Felsefe hakkında her şey…

Geçmişi unutmak mı daha iyidir, yoksa her türlü travmaya rağmen korkunç olanın güzelliğine geri dönmek mi?..

01.07.2024
Geçmişi unutmak mı daha iyidir, yoksa her türlü travmaya rağmen korkunç olanın güzelliğine geri dönmek mi?..

Immanuel Kant’ın Martin Lampe adında çok değer verdiği bir yardımcısı vardı. Kant katı ve titiz bir adamdı; ancak tüm felsefesi doğru olanı yapmak üzerine kurulu bir adamın kararlılığıyla işlerine bağlıydı. Kant ve Lampe kırk yıl boyunca birlikte yaşadılar. Ama sonra, bir gün, işler tersine döndü. Tarih ayrıntılar konusunda net bilgiler içermese de Kant, Lampe’nin işine -hırsızlık nedeniyle olabilir- son vermek zorunda kaldı. Bu olay Kant’ı çok etkiledi. Başka bir insanla 40 yıl boyunca bir arada yaşamak bir tür aşk sayılır ve Kant’ın yaşadığı bu ayrılık da bir tür boşanmaydı. Kant bu yüzden çalışma masasının üzerine “Lampe’yi unut!” yazan bir not iliştirdi. 1 Bundan böyle, Lampe’yi unutması gerektiğini hiç unutmayacaktı.

Elbette bu çok saçma görünüyor. Bir şeyi ya da birini unutmak için kendinizi öyle zorla değiştiremezsiniz. Aslında, bunu yapmayı ne kadar çok denerseniz, işiniz o kadar zorlaşır. Fakat kendinizi o anıları yeniden yaşamaktan alıkoyabilirsiniz. Başınıza kötü bir şey geldiğinde, hatta travmatik bir olay yaşadığınızda, devam etmek için ne kadar çabalamalı ve geçmişin şifrelerini çözmeye ne kadar gayret etmelisiniz? Benim psikoloji diplomam yok ve psikoterapist de değilim, bu nedenle konuya felsefi bir bakış açısıyla yaklaşacağım ve şunu soracağım:

Geçmişimiz, olası gelecekte yaşayacaklarımız için ne kadar önem taşıyor? Kant, Lampe’yi unutmaya mı çalışmalı, yoksa onun anısını benliğinin bir parçası olarak mı taşımalı? Geçmişin peşini bırakmalı mıyız, yoksa onu kazıp derinlerden çıkarmalı ve onunla yüzleşmeli miyiz?

Bu soruları yanıtlamak için birbirinden tamamen farklı iki yoruma bakacağız. İlki Friedrich Nietzsche’nin, unutmanın bazen bir kendini yaratma eylemi olduğunu iddia etmesidir. İkincisi ise Edmund Burke’ün ilginç ve muhtemelen tartışmalı görüşü: Geçmişimizi yeniden yaşamak kimi zaman hoş bir deneyimdir ve sadece bu bile bunu yapmaya değer!

Nietzsche: Hayvanlar gibi yaşa!

Filozofların hayvanlarla ilginç bir münasebeti vardır. John Stuart Mill gibi bazıları onları merhamet unsuru olarak görürler:

“Tatminsiz bir insan olmak, tatmin olmuş bir domuz olmaktan daha iyidir.”

Burada Mill, insan zekâsının ve daha yüksek yetilerin, fevkalade mutlu olmamızı sağlayan şeyler olduğunu iddia etmiştir. Ancak Mill ile aşağı yukarı aynı zamanlarda yaşayan Nietzsche bunun tam tersini ileri sürmüştür:

“Yanınızda otlayan sürüye şöyle bir göz atın. Sürü dünün ya da bugünün ne olduğunu bilmez. Etrafta dolanır, yer, dinlenir, sindirir, tekrar ayağa kalkar ve böylece sabahtan akşama ve günden güne, hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeylerle o anın ipine sıkı sıkıya bağlıdır ve bu nedenle ne mutsuz ne de usanmıştır. Buna tanıklık etmek insan için zordur; çünkü insan ırkının hayvandan daha iyi olduğu konusunda kendi kendine böbürlenir ve yine de hayvanın mutluluğuna kıskançlıkla bakar.”

Hayvan olmanın doğuştan gelen bir anındalığı vardır. Geçmiş onları endişelendirmez. Geçmişteki hataları ve sapmaları onların umurlarında bile değildir; hayvanlar sadece önlerine bakarlar. Hayvanlar hafızalarının “görünmez ve karanlık yükü” altında ezilmiyor, aksine Nietzsche’nin deyimiyle “tarihsiz” yaşıyorlar. Elbette hiç kimse bir şeyleri en azından bir dereceye kadar hatırlamadan anlamlı bir yaşam süremez. İnekler gün boyu ot yemekten hoşlanıyor olabilir ama ben bir inek değilim. Bunu değiştiremem. Nietzsche’nin cevabı bir tür zihinsel yeniden yapılanma ve faydalı bir kendi kendine yardım felsefesidir: Geçmişi maden çıkarılabilecek bir kaynak olarak kabul edin.

Bir kütüphane dolusu anınız var. Bazıları travmatik, bazıları ise neşeli. Bazıları anlamsız, bazıları ise son derece önemli. Nietzsche’ye göre, geçmişten alabileceğimiz her şeyi “kendimize mal etmeli ya da zorla almalıyız”. Geçmişi kullanmalıyız ve onu bir iksir gibi hayatımıza karıştırmalıyız. Ancak bu geçmiş zehirli ise ve bizi zayıf düşürüyorsa o zaman onu unutmamız gerekir. Yolumuza devam etmeliyiz!

Zor geçmişin hakkında günlük tutman seni daha iyi, daha güçlü ve daha huzurlu kılıyor mu? “Evet” ise, devam et ve yap. İçine çek ve “(geçmişini) can suyuna dönüştür.” Ama sizi kırılmış, korkmuş ya da daha kötü bir durumda bırakıyorsa unutun gitsin.

Burke: Travmanın güzelliği

Nietzsche’den yaklaşık bir asır önce yaşamış olan İrlandalı filozof Edmund Burke bu konuya ilginç bir bakış açısı getiriyor: Ya travmalarımızı hatırlamanın estetik bir faydası varsa?..

Burke’e göre “yüce; haz üretebilen estetik bir deneyimdir; tam olarak haz değil, bir tür keyifli korku, dehşetle karışık bir tür huzur; kendini korumaya ait olduğu için tüm tutkuların en güçlülerinden biridir. Onun nesnesi yücelik‘tir.”

Yücelik, devasa, gürül gürül akan bir şelalenin dibinde ya da kopmuş bir fırtınanın ortasında durduğumuz andaki coşkudur. Bir stadyum dolusu insanın tek bir ağızdan gümbür gümbür şarkı söylemesidir ve siz gece, gökyüzünün muazzamlığına bakarsınız. Bu, güvenli bir konumdan korkunç olanı fark etmektir.

Travmatik deneyimler ve parçalanmış bir geçmiş çok korkunçtur. İnsanın hayatını altüst eder ve çoğu zaman kişiyi hayattan koparır. Ama bunlar artık geçmişte kalan şeylerdir. Artık kendiliklerinden bizim için bir tehdit oluşturmuyorlar. Dolayısıyla bu deneyimleri kazıp çıkardığımızda ve onlara yeniden baktığımızda, adeta ulvi bir anla karşılaşırız. İçimizdeki karanlığın korkunç güzelliğine doğru çekiliriz. Yaraları deşer ve geçmiş travmaları yeniden yaşarız çünkü meselenin estetik deneyiminden haz alırız.

Burke, geçmişimize değer biçilecek bir tür sanat eseri muamelesi yapar; geçmişimiz bir müzede, koruma alanının arkasından güvenli bir şekilde tadını çıkaracağımız bir eşya gibidir.

Kazalım mı yoksa derine mi gömelim?

Bu tür ikilemlerde pek çok şey, neredeyse her zaman olduğu gibi, bilmediğimiz şeylere bağlıdır.

Nihayetinde, Nietzsche’nin tavsiyesinin yerinde olduğunu düşünüyoruz. “Unutman daha iyiyse unut” ve “Seni daha güçlü kılacaksa hatırla” der Nietzsche. Bu, günlük tutmak ve arkadaşlarla konuşmak gibi gündelik eylemler için geçerlidir.

Aynı zamanda terapi için de geçerlidir. Anekdot olarak, terapi işe yarıyor gibi görünüyor. Terapide olan ya da terapiden geçen tanıdığım hemen herkes bu deneyimin iyi ve sağlıklı olduğunu söylüyor. Ancak Nietzsche testi burada da geçerli olmalı. Altı ay, bir yıl ya da her neyse sonra, “Tüm bunlar hakkında konuştuktan sonra daha mı iyi oldum?” diye sormak faydalı olacaktır. Eğer değilse o zaman belki de başka bir şey denemenin zamanı gelmiştir. Belki de bunun yerine unutmak zamanıdır.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Jonny Thomson’un “Everyday Philosophy: Is it better to forget your past or keep revisiting it?” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

KAYNAKÇA

  1. Ankersmit, F.R. (2001). The Sublime Dissociation of the Past: Or How to Be(come) What One Is No Longer. History and Theory, 40 (3), 295-323, https://www.jstor.org/stable/2677968
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...