Kişisel gelişim kitaplarından daha iyi olan 3 felsefe klasiği: Kişisel gelişim kitapları genellikle felsefi fikirlerden damıtılır; fakat bazen kaynağa geri dönmek daha iyidir.
Çok satan bir kitap yazmanın iki yolu vardır. Birincisi gerçekten orijinal bir şey hayal edebilmektir. Yeni bir dünya inşa etmeniz ya da özgün bir fikir bulmanız gerekir ki bu fikir okuyucuyu etkileyebilecek bir fikir olmalıdır. İkinci yol ise bir şeyi yeniden yazmak ve güncele dâhil etmektir. Shakespeare’i bir lise edebiyat öğretmeni olarak kurgulayabilir ya da antik mitlere modern bir yorum kazandırabilirsiniz. Bunun en popüler ve kazançlı yöntemlerinden biri de kişisel gelişim sektörüdür. Elbette bazı kişisel gelişim kitapları son derece orijinal ve yenilikçi olabiliyor. Ancak bunların büyük bir kısmı felsefenin yeni bir kostümle sahneye çıkarılma hâlidir. Aristoteles’in bir podcast yayıncısına dönüştürüldüğünü ya da Laozi’nin bir TED konuşmacısı olarak karşınıza çıktığını düşünün…
Bunu yapmakta tabii ki bir sorun yoktur. Büyük sözlerle bezenmiş büyük fikirlerin kolay sindirilmesi, üzerinde çok fazla durulmayı gerektirir. Neredeyse tüm felsefi fikirler neolojizm, yabancı kavramlar ve alternatif dünya görüşlerinden oluşan karmaşık bir zeminde iç içe geçmiştir. Ben lisede 16 yaşındaki çocuklara Friedrich Nietzsche’yi öğretiyorum. Çocuklar onu çoğu zaman gerçekten de seviyorlar. Ben de onlara gidip “Ahlakın Soykütüğü Üstüne”yi okumalarını söylüyorum. İşte bundan sonra çocuklar Nietzsche’yi sevmez oluyorlar. Felsefe dünyadaki en önemli disiplinlerden biridir; zira felsefe hayatları değiştirebilir ve yönlendirebilir. Ama genel hatlarıyla zor bir uğraştır. Bu yüzden karmaşık felsefi fikirleri modern bir dinleyici kitlesine iletmek için o fikirleri basit bir tabanda açıklayarak milyonlarca kitap satıp zengin olmak, gayet mantıklı bir davranıştır.
Davranış zengin olmak isteyen bir yazar ya da yayıncı için mantıklı olsa da felsefe için şöyle bir sorun vardır: Basitleştirdiğiniz zaman, inceliği kaybedersiniz. Biraz daha basitleştirirseniz, anlamını da biraz kaybedersiniz. Çok fazla basitleştirdiğinizde ise elinizde o kadar çok seyreltilmiş ve değersiz hâle getirilmiş bir şey kalır ki bütün öykü yitirilmiş olur. Bu nedenle inceliği, anlamı ve öyküyü tam anlamıyla yakalayabilmek için size felsefenin kaynağından, en zengin üç örneği vermek istiyorum. İşte bir kitapçı dolusu kişisel gelişim kılavuzundan daha değerli üç kitap…
“Nikomakhos’a Etik” / Aristoteles
Dehanın en belirgin özelliklerinden biri de dahi olarak görülmemektir. O kadar açık, net ve anlaşılır bir şey yaratmaktır ki onunla ilk karşılaştığınızda sanki onu çok önceden biliyormuşsunuz gibi hissetmelisiniz. Örneğin bir mucit, milyarlarca insanın “Bunu daha önce kimsenin düşünmediğine inanamıyorum!” dediği şeyle zengin olur. Aynı şekilde, bir romancı, bir edebiyatçı ya da bir sanatçı öylesine sürükleyici bir şey yaratır ki planlama, uygulama ve düzenlemelerdeki çabayı çoğu zaman göremezsiniz. Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik”i de dahiyane bir eserdir; çünkü onuın içindeki dehayı göremezsiniz.
Aristoteles’le genç bir delikanlıyken ilk kez muhatap olduğumda onu herhangi bir kitabı ya da makaleyi okur gibi okumuştum. Ele aldığı konuların büyüsüne kapılmıştım. Söylediği her şey bana apaçık görünüyordu. Sanki bir yol boyunca sürükleniyormuşum gibi hissediyordum ve yürüyecek başka bir yol da hayal edemiyordum. Fikirlerinden bilgelik devşirmeye ve vardığı sonuçları takip etmeye çalıştım; ama sanki yüzeyin altında gizlenen çok daha büyük bir şey varmış gibi hissettim. Sanki rüzgârla birlikte engin bir okyanusa yelken açıyordum ancak suların altında devasa, felsefi bir Leviathan gizleniyordu. Bu, bütün gecesini kötü geçiren bir editörün sabah uyandığında kafasına göre harmanladığı, aceleye getirdiği çalışmalardan değildi. Zira Aristoteles’in düşüncesinin yoğunluğunu ve kesifliğini yeni başlayan bir öğrencinin kavraması zordur; çünkü başka hiç kimse bu şekilde yazmamıştır; neredeyse her cümle bir argümanda ya da başka bir meselede işlev görür ve her kelime özenle hazırlanmış bir şiirde olduğu gibi cümle içinde belirli bir rol üstlenir.
Peki, Aristoteles’in kitabı ne hakkındadır? Kitaptaki “Etik” sözcüğü, kelimenin en eski kullanım anlamıyla verilmiştir. Günümüzde doğru ve yanlış anlamına gelen etik, ahlak ile eş anlamlıdır. Ancak Antik Yunan’da etik daha çok bir yaşam biçimiyl; davranışlarınızla ve tüm karakterinizle ilgiliydi. Yani Aristoteles’in kitabı tam anlamıyla nasıl insan olunacağına dair bir rehber kitaptır. Nasıl iyi yaşanır, nasıl erdemli olunur ve en önemlisi nasıl mutlu olunur… Kitap, “Hayatın nihai amacı nedir?” sorusuyla başlar. Aristoteles bunun eudaimonia ya da derin, varoluşsal mutluluk olduğuna inanır. Dolayısıyla kitabın tamamı nasıl mutlu olunacağına dair bir kılavuz niteliğindedir.
Tarihin en büyük beyinlerinden birinin onlarca yıllık felsefi çalışma ve tartışmalarının ürünü olan kitap bize şunu sorgulatır:
“Eğer mutluluk bir hedefse oraya nasıl ulaşabiliriz?”
Aristoteles’in bu soruya dönük bize gösterdiği yol ise bir deha ürünüdür. Daha önce duyduğunuzu düşüneceksiniz, size klişe olarak gelecek ama şu bir gerçektir ki bu kitap sizin hayata bakışınızı değiştirecektir.
“Denemeler” / Montaigne
Tarihte bir yazın türünün yaratıcısı olan çok az sayıda insan vardır. Mary Shelley’nin bilim kurguyu, Jane Austen’ın aşk romanlarını ve Tolkien’in de modern fanteziyi başlattığını söyleyebiliriz. 16. yüzyıl Fransız filozofu Michel de Montaigne de genel olarak deneme türünün öncüsü olarak kabul edilir. Bugün deneme türündeki yazılara her yerde denk gelebiliyoruz. İnternette okuduğunuz neredeyse tüm uzun, kurgu dışı yazılar deneme formundadır. Edebî bir denemeyi tanımlamanın kolay bir yolu yoktur; fakat genel olarak bir temayı felsefi ve düşünsel bir tarzda irdelerken otobiyografik ayrıntılar ve ilgi çekici yan öğelerle örgüleyen yazılara deneme diyoruz. Bunu ilk yapan kişi de Montaigne’dir.
Essai sözcüğü 16. yüzyıl Fransa’sında “deneme” anlamına geliyoru ve Montaigne’in “Denemeler”indeki fikir de bir “deneme”, yani bir soruyu, bir konuyu, bir sorunu ele almak ve bunun üzerine geliştirilen düşünceleri kâğıda dökmekti. Elbette, bir denemenin sanatsal yönü düşüncenin ne derece ifade edildiği ve nasıl bir üslupla yazıldığıyla ilgilidir. İyi bir deneme zekâ, bilgelik ve anlaşılabilirlik gerektirir.
Montaigne’in denemelerinin bir iç rehberlik için harika bir örnek olmasının iki nedeni vardır.
Birincisi, Montaigne’in ortak sorunlara bulduğu çözümleri bize tam olarak anlatmasıdır. Burada, son derece zeki bir insan, dört yüz yıl önce olduğu kadar bugün de geçerli olan konular hakkında konuşmaktadır. Tembel olmaktan, yalancılarla başa çıkmaktan ve özür dilemenin en iyi yollarından bahsetmektedir. Yalnızlığın keyfini ve tehlikelerini açıklamaktadır. Hatta iyi bir gece uykusunun nasıl alınacağına dair tavsiyeler bile vermektedir. Montaigne, sadece birkaçı kendi zamanı ve mekânı ile sınırlı olmak üzere yüzden fazla konuyu ele almaktadır. “Denemeler”i bu kadar faydalı kılan da bu ilişkilendirilebilirliktir.
