Felsefe hakkında her şey…

Carl Jung kimdir?

03.06.2023
1.202
Carl Jung kimdir?

Carl Jung ya da tam adıyla Carl Gustav Jung, 26 Temmuz 1875’te İsviçre’nin Kesswil bölgesinde doğmuş ve 6 Haziran 1961 tarihinde Küsnacht’ta hayata veda etmiş İsviçreli psikolog ve psikiyatristtir.

Jung analitik psikolojinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Analitik psikoloji ise Sigmund Freud’un psikanalist kuramına verilmiş bir yanıt olarak ilgi görmüştür. Bu bağlamda dışa dönük kişilik, içe dönük kişilik, arketipler ve kolektif bilinçdışı gibi kavramların da geliştiricisidir.

Carl Jung ayrıca çalışmalarıyla hem ana disiplini olan psikiyatride hem de din, edebiyat ve benzeri alanlarda yapılan çalışmalara etki etmiş bir düşünürdür.

JUNG’UN YAŞAMI ve KARİYERİ

Jung, dil bilimci bir annenin ve din adamı bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunda oldukça renkli ve zengin bir hayal gücüne sahipti. Henüz küçüklüğünden itibaren, anlamaya çalıştığı ebeveynlerinin ve öğretmenlerinin davranışlarını gözlemlemeye başladı. Hatta  babasının dine olan inancının zayıfladığını fark ederek onunla yaşadığı Tanrı deneyimini konuşmak için iletişim kurmaya dahi çalıştı. Fakat baba Jung bütün kibarlığına ve hoşgörüsüne rağmen oğluyla bu bağlamda anlaşmayı başaramadı.

Carl Gustav Jung’un alnına babası gibi bir din adamı olarak yaşayacağı yazılıymış gibi görünüyordu; çünkü ailesinin anne tarafında da baba taraflarında da din adamları vardı. Fakat Jung çocukluktan gençliğe geçtiği dönemde felsefeyi keşfetti. Bu keşif onu çok okumaya, okumak da çocukluğundaki hayal kırıklıklarını tek tek fark edip etkili olan aile geleneğini sürdürmeyi reddetmesine ve tıp okuyup psikiyatrist olmaya karar vermesine yol açtı. Jung böylece 1895 ila 1900 seneleri arasında Basel Üniversitesinde ve 1902 senesinde de Zürih Üniversitesinde yükseköğrenimini tamamladı.

Basel Üniversitesinden mezun olan Carl Gustav Jung diplomasını almasının hemen ardından psikoloji yaklaşımlarıyla bugün dahi akıl hastalıkları üzerine klasik olarak kabul edilen birçok çalışmanın sahibi bulunan Eugen Bleuler’in yönettiği, Zürih Üniversitesinin Burghölzli Akıl Hastanesinin kadrosuna katıldı.

Burghölzli’de daha önceden başlatılmış olan çağrışım testlerini uygulamaya başlayan Jung bu çalışmalarında olağanüstü bir başarı sağladı. Özellikle hastaların uyarıcı sözcükler karşısında sergiledikleri tuhaf ve mantık dışı tepkileri inceledi. Jung bu tepkilerin hastalara göre nahoş, ahlaksız ve sıklıkla cinsel içerikleri sözcüklerden sonra ortaya çıktığını gözlemleyerek bunların bilinçten saklanan duygu yüklü çağrışım kümelerinin bir sonucu olduğu anlayışına ulaştı. Bu sonuçları açıklamak içinse kendine has bir kavram ağı geliştirerek kendine özgü bir yeni psikoloji yolu çizdi.

JUNG – FREUD İŞ BİRLİĞİ

Jung’u uluslararası üne kavuşturan bu çalışmalar, Freud’un gözlemlerini de anlamasına yol açtı. Jung’un ulaştığı sonuçlar, Freud’un fikirlerinin çoğunu doğruladı ve 1907 ila 1912 seneleri arasında beş yıllık bir süre boyunca Freud ile yakın birer çalışma arkadaşı olmalarını sağladı.

Jung ve Freud, Jung, Freud

Jung ve Freud yan yana

Bu iş birliği sonucunda Jung, psikanalitik akımın önemli isimlerinden birisi hâline geldi. Ancak bu durum Freud ile olan birlikteliklerinin temel çıktısı olmayacaktı. Çünkü gerek mizaç uyuşmazlıkları ve gerekse bakış açısı farklılıklarından dolayı ikilinin ortak çalışmaları sona erdi. Örneğin Jung, nevrozun cinsel temelleri üzerinde ısrarla çalışma yapan Freud’a bu anlamda katılmıyordu. Bütün bu zıt düşmelerin sonucunda 1912’de Jung’un Freud’un birçok görüşüne karşı çıkan “Wandlungen und Symbole der Libido” (1916) adlı kitabının yayınlanmasıyla ikilinin arasında ciddi bir anlaşmazlık daha yaşandı. Jung, 1911’de Uluslararası Psikanaliz Derneği’nin başkanlığına seçilmesine rağmen, 1914’te dernekten istifa etti ve kendi yoluna gitme kararı aldı.

JUNG’UN BAĞIMSIZ ÇALIŞMALARI

Jung bağımsız ve özgün çalışmalarında ilk başarısını insanları davranış tiplerine göre ayırarak yakaladı: Dışa dönük kişilik ve içe dönük kişilik. Daha sonra kişiliğin düşünme, hissetme (duygu), sezgi ve duyum olmak üzere dört ana işlevi olduğunu belirleyerek bunların birinin veya daha fazlasının herhangi bir kişide daha baskın olarak ortaya çıkabileceğini ileri sürdü. Bu çalışmanın sonuçları “Psychologische Typen”de (1921; Psikolojik Tipler, 1923) yayınlandı. Jung’un engin bilgi birikimi, “Bilinçaltının Psikolojisi”nde olduğu gibi bu eserinde de kendini net biçimde ortaya koydu.

Jung henüz çocukluğunda, çocuklarda çok sık rastlanmayacak biçimde yoğun ve ilgi uyandıracak kadar çarpıcı rüyalar görüyor, güçlü fanteziler kurabiliyordu. Freud ile olan iş birliği sona erdikten sonra, çocukluğundan beri varoluşunun bir parçası olan bu özelliklerine yeniden yöneldi. Bu süreçte, yaşadığı deneyimlerin ayrıntılı kayıtlarını tutarak bunları bilimsel anlamda da ele aldı. Daha sonra, bu deneyimlerin, herkes tarafından paylaşıldığına inandığı ve zihnin “kolektif bilinçdışı” adını verdiği bir alanında ortaya çıktığı teorisini geliştirdi. Bu çok tartışmalı teori, Jung’un din psikolojisi araştırmalarında temel olarak kabul ettiği arketipler teorisi ile birleştirildi. Jung’un ifadesiyle, arketipler içgüdüsel kalıplardır, evrensel bir karaktere sahiptirler ve davranış ve imgelerle ifade edilirler.

Hayatının geri kalanını fikirlerini, özellikle de psikoloji ve din arasındaki ilişkiyi geliştirmeye adayan Jung’a göre, geçmişteki düşünürlerin muğlak ve genellikle göz ardı edilmiş metinleri, yalnızca kendi rüyalarına ve fantezilerine değil, aynı zamanda hastalarının rüyalarına ve fantezilerine de beklenmedik bir ışık tutuyordur. Bu bağlamda Jung, sanatlarının başarılı bir şekilde uygulanması için psikoterapistlerin eski metinlere aşina olmalarının gerekli olduğunu düşünüyordu.

Hayatının sonraki yıllarında Zürih’teki Federal Politeknik Üniversitesinde psikoloji profesörü (1933–41) ve Basel Üniversitesinde tıbbi psikoloji profesörü (1943) oldu. Kişisel deneyimi, devam eden psikoterapötik uygulaması ve geniş tarih bilgisi, onu güncel olaylar hakkında yorum yapmak için benzersiz bir konuma getirdi. 1918 gibi erken bir tarihte, Almanya’nın Avrupa’da özel bir konuma sahip olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bu nedenle, Nazi Devrimi onun için son derece önemliydi ve bu nedenle giriştiği bazı davranışlar yanlış bir şekilde bir Nazi sempatizanı olarak damgalanmasına neden oldu.

Carl Jung 85 yaşına kadar yaşadı ve bilime hizmet etmeyi ölene kadar sürdürdü.

İLGİLİ KONULAR:

Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...