Nietzsche’yi felsefe mi delirtti?
Nietzsche acı dolu yaşamının son bölümünü bitkisel hayatta geçirdi. Onu oraya bir hastalık mı getirdi, yoksa kendi felsefesi mi?
1888 sonbaharında Alman filozof Friedrich Nietzsche, İtalya’nın Torino kentinde yaşadığı eve doğru yürürken dudaklarının kenarlarının sanki çekiliyormuş gibi yukarı doğru büküldüğünü hissetti. Daha sonra bir arkadaşına gönderdiği mektupta bu konu hakkında şöyle yazmıştı:
“Yüzüm duyduğum mutluluğun şiddetini kontrol edebilmek için sürekli olarak kasılıyor; buna onlarca dakika devam eden gözyaşı kasılmaları da dâhil…”
Ne yazık ki o zamanlar 44 yaşında olan Nietzsche için bu kontrol edilemeyen kahkaha nöbetleri ciddi bir sorunun başlangıcı oldu. Sonraki hafta boyunca, kaldığı evin diğer sakinleri filozofun günlerce odasından çıkmadığını fark ettiler. İçeriye baktıklarında, Böyle Buyurdu Zerdüşt‘ün yazarını çıplak, piyano çalar ve delirmiş biri gibi dans ederken buldular.
Nietzsche’nin hızla kötüleşen ruhsal durumu, Ocak 1889’da kasaba meydanında kırbaçlanan bir at gördüğünde gerçek bir kırılma noktasına ulaştı. Anlaşılmaz çığlıklar atarak olay yerine doğru koştu ve kollarını ata dolayarak yere yığıldı. Haftanın ilerleyen günlerinde iyileşmekte olan Nietzsche’yi ziyaret eden Franz Overbeck, en yakın arkadaşını “bir daha asla çıkamayacağı” bir sanrının içinde buldu.
Overbeck, Nietzsche’nin durumunu şöyle ifade etmiştir:
“Benim ve diğer insanların kim olduğumuz konusunda oldukça netti; ancak kendisi hakkında belirsizlik içindeydi. Bazen fısıltıyla da olsa müthiş parlak cümleler kuruyordu. Ama aynı zamanda artık ölmüş olan Tanrı’nın halefi olarak kendisi hakkında korkunç şeyler de söylüyordu; tüm bu gösteri devamlı olarak piyanonun başında noktalanıyordu.”
Bugün Nietzsche’nin kısmi felç geçirmesine ve nihayetinde erken ölümüne yol açan zihinsel çöküşü, felsefesi kadar ünlüdür. İnsanlar nasıl ressam Vincent van Gogh’u kulağını kesmeye iten şeyin ne olduğunu merak ediyorsa Nietzsche’nin akıl sağlığını neden kaybettiğini de merak ediyor. Bu fizyolojik bir hastalığın sonucu muydu, yoksa bu durumun izahı onun tanınmış eserlerinin içinde bir yerlerde saklı olabilir miydi?
Friedrich Nietzsche’nin tıbbi geçmişi
Friedrich Nietzsche’nin çöküşüne altta yatan bir hastalığın neden olması mümkündür; ama bu ne tür bir hastalıktır? Hasta filozofu muayene eden ilk doktorlar ona felce ve hatta bunamaya yol açabilen frengi enfeksiyonu teşhisi koydu. Daha sonraki çalışmalar, Nietzsche’nin beyninin sağ oksipital lobunda benzer sorunlara yol açabilecek bir tümörden muzdarip olabileceğini öne sürdü.
Nietzsche’nin çöküşünün kesin biyolojik nedeni tespit edilemese de filozofun hem fiziksel hem de psikolojik hastalık geçmişi olduğunu belirtmek gerekir. Nietzsche çocukluğundan beri bulantı veren migren ağrılarından muzdaripti. Ayrıca 26 yaşındayken dizanteriye yakalanmış ve bunu halüsinasyonlara, kasılmalara ve kalp sorunlarına yol açan güçlü bir yatıştırıcı olan kloral hidratla tedavi etmiştir.
Yıllar geçtikçe, Nietzsche’nin kronik ağrıları onun genel sağlığına zarar verdi. Bir mektubunda Nietzsche bu durumuy şöyle anlatıyor:
“Her iki ya da üç ayda bir yaklaşık otuz altı saatimi yatakta geçiriyorum, gerçek bir azap içinde (…) Günü geçirmek o kadar zor ki akşam olduğunda hayatta hiçbir zevk kalmıyor ve yaşamanın ne kadar zor olduğuna çok şaşırıyorum. Dostça bir ses bana ne kadar seyrek ulaşıyor! Artık yalnızım, hem de anlamsız bir biçimde yalnızım…”
Nietzsche’nin bazılarını hastalıklı babasından miras aldığına inandığı tüm bu rahatsızlıklar, onu erken ve acı dolu bir ölümle karşılaşacağına ikna etti. Birkaç mektubunda, bir gün delirip labirent gibi zihninde kendini kaybetme korkusunun giderek arttığını ifade etmiştir:
“… bazen kafamda çok tehlikeli bir hayat yaşadığıma dair bir düşünce dolaşıyor; çünkü ben de infilak edebilecek o parçalardan biriyim.”
Yaratıcılık, zeka ve akıl hastalıkları
Nietzsche kendini yalnız hissetmiş olsa da onun durumu tamamen benzersiz değildi. Tarih; Van Gogh, Robert Schumann, Amadeus Mozart, Virginia Woolf, Ernest Hemingway, Edgar Allan Poe, Georgia O’Keefe ve Jackson Pollock gibi sanatsal ve entelektüel başarılarının yanı sıra ciddi ve zaman zaman sarsıcı psikolojik sorunlarla yaşayan son derece yaratıcı bireylerle doludur.
Akademik çevrelerde bazen kişilik tipleri olarak adlandırılan bu “kaçık dahilerin” çoğunun başına gelen trajik akıbet, yaratıcılık, zekâ ve psikopatoloji arasındaki korelasyon üzerine kapsamlı araştırmalar yapılmasına yol açmıştır.
Bir dizi araştırma, yaratıcı insanların depresyon ve anksiyete gibi rahatsızlıklardan muzdarip olma ihtimalinin genel nüfusa kıyasla iki kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda, bu semptomların oranı ve yoğunluğu, çıkış noktasına veya çalışılan alana bağlı olarak değişmektedir; örneğin şairlerin ve yazarların, bilim insanlarına göre rahatsızlıklardan muzdarip olma olasılığının daha yüksek olduğu kanıtlanmıştır. 1
Yaratıcılık ve ruhsal bozukluklar birbiriyle bağlantılı olsa da pek çok kitap ve filmde olduğu gibi, ikincisinin bir şekilde birincisini geliştirdiğini varsaymak yanlıştır. Aslında, hem bilimsel araştırmalar hem de biyografik bulgular, Nietzsche’nin durumu da dâhil olmak üzere, bunun tam tersini göstermektedir: Bu tür rahatsızlıklar, sıklıkla neden oldukları alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı ve intihar düşüncesinin yanı sıra, kişinin üretkenliğini yavaş yavaş durma noktasına getirmektedir.
Ancak akıl hastalığı yaratıcılığa mutlaka katkıda bulunmazken, yaratıcı uğraşlar akıl hastalığına yol açabilir. En azından Nietzsche’nin kısa bir süre yattığı akıl hastanesinin müdürü Otto Binswanger’in öne sürdüğü şey buydu. Filozofun annesiyle konuşurken, Nietzsche’nin çalışmalarına kanalize ettiği entelektüel ve duygusal enerjinin sinir sistemini aşırı uyardığını ve adeta beynini yaktığını öne sürmüştür.
Binswanger’in beyin yanması hipotezi, Nietzsche’nin çöküşü hakkındaki bu tartışmanın en ilginç ve spekülatif kısmına yol açıyor: Deliliğinin biyolojik bir rastlantı değil, hayatını peşinde koşarak geçirdiği felsefi fikirlerin mantıksal bir sonucu olması ihtimali. Bu sorunun ürettiği cevaplar doğrulanabilir olması bir yana hiçbir şekilde kesin olmasa da şüphesiz düşündürücüdür.
Friedrich Nietzsche’yi biraz olsun tanıyan herkes, acı çekmenin onun yazılarında önemli bir rol oynadığını bilir; çünkü bu, akademisyen Viviana Faschi’nin ifadesiyle, “kendi varlığının daha keskin bir şekilde farkına varmasını” sağlamıştır. 2 Nietzsche için acı, kişisel gelişim ve kendini gerçekleştirmeden önce gelir. Bu aynı zamanda onun en ünlü sözlerinden birinin de kaynağıdır:
“Beni öldürmeyen şey, güçlendirir.”
Filozof, sıklıkla yanlış alıntılanan bu cümleyi The Gay Science adlı kitabında detaylandırarak şöyle yazar:
“… hastalığa gelince, onsuz yaşayıp yaşayamayacağımızı sormak neredeyse bize cazip gelmiyor mu? (…) Yalnızca büyük acılar, zamanını çalan, uzun ve usulca gelen acılar, ki bu acılarda adeta yaş odun gibi yanarız, biz filozofları nihai derinliklerimize inmeye ve tüm inancımızı bir kenara bırakmaya zorlar.”
Nietzsche’nin iç gözlem ve kendini keşfetme yolculuğu meraktan değil, zorunluluktan çıkmıştır. Nietzsche, insan beyninin içinde uzanan uçuruma bakarak, bedensel ızdırabını katlanılabilir kılacak bir tür soyut bilgelik ya da kendi tabiriyle “felsefe taşı” bulabilmeyi umuyordu.
Nietzsche delilik anında bile çevresi ve kendisiyle etkileşime giren insanlar hakkında “oldukça net” olmayı başarmıştır. Bunun yanında, gözden kaçırdığı ve “hakkında karanlıkta” kaldığı şey, kendisidir, geçmiş benliğidir.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Tim Brinkhof’un “Did Friedrich Nietzsche’s own philosophy drive him insane?” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Reddy, I.R., Ukrani, J. Indla, V. (2018). Creativity and psychopathology Two sides of the same coin? Indian Journal of Psychiatry, 60 (2), 168-174, https://doi.org/10.4103%2Fpsychiatry.IndianJPsychiatry_129_18
- Faschi, V. (2018). Nietzsche’s illness diagnosis issues: a review of his clinical records and some recent hypotheses. Medicina Historica, 2 (3), 126-132, https://mattioli1885journals.com/index.php/MedHistor/article/view/7789