Montaigne’in düşüncelerini okumak, zamanda geriye doğru uzanmak ve bizim gibi tuhaflıkları ve ikilemleri olan birini bulmak gibidir. Montaigne kendini özellikle soylu ya da kusursuz bir şekilde sunmaz. O her şeyi olduğu gibi aktarmaktan mutludur. Onun “Denemeler”ini okuduğumuzda karmaşık, bütünsel ve kusurlu ama her zaman güler yüzlü, esprili ve sevimli bir karakterle karşılaşırız. Montaigne, “Kedimle eğlenirken, o mu benimle eğleniyor, ben mi onunla eğleniyorum bilmiyorum.” derken önemsiz bir şey söylüyor gibi de olabilir, en yakın arkadaşının ölümü üzerine kaleme aldığı denemesinde olduğu gibi dokunaklı ve derin bir şey de anlatıyor olabilir. Ama her zaman insan olarak karşımıza çıkar, sizin ve benim kadar kanlı canlı bir insan olarak… James Baldwin bunu şu şekilde ifade etmiştir:
“Acınızın ve kalp kırıklığınızın dünya tarihinde eşi benzeri olmadığını düşünürsünüz; ama sonra, okumaya başlarsınız. Kitaplar bana, beni en çok üzen şeylerin, beni yaşayan ve yaşamış olan tüm insanlara bağlayan bu şeyler olduğunu öğretti.”
Montaigne’i okurken de işte bunu hissedersiniz.
“Yol ve Erdem” / Laozi
“Yol ve Erdem” gibi kitapları “felsefe” kategorisinde nitelendirmeye gönülsüz olan bazı insanlar vardır. Bu kişiler felsefenin öncüller, sonuçlar ve rasyonel tartışmalar içeren dar tanımlı bir disiplin olduğunu savunurlar. Eğer felsefeyi bu şekilde tanımlıyorsak o zaman “Yol ve Erdem” felsefe kitabı değildir. “Yol ve Erdem” hem Aristoteles’ten hem de Montaigne’den çok farklıdır; Batı geleneğindeki neredeyse tüm akademik çalışmalardan da oldukça farklıdır. Zaman zaman anlamlandırması bile zor olacak kadar muğlak aforizmalar ve özlü bilgilerin bir derlemesidir. Sadece size doğru cevaplar vermeyi reddetmekle kalmaz, aynı zamanda bulunabilecek doğru cevaplar olup olmadığını bile sorgulamanıza neden olur.
Bu kitabın kişisel gelişim için önemli olmasının nedeni, bu gibi kitapların daha rasyonel metinlerin yapamadığı şekilde insani durumun bir öğesine hitap etmesidir. “Yol ve Erdem”in felsefe olmadığını söyleyecek kadar sert konuşmayacağım; ama bu metin kesinlikle çoğu felsefi metinden çok farklı bir metindir. “Yol ve Erdem” birçok yönden felsefeden çok şiire yakındır; ancak şiirin de derin felsefi bir yanı olabilir. Bu kitabı okuyan Taoist öğrenciler bazen Laozi’nin eserindeki tek bir satır üzerinde aylarca kafa yormuşlardır. Sözcüklerin ortaya çıkardığı anlamlar üzerine meditasyon yapmışlar ve genellikle yorumlarını birbirleriyle paylaşmışlardır. Bu bağlamda yüzyıllar boyunca “Yol ve Erdem”in birçok nüshası, marjinal yorumlarla bezenmiştir.
Bazı şeylerin kavrayışımızın ötesinde olduğunu ve muhtemelen sonsuza kadar da öyle kalacağını kabul etmemizi öğütler “Yol ve Erdem”. Tanımlanamayan, adlandırılamayan, buna rağmen öneminden hiçbir şey kaybetmeyen mistik güçler ve bunlara verilen karşılıklar vardır. Buna ister Tao, ister kader, ister bilinçdışı, ister sosyo-ekonomik güçler, ister irade, ister başka bir şey demeyi tercih edin, ana fikir aynıdır: Bazı şeyler vardır ama onlara isim verilemez.
“Yol ve Erdem”in ne hakkında olduğu da başkaca sorgulama konusudur. Bu, isimsiz, tanımlanamayan güçleri anlamakla ilgilidir. Bu, hayatınızın akışını takip etmektir ve bu akışa nehir yatağın üzerindeki şelaleler ve coşkun akıntılar da dâhildir.
“Yüreğin, aklın hiçbir zaman anlayamayacağı gerekçeleri vardır.”
Pascal
“Yol ve Erdem”in ne hakkında olduğunu tam olarak bilmiyorum. İçeriğin bazı kısımları paradoksal anlamsızlıklar gibi görünüyor. Kimsenin bu kitabın büyük bir bölümünü tamamen anlamlandırabileceğini de düşünmüyorum. Ancak “Yol ve Erdem”i okuma deneyimi, bu listedeki herhangi bir kitabı okuma deneyimi gibi, başlı başına meditatif bir farkındalık eylemidir.
Bazen felsefeyle ilgili en iyi şey, fikirlerin kendisi değil, onları değerlendirme sürecidir.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım