yabancı bir manzara olduğunun farkındayızdır. Bu farkındalığın yanında doğması gereken asıl soru da şudur: Kapının ardındaki bu yabancı manzara, neye benziyor?

Burada işaret edilen nokta, geleceğin potansiyel tehlikelerinin farkında olmadığımız ya da yapay zekânın anlamı hususunda önemli tartışmalar yapmadığımız değil, nihayetinde bu endişelerin bizim ilgi alanımızın dışında olmasıdır. Bizi ilerlemeye zorlayan dürtüsel bir itkiye, entelektüel bir yönelime sahibiz ve  bu nednele o kapıdan girip yapay zekâyı ve her türlü teknolojiyi geliştirmeye devam edeceğiz.

Bu dürtü zorunlu olarak utilitarist bir konumdan kaynaklanmıyor; teknolojik gelişmelerle birlikte özellikle daha fazla üretim verimliliği sağlamamız, sosyal olarak gerçekçi sohbet robotlarıyla muhatap olmamız veya tıbbi atılımlara doğru yönelmemiz gerekmiyor. Özünde, icat edebileceğimiz her şeyi, yalnızca icat etmek için icat etmek gibi daha derin bir dürtüye sahip olduğumuzu söyleyebiliriz.

İngiliz bilim tarihçisi James Burke’ün “Connections” adlı TV dizisinde, tüm bilgi ağının birbiriyle bağlantısı bulunduğunu ve bazı insanlar kötü olduğunu düşündüğü için bundan kaçınmaya çalışsak bile kaçınmanın imkânsız olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre tüm yollar ilerlemeye çıkmaktadır.

Bu bağlamda, buluşlardan kaçınmak mümkün değildir; çünkü tüm bilgi bir ağ gibi birbirine bağlıdır. Potansiyel olumsuzluklarını gördüğümüz için bu bilginin belli bir kısmının önüne set de çekseniz, aynı sonuca bu kez diğer taraftan dolanarak ulaşacağızdır. Bu ara bağlantılar doğrudan “Aa uzak gelecekte nükleer bir savaş var!” biçiminde olmasa da biz o savaşa arka kapıdan da olsa, çevresinden dolaşarak da olsa ne yazık ki ulaşabiliriz.

Bunu somutlaştırmak için Genel Yapay Zekâ veya GYZ fikrini düşünebilir, böyle bir düşünce deneyi gerçekleştirebiliriz. GYZ, YZ’nin, çok çeşitli görevleri insan zekâsı ve performansıyla eşleşecek veya onu aşacak kadar yetkin bir şekilde yerine getirebileceği noktadır. Bazı insanlar GYZ‘yi tehlikeli olarak görebilirler. Bir kısım insan ise GYZ‘yi insanlığın kurtarıcısı olarak tasavvur edebilir. Ancak bizim bu konudaki tartışmalarımız ve konuşmalarımız sürerken bugün zaten GYZ‘ye doğru yol almaktayız. Bilim insanları ve bilgisayar programcıları bilgisayarlarının başında oturmuş “o kaçınılmaz sonu çevreleyen her sorunu” çözmekle meşguller. Ellerimiz ve beyinlerimiz, belki de bilinçsizce, yapıp yapmamamız gerektiğini bilmediğimiz bu şeye doğru sürüklenmekte…

Prometheus Etkisi, bilim tarihinde tekrar tekrar karşımıza çıkacak bir durumdur. Bu sadece yasak meyveyi yemeye ya da kırmızı düğmeye basmaya yönelik bir dürtü değildir. Mesele, rasyonel ve entelektüel yanımızın konuya bu kadar kafa yorduğu bir yerde, daha derinlerimizdeki Prometheusçu yanımızın düğmeye çoktan basmış, yasak meyveyi çoktan ısırmış olmasıdır.

Neyse ki şimdiye kadar çoğun, her şey yolunda gitmektedir 🙂

Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...