Felsefe hakkında her şey…

İstenç Özgürlüğü ve İyinin Doğası

11.11.2019
2.934

Descartes insanın istenç (irade) özgürlüğüne sahip olduğunu kabul eder. İnsanın özgür istence sahip olduğunu bilmesinin “cogito ergo sum” dan daha önce geldiğini ve bu anlamda zihinsellik için birincil veri olduğunu öne sürer. Çünkü eğer birincil veri olmasa, cogitoyu keşfetmeden önce, böylesine hiperbolik bir kuşkuya başvurmayabilirdi.

Şu halde istemelerdeki seçim özgürlüğünün öncelliği, bilinçli bir kuşku sürecinden geçmeyi seçmesine izin vermiştir. Şu halde insanın özgürce davranma edimi insan için en temel en önemli düşünsel bir kiptir. Bu özgürlüğün farkına varılması da doğuştan bir idedir. “Biz insanlar istenç özgürlüğümüzü kullanarak kendi eylemlerimizin efendisi oluruz ve bu yüzden övgüyü ya da yergiyi hak ederiz.” Descartes bundan sonra Yöntem Üzerine Konuşma’da kendisi için geçici bir törebilim oluşturur ve bu yolda bazı kurallar belirler:

  1. Ulusun yasalarına ve törelerine, dinsel inancına ve aile geleneğine boyun eğ ve davranışta aşırılıktan kaçın.
  2. Taşıdığın kanılara bağlı kal ve seçtiğin eylem yolunda kararlı ol;
  3. Kendini ve tutkularını çevrene ve talihine uyarla ve bunlara karşı direnme; ve
  4. Senin için en iyi olacak yaşam uğraşını dikkatlice seç (akt. Sahakian, 1997: 127).

Descartes’in törebilimi dört pratik ilkeye dayanır: 1. Ulusun yasalarına, törelerine, dinsel inançlarına boyun eğ. 2. Kanılarına bağlı kal ve seçtiğin eylem yolunda kararlı ol. 3. Kendini ve tutkularını çevrene ve talihine uyarla. 4. Senin için en iyi olacak yaşam uğraşını dikkatle seç.

Descartes bu ilkeler üzerine sistematik bir ahlak öğretisi geliştirmemiştir. Kişisel yaşam yolunda kendine yol gösterici olarak törel ilkeler olarak belirlemiştir. İlkelerin içeriğinde Aristoteles’in ve Stoacıların etkileri açıkça görülebilmektedir. Yine de Ruhun Tutkuları adlı yapıtında az çok Aristotelesçi bir törel kuram oluşturma yoluna gitmiştir.

Duygu (tutku) çözümlemesi karşılıklı-etkileşim kuramı ile bağlantılıdır: Buna göre duygunun ruhta beden tarafından uyarıldığını öne sürer. Sonuç olarak ruhtaki duyguya karşılık olan şey bedende bir eylemdir. Sözcüğün genel anlamında duygulanımlar ve algılar aynı şeydir. “Çoğunlukla bizde bulunan tüm algı türlerine ya da bilgi biçimlerine birinin duygulanımları diyebiliriz. Çünkü onları oldukları gibi yapan çoğu kez ruhumuz değildir; ruh onları her zaman onlar tarafından temsil edilen şeylerden alır (Copleston, 1996: 143). Descartes’e göre duygular-tutkular genelde doğaları bakımından iyidirler ama kötüye kullanılabilirler ve aşırıya kaçmalarına izin verilebilir; şu halde denetlenmeleri gerekir.

Genelde fizyolojik koşullara bağımlıdırlar ve onlar tarafında uyarılırlar. Bu nedenle onları denetleyebilmek için fiziksel nedenleri değiştirmek gerekecektir. Nedenleri değiştirmek onları doğrudan doğruya ortadan kaldırmak demek değildir. Nedenler devam ederken oluşan ruhsal çalkantıyı denetlemeye çalışarak, bu esnada bedenin gerçekleştirmeye eğilimli olduğu eylemin yolunu değiştirebilmek gerekir. Duyguları ya da tutkuları denetlemeye çalışmak bu anlamdadır: Örneğin, eğer öfke vurmak için elimizi kaldırmamıza neden olursa, istenç gücü ile çoğu kez onu durdurabiliriz. Eğer korku, bacaklarımızı kaçma yönünde uyarırsa, istenç gücümüz onları böyle bir devinimden alıkoyabilir. Descartes’e göre tutkuları dolaylı olarak denetlemenin yolu, genellikle yaşamayı istediklerimize bağlanmış olan ve gerçekleştirmek istemediklerimize de karşıt olan tasarımları devreye sokmak gerekmektedir.

İYİNİN DOĞASI ÜZERİNE

Tutkular uyardıkları istek aracılığıyla bizi her türlü eyleme götürebilecekleri için, denetlenmek üzere önemli olan şey bu istektir. O zaman istek ne zaman iyidir ne zaman kötüdür? Descartes’e göre istek doğru bilgiyi izlediği zaman iyidir; bir yanılgı üzerine kurulduğu zaman kötüdür.

Şu halde isteği iyi kılan bilgi nedir? Burada bize bağımlı olan şeyleri bize bağımlı olmayanlardan tam olarak ayırt edebilmemiz gerekir. İnsanlar çoğu zaman bunu başaramamakta ve birtakım olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Denetimimizin dışında kalan olaylar tanrı tarafından saptanmıştır. Onlara boyun eğilmesi gerekir. Gücümüz içinde olanların da iyi ve kötü olanlarını ayırt edebilmemiz gerekir. “Ve erdemi izlemek en iyi oldukları yargısında bulunduğumuz eylemleri yerine getirmekten oluşur.” Çünkü bizim elimizde olan bir şey gerçekten erdem ve bilgeliktir. Bu koşul bize en yüksek mutluluğu verir. Tam olarak elimizde olmayanlar ise, onur, zenginlik ve sağlıktır. Eksiksiz mutluluk bu iki kategorinin birlikte gerçekleştirilebilmiş olmasına bağlıdır. Bunları gerçekleştirebilmenin koşulları Yöntem Üzerine Söylem’de verilen kurallardır. İlk kuralı biraz değiştirerek, gelenek-göreneklerin yerine haklı olarak bilgiyi geçirir.

Buna göre birinci kural; “kişinin tüm yaşam olaylarında yapması gerekeni ve yapmaması gerekeni bilmek için her tür çabada bulunmaktır. ‹kincisi tutku ya da itki tarafından saptırılmaksızın usun buyruklarının tümünü yerine getirmek için sağlam ve sürekli bir kararlılık göstermektir ve üçüncü kural kişinin elinde olmayan tüm şeylerin gücünün alanının dışında olduğunu düşünmesi ve kendini onları istememeye alıştırmasıdır. Çünkü bizi hoşnut olmaktan alıkoyabilecek tek şey istek ve pişmanlıktır” (akt. Copleston, 1996: 145). Descartes’e göre usumuzun hiçbir zaman yanılmaması da zorunlu bir koşul değildir. “En iyi oldukları yargısında bulunduğumuz şeylerin tümünü yerine getirme kararından ve erdeminden hiçbir zaman yoksun olmadığımız konusunda duyuncumuzun tanıklık etmesi yeterlidir.” (akt. Copleston, 1996: 145) Şu halde yaşamda mutlu olabilmek için sadece erdem yeterli olacaktır. Bu açıklamalarda Stoa okulunun etkisi açıkça görülebilmektedir. Özellikle Roma Stoasından Seneca’nın söylemlerini izlemiştir.

Modern felsefeye geçişi gerçekleştiren Descartes’in felsefesi, ardından gelen kuşak üzerinde çeşitli yönlerden etkili olmuştur. Bu felsefenin ussalcı çizgisi, kendinden sonra gelen felsefede güçlü bir rasyonalist akıma yol açmıştır. Bu çizgideki filozofların en ünlüleri Malebranche, Spinoza ve Leibniz ‘dir. Descartes’in özne felsefesi akademisyen olmayan bireysel felsefecilerin felsefe evrenine damgalarını vurmalarına neden olmuştur. Bunların başında Hobbes, Locke, Spinoza, Leibniz, Berkeley ve Hume gibi filozoflar gelmektedir. Aynı zamanda bu özne felsefesinin sonucu olan idealizm özelliği de yine gelen rasyonalist ya da empirist nitelikli pek çok filozofun dünyaya bakışını belirlemiştir. Ama Descartes’ın en göze çarpan ve somut etkisi, zihin beden düalizminin geride bıraktığı güçlüğü aşabilmek için ardından gelen bir dizi filozofun bu soruna canla başla çözüm arama girişimleri olmuştur.

Bunlar arasında Descartes’in düalist töz anlayışını olduğu gibi kabul ederek bu çerçeve içinde soruna çözüm arayanlar çıkmıştır. Bunlara Descartesçiler (Kartezyenler) adı verilmektedir. Bu Kartezyenlerden özellikle ikisi Geulincx ve Malebranche savundukları görüş bakımından Vesileciler- Ara-nedenciler (Occasionalistler) olarak adlandırılmaktadırlar ve bu alanda en önde gelen isimlerdir. Bunun dışında Spinoza ve Leibniz gibi düşünürler kendi töz anlayışları içinden hareketle aynı soruna çözüm denemesinde bulunmuşlardır. Şimdi öncelikle Kartezyenleri ve öteki büyük ussalcı düşünürleri ele almamız gerekmektedir.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...