Kontraktüalizm (sözleşmecilik)
Kontraktüalizm ya da sözleşmecilik, felsefede ya toplumsal sözleşme geleneğindeki sözleşmeciliği de içeren tüm toplumsal sözleşme teorileri için kullanılan, son yıllarda T. M. Scanlon tarafından “Birbirimize Borçlu Olduklarımız” (1998’de yayınlandı) adlı kitabında geliştirilen etik teoriye atıfta bulunan bir terimdir.
Siyasi düşünce tarihinde toplumsal sözleşme teorisyenleri arasında Hugo Grotius (1625), Thomas Hobbes (1651), Samuel Pufendorf (1673), John Locke (1689), Jean-Jacques Rousseau (1762) ve Immanuel Kant (1797); daha yakın zamanlarda ise John Rawls (1971), David Gauthier (1986) ve Philip Pettit (1997) yer almaktadır.
Kontraktüalizm, ahlaki ve siyasi teoride, bireyci seçkinlik düşüncelerine yaptığı vurgu açısından ayırt edici olan bir dizi pozisyonu tanımlar: Sosyal, siyasi veya ahlaki kurallar, normlar veya kurumlar, en azından belirli durumlarda belirli türden aktörler tarafından ne ölçüde tercih edileceklerine bakılarak açıklanmalı ve gerekçelendirilmelidir.
Klasik sözleşmecilik Hobbes ve Locke ile Rousseau ve Kant tarafından geliştirilmiştir ve yirminci yüzyılın ikinci yarısında siyaset ve ahlak felsefesine faydacı ve diğer idealist yaklaşımlara meydan okuyan bir dizi çağdaş sözleşmeci duruş ortaya çıkmıştır. Klasik sözleşmecilik genellikle gerçek bir tarihsel sözleşmeye yönelik görünüşte yanlış bir inançla ya da varsayımsal bir sözleşme ile gerçek dünya arasındaki derin sorunlu bir ilişkiyle özdeşleştirilir.
Çağdaş Kontraktüalizm, sözleşme ve anlaşma kavramlarını sosyal, siyasi ve ahlaki soruları araştırmak için bir araç olarak kullanarak anlaşma fikrini daha sezgisel bir zeminde kullanır. Çağdaş Kontraktüalizm, geniş anlamda Hobbesçu gelenek içinde yer alır ve bireysel çıkarları temel alır, rasyonel bireyler arasında karşılıklı yarar sağlama olasılıklarını araştırmaya çalışır.
Çağdaş Kontraktüalizm, geniş anlamda Kantçı gelenekte de yer alır ve uygun araştırma aracı olarak tarafsız bir perspektiften sosyal, siyasi veya ahlaki soruların rasyonel bir şekilde düşünülmesini vurgular.
Her iki gelenek de ex ante anlaşmanın doğasını; ex post uyumun temelini; bireysel, sosyal, rasyonel ve ahlaki olan arasındaki ilişkileri ve bireycilik, demokrasi ve çoğulculuk gibi fikirlerle bağlantıları analiz etme sorunlarıyla karşı karşıyadır.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım