Felsefe hakkında her şey…

Jean-Paul Sartre’ın Hayatı ve Eserleri

07.11.2019
3.006

Babasını ufak yaşta yitiren Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Olgunluk sınavını Louis le Grand Lisesi’nde verdi. Daha sonraki eğitimini Ecole Normale Supérieure’de, İsviçre’deki Fribourg Üniversitesi’nde ve Berlin’deki Fransız Enstitüsü’nde sürdürdü.

Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve 1928’de Simone de Beauvoir’la tanıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından hapse atılmasının sonrasında Direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu koşullarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı şekilde, Varlık ve Hiçlik adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü yapıtı da bu sırada yazıldı.(1943)

1945 yılında öğretmenliği bıraktı ve “Les Temps Modernes” adlı edebi-politik dergiyi çıkarmaya başladı. Kitaplarının neredeyse tümü edebi ve politik sorunları işleyen kuramsal metinler olarak şekillendi. Sartre, savaş sonrası dönemde ise özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkmaya başladı. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliği’ni desteklemiş, Fransa’nın Cezayir’e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. Çıkardığı dergi, bu bağlamda yoğun bir etkinlik göstermiştir.

Sartre, 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Ödülü’nü geri çevirmiştir. Bunun hem yapıtlarına hem de politik konumuna zarar vereceğini düşünmüştür. “121’lerin Bildirgesi” olarak bilinen bildirgeyi imzalamış ve 1961-1962 yılındaki büyük gösterilere katılmıştır. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı’nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russel Mahkemesi’nin de başkanlığını yapmıştır. Politik etkinlikleri giderek yoğunlaşmış ve kendi iç-dönüşümleriyle birlikte şekillenmiştir. 1968 olayları Sartre’ın kendi fikirlerini ve geleneksel entelektüel konumlarını da sorguladığı bir dönem olmuştur. Sovyetler’in Prag’a müdahalesinin ve Fransa’daki öğrenci hareketlerinin üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamış, 1973’te Liberation’u kurmuştur.

1974 yılında Sartre’ın gözleri büyük oranda görmez oldu. Bu nedenle politik etkinlikleri yavaşladı, ancak her zaman yine de Batı’nın Doğu üzerindeki baskılarına karşı etkinliklerde bulundu ve insan hakları konusunda her zaman duyarlı oldu. Bu tutumuyla, Aydınların yeri ve rolü konusunda hem teorik hem de pratik bir örnek oluşturdu.

Öte yandan siyasal aktifliğinin onun edebi ve felsefi yönünü gölgelediği söylenemez. Sartre her şeyden önce kendisinden iyi bir edebiyatçı ve yetkin bir filozof olarak söz ettirmeyi başardı. 15 Nisan 1980’de Paris’te öldüğünde geride felsefe ve edebiyat açısından büyük değerde metinler bıraktı. Kendi varoluşçu felsefesini işlediği yapıtları başlıca; Özgürlüğün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvar olarak belirtilebilir.

Sartre babasını iki yaşında kaybetmiş, annesinin ailesi, anneannesi ve dedesi (Schweitzer ailesi) tarafından büyütülmüştür. Sözcükler (1963) Sartre’ın çocukluk yıllarını anlatır. Sartre çocukluğunda ateist olmaya karar verir. Ama Tanrı’nın var olmamasının varlığı anlamsız kılacağına ve haklılaştırılamaz hâle getireceğine inanmaz. On bir yaşındayken annesi yeniden evlenir. Sartre 1920’de Paris’in ünlü Henri IV Lisesine girer. 1924’te École Normale Supérieure’e kabul edilir. Hayat boyu duygusal ve fikri yakınlığını sürdüreceği Simone de Beauvoir ile orada tanışır. Simone de Beauvoir’ın üç ciltlik otobiyografisi sayesinde Sartre’ın yaşamı konusunda da detaylı bilgi elde etmekteyiz. Sartre gözleri bozuk olduğu için askerliğini meterolojist olarak yapar. 1931’de felsefe hocası olarak La Havre’a atanır. 1933-34 yılları arasında felsefe çalışmak için Berlin’e gider, orada Husserl ve Heidegger’in fenomenolojileriyle ilgilenir. Fransa’ya döndükten sonra La Havre, Laon, Lycée Pasteur gibi liselerde felsefe hocalığı yapar. Sartre ilk kitabı İmgelem’i (L’imagination) ve “Ego’nun Aşkınlığı: Fenomenolojik bir Betimlemenin Taslağı” başlığını taşıyan denemesini 1936’da yayınlar. Ancak onu Fransız edebiyat gündemine taşıyacak olan eseri 1938’de yayınladığı Bulantı (La nausée) adlı romanıdır.

1939’da Sartre orduya alınır. 1940’da esir düşer fakat bir yıl sonra kaçmayı başararak Alman işgali altındaki Paris’e döner. Savaş boyunca Paris’te öğretmenlik yapar, yazı yazar ve direnişe destek verir. Yazdığı oyunlar Sinekler (Les Mouches, 1943) Çıkış Yok (Huis Clos, 1944) Paris’te sahnelenir. 1943’te Varlık ve Hiçlik’i de yayımlar. Sartre 1944’te lise hocalığını bırakır ve kendisini tamamen yazmaya verir. Savaştan sonra romanlar, oyunlar, kısa öyküler, biyografi çalışmaları kaleme alır. Biyografi çalışmaları arasında en ünlüsü 3 ciltlik Gustave şaubert biyografisidir. Simone de Beauvoir, Albert Camus, Maurice Merleau-Ponty ile birlikte Les Temps Modernes dergisini çıkarır. Felsefe ve siyaset yazıları çoğunlukla bu dergide yayımlanır. 1950’lerde Sartre varoluşçuluk akımının kurucusu ve savunucusu olarak tanınır. Savaş sonrasında yazdığı en önemli eser 1960 tarihinde yayımlanan Diyalektik Aklın Eleştirisi’dir. Bu eserde Sartre fenomenoloji (özellikle Heidegger’e yakın bir fenomenoloji) ile Marx’ın bir sentezini yapar.

Sartre çok yönlü bir düşünürdür. Oyun yazarı, romancı, biyografi yazarı, eleştirmen olduğu gibi, felsefenin pek çok alanında fikir üretmiş bir filozoftur. Ontoloji, felsefi antropoloji, siyaset felsefesi, psikoloji, estetik, etik, tarih felsefesi bu alanlar arasında sayılabilir. 20. yüzyılda bu kadar çok alanda faal olmayı başaran başka bir düşünüre az rastlanır. Batı felsefesi geleneğinde filozoflar genellikle siyasi gündeme karşı mesafeli bir tavır almayı tercih etmiş, kendilerini mekândan ve zamandan bağımsız, evrensel olarak geçerli hakikatleri bulmaya adamışlardır. Sartre bu geleneğe uymaz. O, yeni bir filozof kimliği, entelektüel tipi yaratmıştır. Bu entelektüel tipin politik bir ajandası vardır, bu ajanda onu dünyadaki sorunlara etkin bir biçimde tepki göstermeye, olayların içine girmeye, onlara “angaje” olmaya yöneltir. Ahlâki ve siyasi olarak belirlenmiş bir hedefe ulaşmak için çabalayan bu “angaje entelektüel” tipi felsefeyi de hayattan ayırmaz. Sartre kamusal tartışmalara, gösterilere, mahkemelere, grevlere katılmış; Amerika’nın Vietnam ve Fransa’nın Cezayir savaşlarına muhalefet etmiş, toplumda marjinalleştirilen, ezilen, zulüm gören kesimlerin yanında olmuş, sınıfsal sömürüye, sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı mücadele etmiştir. 1963’te kendisine Nobel ödülü verilmiş fakat o bu ödülü almayı reddetmiştir. Sartre 1974’te geçirdiği bir kriz sonucu kör olmuştur. 1980’de öldüğü zaman Fransız basını onu savaş sonrası Fransa’nın vicdanı olarak nitelemiştir. Bugün Sartre’den yalnızca savaş sonrası Fransa’nın değil, “çağının vicdanı” olarak söz edilir.

ESERLERİ

“Özgürlüğe Mahkum”

Varoluşçuluğun başta gelen temsilcisi, Fransız yazar Sartre, çalışmalarıyla politik gelişmeler üzerinde etkili olmayı denedi. Düşüncelerinin odak noktasında, hayata ancak kendi sorumluluğunu üstlenerek bir anlam katabilen özgür insan bulunmaktadır.

Sartre Paris’te dünyaya gözlerini açtı. Deniz subayı olan babası öldükten sonra annesi yurdu Alsas’a döndü.

Paris’te bir müddet okula devam ettikten sonra, Sartre 1916’da annesi ve üvey babasıyla La Rochelle’e taşındı. 1919’da Paris’e dönüp liseyi 1922’de bitirdi. 1924-28 yılları arasında felsefe öğrenimini sürdürürken sonraki hayat arkadaşı Simone de Beauvoir ile tanıştı. Askerlik hizmetini Tours’da meteorolog olarak tamamladıktan sonra, 1936’ya kadar Le Havre’da felsefe öğretmenliği yaptı.

1938 La nausée Laon’da bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Sartre Paris’te ünlü Pasteur Lisesine atandı. 1938’de La nausée (Bulantı) adlı ilk romanını yayınladı. Burada düşsel bir günce biçiminde bir kişiliğin çöküşü belgelenmektedir. Antoine Roquentin adlı tarihçi önce işinden, daha sonra eşyalardan ve en sonunda da insanlardan iğrenir. Ancak kendisini tanımanın mutlak noktasında (burada kendinden iğrenmesi), insan tümüyle özgürlüğe kavuşur ve kendi hareketleriyle hayatın anlamını saptar: Yani özgürlüğe mahküm edilmiştir.

1943: İlk Dramı Le mur (Duvar) adlı öyküsü çıktıktan kısa bir süre sonra, Sartre II. Dünya Savaşı’na katıldı ve 1940’ta bir yıllığına Almanlara esir düştü. 1943’te Les mouches (Sinekler) adlı yapıtını yayınladı. Bu ilk dramında yazar, insanın hareketlerinde tamamen özgür olduğuna ilişkin varoluşçu tasarılarını geliştirdi. Argos kentinin sineklerin hücumuna uğradığı eski Yunan Atrid efsanesine dayanarak oyunun kahramanı Oreste, Klimnestra ve Aegista adlı Tiran ikilisini öldürerek “özgürlük hareketini” gerçekleştirir. Bu oyun Fransız direniş kuvvetlerinin işgalci Almanlara karşı bir uyarısı olarak yorumlandı. Sinekler’den çıkarılan ve Sartre’ın aynı yıl içinde ilk felsefi ana yapıtı L’étre et le néant’da (Varlık ve Hiçlik) kaleme aldığı varoluşçuluğunun özünde, hiçbir Tanrıya hesap vermek zorunda olmadığı ve özgürlüğü kısıtlandığı zaman her tür rejime karşı öldürmeyi bile göze alabileceği, insanın kendi sorumluluğu yatmaktadır.

1944: Huis clos (Gizli Oturum, 1944) adlı dramında Sartre, bireyin özgürlüğe ulaşma çabalarında başkalarını özgürlüğü bulma (anlam arayışı) çalışmalarında kısıtladığını açıkça ortaya koymaktadır. Burada cehennemde bir odada üç kişi sonsuza dek hapsedilmiştir. Bu oyun “cehennem, işte o başkalarıdır” gerçeğinin anlaşılmasıyla doruk noktasına varır. 1945’te Les temps modernes (Modern Zamanlar) adlı felsefe dergisini kuran Sartre, arkadaşı Albert Camus ile birlikte gzistansiyalizmin başta gelen temsilcisi oldu.

1960: Diğer Felsefi Anayapıtları

Sartre, Les mains sales (Kirli Eller) adlı dramında komünist dogmatizminin de insanlık dışı olduğunu ileri sürerek maskesini düşürdüğü halde, gene de komünizmi toplumsal değişikliğe olanak tanıdığı için kabul etti. Siyasal ve felsefi düşünceleri farklılaşınca, 1952 yılında Camus ile bozuştular.

La critique de la raison dialectique (Diyalektik Aklın Eleştirisi, 1960) adlı itirafnamesinde Sartre, bireysel özgürlüğü sınıf bilinci ve psikanalizle birleştirmektedir.

Les mots (Sözcükler) adlı otobiyografik yapıtında Sartre, 1964’te politika üzerinde etken olmadığını itiraf etti ve aynı yıl içinde kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülünü reddetti.

Dört yıl sonra Prag ilkbaharı* isyanının bastırılmasından sonra Sartre komünizme sırt çevirdiyse de, 1968 öğrenci hareketleri karşısında toplumsal bir değişikliğin olabileceğine ilişkin umutları yeşerdi. Edebiyat ve sanat konusunda sayısız deneme yazısının yazarı Sartre, 70’li yıllarda teröristlerin insani bir biçimde muamele görmesini savundu. Bir göz rahatsızlığı yüzünden gözleri hemen hemen hiç görmeyen Sartre 1980 yılında, 74 yaşında Paris’te hayata gözlerini kapadı.

Diğer Önemli Dramları

1946 Morts sans sépulture (Mezarsız Ölüler): Direniş savaşçıları inandıkları ideal uğruna ölüme giderler.

1946 La putain respecteuse (Saygılı Yosma): Irkçılığı, rüşvetçiliği ele alan ve ezilenlerin zorla bir devrim gerçekleştiremeyeceklerine ilişkin bir oyun.

1951 Le diable et le bon Dieu (Şeytan ve Yüce Tanrı): Dindar bir insan devrimci bir varoluşçu haline gelir.

1959 Les séquestres d’Altona (Altona Mahpusları): Nasyonal Sosyalist Almanya’da rejime katılanların sorumluluğunu işleyen bir oyun.

KAYNAK

Yüzyılın 100 Yazarı (Yeni Binyıl)

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...