Daniel Kahneman’ın rasyonellik ve mutluluk üzerine geliştirdiği çığır açıcı düşünceler…
Aristoteles MÖ 350 yılında ruh ya da daha doğru bir ifadeyle farklı ruh türleri hakkında bir kitap yazdı. Aristoteles’e göre ruh, cansız bir et yığınını yürüyen, konuşan, şarkı söyleyen, kavga eden, ağlayan ve gülen bir şeye dönüştüren unsurdur. Cansız olanı canlandıran şeydir; ama aynı zamanda sabahları sizi yataktan kaldıran da odur. Ruhsuz bir insan, cansızdır. Ruh sahibi bir insan ise dopdoludur. Ruh, tüm canlıları yaşamlarını sürdürmeye yönelten etkendir; fakat tüm canlılar aynı oyunun bir parçası değildir.
Aristoteles, her biri bir öncekinden daha üstün olan üç ruh “seviyesi” olduğuna inanıyordu. Bunlardan ilki ve görece en az anlamlı olanı bitkilerin ruhudur. Yiyorlar, içiyorlar ve Güneş’e doğru yöneliyorlar. Bitkiler cansız evren için anlamlıdır; ama doğanın geri kalanıyla kıyaslandığında pek de anlamlı değildir. Bir sonraki ruh, hayvanların hassas ruhudur. Onlar hisseder ve tepki verirler. Basit ve biyolojileri tarafından belirlenmiş olsa da sonuçta bazı kararlar alırlar. Ancak tüm ruhların en üstünü insan ruhudur. İnsanlar rasyonelliğe, mantığa ve daha yüksek bir bilişsel varoluşa sahiptir.
İnsanlar en azından Aristoteles’ten bu yana rasyonellikleriyle tanımlanmışlardır. Bu bağlamda, insanı tanımlayan Homo sapiens terim bile insanların mantıkla düşünme yeteneğinden türetilmiştir. Aristoteles’ten Thomas Aquinas’a, Konfüçyüs ve Farabi gibi isimlere kadar, insan rasyonalitesinin kutsanması filozoflar arasında ortak bir izlek olmuştur. Avrupa Aydınlanması’nda akılseverlik, zaman zaman Frankensteinvari bir kibre yaklaşan katı bir hümanizmle zirvesine ulaşmıştır. İnsan rasyonalitesinin zaferi, durdurulamaz görünmektedir.
Sonra 20. yüzyılın başlarına geldik. İki dünya savaşının yarattığı eşi benzeri görülmemiş şiddet ve yıkıma tepki olarak, hepsi de rasyonalitenin bize bir ütopya sunmadığını, aksine Nazi kamplarının kapılarını açtığını savunan sürrealizm, Dadaizm ve Frankfurt Okulu’nun yükselişine tanık olduk. Geçtiğimiz yüzyıl boyunca da rasyonalizm ağır aksak ilerledi. 2011 yılında ise rasyonalizm bu kez beklenmedik bir yerden bir darbe daha aldı: Amerikalı psikolog ve ekonomist Daniel Kahneman’dan.
Kahneman 27 Mart 2024’te öldü ve fakat onun dünyaya kattıkları bugünden sonra da çokça dillendirilmeye devam edilecektir.
Kahneman’ın “Thinking, Fast and Slow” adlı kitabı dünya çapında 10 milyondan fazla sattı. Bir tür olarak pop psikolojiyi tanımladı. Kitap, insan düşüncesinin “ikili süreç teorisi” üzerine konuşulan modern bir yaklaşım sundu ve insan zihninin iki ayrı; ama genellikle birbiriyle ilişkili biliş biçimi tarafından belirlendiğini ifade etti.
Bunlardan ilki rasyonelliktir. Kahneman buna “Sistem 1’den çok daha az kullandığımız Sistem 2” demektedir. Sistem 1 düşüncesi hızlı ve verimli kararlar almak için yanlılıkları, buluşsal yöntemleri, zihinsel kısayolları ve sezgileri kullanır. İlk izlenimler, içgüdüsel hareketler ve bilinçsiz düşünceler gibi hızlı hareket eden bir dünyada yolunuzu bulmanıza yardımcı olacak türden anlık kararlar verir.
Sistem 1 kontrol edilmediğinde, bilişsel yanlılıklar geliştirmeye yatkın oluruz. Kestirme yollara başvurduğunuzda, bazen bazı şeyleri gözden kaçırırsınız. Basitleştirdiğinizde, eksiltirsiniz. Sistem 1 düşüncesinin doğruluk yerine verimliliğe öncelik vermesi bir yanlılık örneğidir. Yanlılık son dönemin en popüler terimlerinden birisidir. Örneğin sosyal medyadaki yankı odalarının yarattığı teyit yanlılığı‘ndan söz etmek mümkündür. Irkçı suçlu profillemesinde temsili yanlılık‘la karşılaşırız. Artık hepimiz rasyonalitenin kapsamlı bilişimizde ne kadar küçük bir alan kapladığının çok daha fazla farkındayız. Bizler Homo sapiens’ten ziyade Homo intuitivus‘uz, yani “sezgisel insan”.
Kahneman’ın çalışmaları Aydınlanma’nın rasyonalizmi fetişleştirmesine karşı çıkmak olarak görülebilse de onun çalışmaları hiçbir zaman “insanların rasyonel olmadığını” savunmamıştır. Kahneman için bu kısmen bir tanım sorunudur:
“Bence insanların rasyonel mi yoksa irrasyonel mi olduğu meselesi sizin rasyonellik tanımınıza bağlıdır. İktisatta kabul gören bir rasyonellik tanımına sadık kalırsanız, insanların kesinlikle rasyonel olmadığı görüşüne ulaşırsınız; çünkü bu tanım tamamen iktisadi karar verme yetisiyle ilgilidir. Elbette bu insanların irrasyonel olduğu anlamına gelmiyor; çünkü bu, günlük dilde rasyonel olmanın ne anlama geldiğinden oldukça başka bir şeydir.”
