Felsefe hakkında her şey…

Ölümsüzlükle ilgili felsefi sorunlar: Ölümsüzlük cezbedici bir olasılık mı yoksa felsefi bir paradoks mu?

02.12.2024
Ölümsüzlükle ilgili felsefi sorunlar: Ölümsüzlük cezbedici bir olasılık mı yoksa felsefi bir paradoks mu?

Ölüm, insanlığın ilgi merkezlerinden birisidir ve bizi diğer hayvanlardan ayıran şeyin kendi ölümlülüğümüzün farkında olmamız olduğu söylenebilir. Varoluşçu filozof Albert Camus şöyle demiştir:

“Geleceğe yönelik gerçek cömertlik, her şeyini şimdiye teslim etmektir.”

Peki ya şimdi, süresiz olsa ya da sonsuza kadar uzasaydı ne olurdu?

Ölümsüzlük fikri baştan çıkarıcı olsa da kendi felsefi ikilemlerini kendi elleriyle yaratır. O zaman haydi ebedi varoluşun düşündürücü zorluğuna bir göz atalım ve sonu olmayan bir yaşamın yaratacağı derin karmaşıklığı ortaya çıkarmaya çalışalım.

Ölüm nedir?

İnsanların ölümün tanımını bildiğini düşünebilirsiniz; ancak ölümsüzlük fikri ölümün tanımını bulanıklaştırabilir. Ölüm genel olarak “yaşamı sürdürmek için gereken biyolojik işlevlerin geri dönüşü olmayan bir şekilde sona ermesi” olarak tanımlanır. Yasal açıdan bakıldığında, beyin ölümü genellikle bu “geri dönüşü olmayan nokta” olarak kabul edilir. Bu yasal sınırın, makinelerin beyin ölümüne rağmen vücudun yapmasına izin verdiği şeylerin sayısının artmasıyla çok az ilgisi vardır. 1 Ölümsüzlüğü yaşam açısından tanımladığınızda işler daha da karışık hâle gelir. Bu sorunu da henüz çözebilmiş değiliz.

Eğer ölümsüzlük ölümden sonraki bir yaşamın varlığı ise o zaman bir çelişki ortaya çıkıyor. Ölüm yolun sonudur; öyleyse nasıl devam edebiliriz? Ölümü varoluşun değil, fiziksel bedenin sonuna bağlayarak bundan kaçınma girişimleri kendi sorunlarını yaratır ki fiziksel bedeni sonsuza dek yaşatma girişimleri de meyve vermemiştir.

Azrail’i aldatmaya yönelik teknolojik gelişmeler tartışılırken de ölümsüzlük konusundaki zorluklar devam etmektedir. Örneğin, kriyonik çerçeve ölüleri dondurmayı ve daha sonra tıp bilimi ölülerin diriltilebileceği bir noktaya geldiğinde onları çözmeyi amaçlamaktadır. Eğer ölümü bu şekilde geri almak mümkünse o zaman onu “hiçbir yolcunun geri dönmediği keşfedilmemiş ülke” olarak tanımlayamayız.

Eğer durum buysa donmuş insanlara gerçekten “öldü” diyebilir miyiz? Daha sonra yaşayabileceklerse bu insanlar şimdi ölü müdür?

Ölümsüzlük nedir?

Hâlâ yaşam ve ölümün ne olduğunu tartışıyorsak ölümsüzlüğün ne olduğuna nasıl karar verebiliriz? Birçok ölümsüzlük anlayışı yine ölümü içermektedir. Bu modellerde, bir kişinin geri kalanı öldükten sonra sadece bir kısmı yaşamaya devam eder. İyi de bir insanın sadece bir kısmının ölümsüz olduğunu söylemek ne kadar akla uygundur?

Ölümden sonraki yaşamla ilgili konu, ölümsüzlüğün kimi zaman bitmeyen bir varoluşa işaret ettiğini anlatır. Ölümden sonraki yaşamın tüm versiyonları sonsuzluk anlamına gelmez. Örneğin Budizm’de aydınlanmaya ulaşmak reenkarnasyon döngüsünü sona erdirebilir; bu da ruhların sonsuza kadar ölümsüz kalmadığını gösterir. Peki bu, ruhların başlangıçta hiçbir zaman gerçekten ölümsüz olmadığı anlamına mı gelir?

Modern teknoloji de bu sorunun üstünü örtmüyor. Daha iyi ilaçlar ya da daha yavaş yaşlanma yoluyla ömrü uzatmak sadece sonu geciktirir. Eğer sadece ölümü süresiz olarak erteliyorsanız buna ölümsüzlük diyebilir misiniz?

Sonsuza kadar yaşayacak olan nedir?

Kimlik sorunu ölümsüzlükle ilgili bir diğer önemli sorundur. Bir kişinin sonsuza kadar yaşadığını söylemek ne anlama gelir? Ölümü aldatan kişi, aldatmadan önce ve sonra aynı birey değilse ölümsüzlük fikri daha az caziptir. Sizi siz yapan şey nedir? Ve sizi siz yapan parçanız sonsuza kadar yaşayabilir mi?

Eğer sizi bedeniniz, hatta beyniniz gibi bir parçanız tanımlıyorsa o zaman ebedi yaşam karmaşık bir hâl alır. Bilinen tüm insan bedenleri çürümüş ve bozulmuştur. Bilim domuzları yeniden canlandırmış olsa da insanlar için bunu yapmanın yolu henüz tam olarak bulunmuş değildir. Öyle olsa bile, ölüm ve yeniden canlanma arasındaki bilinç kırılması önemli soruları gündeme getirmektedir. Bu kırılma gerçekten ölümsüzlük olmadığı anlamına mı geliyor? Bu yeniden canlandırılan kişinin kimliğini etkiler mi?

Bazı fikirler bedenin ölüme mahkûm olduğunu kabul etmekte ve özümüzün bir parçasının maddi olmadığını ve ölümsüz olduğunu öne sürmektedir. Bu parça genellikle “ruh” olarak adlandırılır. Eğer ruh, kimliğimizin önemli bir parçasıysa o zaman geri kalanımız; yani zihnimiz ve bedenimiz “gerçek” benliğimiz ölmek zorunda kalmadan ölebilir. Ancak ruh maddi değildir ve onun tespit edilmesinin ya da onunla etkileşime geçilmesinin imkânsız olduğu söylenmektedir; dolayısıyla doğduğunuzda sahip olduğunuz ruha her zaman sahip olacağınızdan ya da hatta sahip olduğunuzdan emin olamayız. Her halükârda, artık çok az filozof ruh fikrini desteklemektedir.

David Hume, 2000 yıl önce Buddha tarafından öne sürülen fikirlere şaşırtıcı derecede benzer bir şekilde, kalıcı bir benlik olmadığını, bunun yerine sürekli değişen algılar yumağı bulunduğunu savunmuştur. Onlar haklıysa, o zaman “benlik” yoktur ve kesinlikle ölümün üstesinden gelinemez. Bununla birlikte, ölümden sonra varlığını sürdüren bir “kişi” tüm anılarınızı paylaşabilir ve psikolojik olarak sizinle süreklilik arz edebilir. Bu bazı insanlar için “yeterince iyi” olabilir.

Bunlardan hangisi doğrudur ve bedenin ölümünden sonra var olan bir kişinin aynı kişi olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Bunlardan herhangi biri doğru mudur? Bu aynı zamanda ölümsüzlüğe yönelik teknolojik yaklaşımlar için de bir sorundur. Eğer bir kişi ölmüş ve 200 yıl boyunca dondurulmuşsa çözüldüğünde aynı kişi mi olacaktır? Açıklanması gereken büyük bir boşluk var. Eğer bir beyin bir bilgisayara yüklenirse makinenin içindeki kişi gerçekten eskiden bir bedene sahip olan kişiyle aynı kişi midir? Eğer ruh diye bir şey varsa bu, bütün bu donma işlemi sırasında ne yapıyor olacaktır?

Olası ölümsüzlük durumunda, sonsuza dek sürecek olan şey nedir?

Modern felsefedeki en etkin meselelerden biri düalizm ve materyalizm arasındaki tartışmadır: Zihin bedenden ayrı bir töz müdür? Bu soru ölümsüzlük tartışmalarında merkezi bir rol oynamaktadır.

Rene Descartes’tan etkilenen düalistler, zihin ve bedenin iki ayrı töz olduğunu savunurlar. Bu görüşe göre, zihin genellikle tam anlamıyla maddi olmayan bir şey olarak düşünülür. Düalizmin tam olarak nasıl işleyebileceği tartışılmaya devam edilse de maddi olmayan bir zihnin, belki de bir ruha benzer şekilde var olma ve belki de bedenin sona ermesinden sonra da devam etme olasılığını yaratır.

Ancak düalizm bugünlerde kesinlikle gözden düşmüş durumda. Düalizme karşı çıkanların en bilindik yuvası materyalizmdir. Bu ekol zihnin beyinle özdeş ya da en azından doğrudan ilişkili olduğunu savunur. Bilinciniz de bunun bir uzantısı olarak maddidir.

Materyalizm ölümsüzlük için alternatif teorilerden daha az alan bırakır. Eğer beyin ölüme mahkûmsa ve zihnimiz beynimizin içindeyse ölümsüzlüğe nasıl sahip olabiliriz? Eğer tamamen maddi varlıklar değilsek nasıl işlev görebiliriz? Öte yandan, ölümsüzlüğün düalist bir versiyonunun da bazı sorunları vardır. Eğer ruhlar maddesel değilse ve hiçbir şeyle etkileşime giremiyorsa o zaman ruh temelli ölümsüzlük ne işe yarar? Zamanın sonuna kadar hiçbir şeyle etkileşime giremeden etrafta süzülmek, ölümden daha kötü bir kader gibi görünüyor.

Bütün bu sorunlara rağmen, pek çok düşünür ölümsüzlüğün neden var olması gerektiğine dair argümanlar üretmeye çalışmıştır. Ne yazık ki bunlardan çok azı ikna edicidir. Batılı ve Doğulu dinsel argümanlar inanca dayanma eğilimindedir. Bunların popülerliği olsa da sağlamlık konusunda eksiklikleri vardır. Felsefe inançtan ziyade akla dayandığından, ölümsüzlüğün ya da ölümden sonraki yaşamın doğrulanması için başka bir yere bakmak zorundadır.

Platon, Sokrates’e atfettiği ölümsüzlükle ilgili birkaç argümandan bahseder. Ancak bunların hepsi, idealar hakkındaki görüşü de dâhil olmak üzere, onun kozmos görüşünü kabul etmeye dayanmaktadır. Kant da dâhil olmak üzere birçok filozof, ölümden sonra yaşam yoluyla ölümsüzlüğe inanmanın avantajlı olduğunu savunmuştur. Ancak, bir inancın faydalarının olması, o inancın içeriğinin “nesnel” gerçeklikte var olup olmadığı hakkında hiçbir şey söylemez. Bugünlerde çoğu filozofun düalizmi ciddiye almadığı göz önüne alındığında, bedenin maddi ölümünü fiziksel olmayan yollarla aşma fikri bir çıkmaz sokaktır.

Argümanlardan ampirik verilere geçmek de pek bir işe yaramıyor. Ateist filozof A.J. Ayer, başkaları tarafından bildirilenlere benzer bir ölüme yakın deneyim yaşamıştır. Bu ona ölümün bilincin sonu olmayabileceğini düşündürmüştür. Bununla birlikte, ölümsüzlüğe giden herhangi bir yolun olası olduğunu düşünmediğini de belirtmiştir. Parapsikologlar ölümsüzlük ya da ölümden sonraki yaşama dair kanıtların var olduğunu iddia etseler de temel bilimler buna katılmıyor. Bilimin ne olduğunu tartışabilir ve parapsikolojinin diğer alanların gözünde geçerlilik kazanması için bir paradigma değişimi beklediğini iddia edebilirsiniz; ancak ölümün etrafından dolaşmayı umanlar nefeslerini tutmamalıdır.

Sonsuza kadar yaşamak için elimizde iyi bir argüman ya da kanıt yok; zaten ölüm de ölümsüzlük de tam olarak tanımlayamadığımız durumlardır. Özetle depresif olmaya gerek yoktur. Bu soruyu düşünmek için hayatınızın geri kalanına ve belki de sonsuza kadar uzun bir süreye sahipsiniz.

“Kuşkusuz, dünyayı yaratan bir tanrının ve iyilik dolu bir inayetin, evrenin ahlaki düzeninin ve ölümden sonra bir yaşamın olması çok iyi olurdu; ama bunların tam olarak bizim kendimiz için arzulayabileceklerimiz olması ilgi çekicidir.”

Freud

Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım

KAYNAKÇA

  1. Gal R, Zimova I, Antoni H, Minarcikova P, Ventruba P, Hruban L, Hrdy O. (2021) Delivery of a Healthy Baby from a Brain-Dead Woman After 117 Days of Somatic Support: A Case Report. Am J Case Rep. 18 (22), e930926. doi: 10.12659/AJCR.930926. PMID: 34001845; PMCID: PMC8141338.
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...