İnsanlar neden bazı durumlarda kötü kararlar alırlar? Bu tartışmadan çıkmanın bir yolu da ikili süreç modelini ortaya koymaktır. Bu model kararların alınmasında iki yol izlendiğini varsayıyor. Sistem 1 çok hızlı, otomatik, zahmetsiz ve sezgiseldir. Sistem 2 daha yavaş, kurallarla belirlenmiş, bilinçli ve çaba gerektiren bir sistemdir. Sistem 2 bazen Sistem 1’in belirli kuralları ihlal etmeye eğilimli olduğunu ‘bildiği’ için onun adına müdahalede bulunur. Bu da Sistem 2, Sistem 1’i düzeltmede başarısız olduğunda hata yapma olasılığımızın yüksek olduğu anlamına gelir. İşte o zaman bazen mantıksız davranıyor gibi görünürüz. Çok rasyonel bir sistemimiz var; ama bu rasyonalite her zaman etkin değildir.
Burada önemli bir nokta, bu buluşsal yöntemlerin ve yanlılıkların kendi içlerinde rasyonel davranışlar olduğudur. Beynimiz günün her saniyesinde devasa hesaplamalar yapar. İnsanlığın evrimsel şafağında, önemsiz şeylere takılmak ve bir hareket tarzına karar vermek için dakikalar harcamak en iyi ihtimalle sizi yavaşlatırdı. En kötü ihtimalle de kılıç dişli bir kaplana yem olurdunuz. İlkel geçmişte olduğu gibi, bugün de durum aynıdır. Beynimiz, önemli olan şeylerle ilgilenmemizi sağlamak için bu buluşsal yöntemleri kullanır. Buluşsal yöntem, zamanın %99’unda beynimizin normal işleyişinin yararlı ve temel bir parçasıdır. Ancak, bu %1’lik kısımda, bir yanlılığa evrilir. Bu da bizi kesinlikle irrasyonel gösterir.
Kahneman’ın söyledikleri pek çok açıdan Aristoteles’in MÖ 350’de söylediklerinden çok da farklı değildir. Aristoteles, “Retorik” adlı eserinde insanların sadece rasyonalite (logos) tarafından değil, aynı zamanda duygu (pathos) ve türlü yanlılıklar (ethos) tarafından da yönlendirildiğini savunmuştur. Aristoteles, Kahneman’dan farklı olarak, logos‘un en güçlü ve ikna edici unsur olduğunu ileri sürmüştür.
Konuyu dağıtmak pahasına, Antik Yunan ile Kahneman’ın psikoloji profesörü olduğu yer olan Princeton arasında önemli bir bağlantı daha vardır diyeceğim. Aristoteles’in mutluluk anlayışında, mutluluğun dondurma yedikten sonra yaşadığımız geçici mutluluk haliyle karıştırıldığı hedonia‘ya ayrılan çok az yer vardır. Gerçek mutluluk ya da eudaimonia, amacınızı yerine getirmekten kaynaklanan bir varoluş durumudur.
Kahneman sosyal bilimleri dönüştürüp psikolojiyi gündelik hayata taşımıştır. Bir fikrin kolektif bilinçaltımızı ne kadar değiştirebileceğini ve konuşmalarımızı ne kadar yönlendirebileceğini göstermiştir. Ama benim için Kahneman’ın bize yaptığı en büyük katkı mutluluk konusundaki görüşleridir.
Kahneman 2023 yılında Oxford Üniversitesinde benzer bir noktaya değindiği bir konferans verdi. Konferansta “yaşam memnuniyeti” ile “duygusal saadet” arasında bir ayrım yaptı. Çoğu insanın mutluluğu “güzel duygularla” ya da Aristoteles’in hedonia olarak adlandırdığı bu mutluluk hâliyle eş tuttuğunu savundu. Ancak insanların birçoğu aslında en çok, hayatta başarılı olduklarında mutlu olurlar.
Kahneman 2011 yılında verdiği demeçte şöyle konuşmuştu:
“Yaşam memnuniyetine ve çoğu insanı yaşamlarından memnun eden şeylere bakarsanız, bunların insanların amaçlarıyla çok ilgisi olduğunu görürsünüz.”
Aristoteles de aynı şeyi söylemişti; ama daha felsefi bir dil kullanarak… Aristoteles, bitkilerden Einstein’a kadar tüm canlıların teloslarını, yani amaçlarını gerçekleştirdiklerinde en mutlu durumlarına geleceklerine inanıyordu. Onun için mutluluk, hayatı iyi yaşamaktı. Kahneman’ın dediği gibi:
“Yaşam memnuniyeti insanların gerçekten istediği şeydir. Yani, insanlar kendileri için hedefler belirlediklerinde ve uzun vadeli kararlar aldıklarında… İnsanlar bir uyaşam öyküsüne sahip olmak isterler.”
Mutluluk, olumsal ve değişken çevresel faktörlere dayalı hormonal bir yükselişin geçici saadeti değildir. İyi bir yaşam öyküsü yazmaktır. Bu da hayatta yapmak istediğimiz şeylerde başarılı olmakla ilgilidir. Ve eğer mutluluk buysa Daniel Kahneman’ın çok mutlu bir adam olarak öldüğünü söylemek de oldukça mümkündür.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım