DİJİTAL ŞİZOFRENİ: CESET GİBİ YAŞAYANLAR, EKRANDA DİRİLENLER

RUHUNUZU ÖLDÜRDÜNÜZ, ŞİMDİ LEŞİNİZİ SÜRÜKLÜYORSUNUZ
Tebrikler! Kendi ellerinizle ruhunuzu öldürdünüz. Artık sadece nefes alan, yemek yiyen, işe gidip gelen boş bedenlersiniz. Kendi benliğinizi bir ekrana gömdünüz, orada sahte bir karakter yaratıp ona taptınız. Gerçek hayatta suskun, silik, güçsüzsünüz ama sanal dünyada küstah, özgüvenli ve sahte bir kahramansınız.
Göz göze gelmekten kaçıyorsunuz ama ekranda başkalarının hayatlarına dikizci gibi bakıyorsunuz. Konuşamıyorsunuz ama yazı yazarken filozof kesiliyorsunuz. İnsan yüzlerini okuyamıyorsunuz ama emojilerle iletişim kurduğunuzu sanıyorsunuz. Siz artık sadece birer gölgesiniz. Ve en kötüsü, bunu kabul edecek cesaretiniz bile yok.
BEĞENİ DİLENENLERİN TRAJEDİSİ: KÖPEK GİBİ SADIK, KÖLE GİBİ BAĞIMLI
Eskiden insanlar özgürdü. Şimdi ise ekranlardan gelecek bir beğeniye muhtaç, sanal bir takdir bekleyen zavallılar topluluğusunuz. Kendi benliğinizi “kaç like aldım?” sorusuna indirgediniz. Ruhunuzu satıyorsunuz, karşılığında bir kalp, bir yorum, bir paylaşım alıyorsunuz. İşte yeni çağın köle pazarı.
Dijital efendileriniz sizi avucunun içinde tutuyor. Yapay zekalar sizi yönlendiriyor, algoritmalar sizi şekillendiriyor, akıllı cihazlar beyninizi ele geçiriyor. Düşündüğünüzü sanıyorsunuz ama düşünmüyorsunuz. Hissettiğinizi sanıyorsunuz ama hissetmiyorsunuz. Sadece sistemin sizin için programladığı sahte duyguları yaşıyorsunuz. Siz artık bir birey değilsiniz. Siz, sahipleri tarafından yönetilen birer kuklasınız.
GERÇEK HAYATINIZ ÇÜRÜYOR AMA UMURSAMIYORSUNUZ
Dışarıda güneş doğuyor ama siz perdenizi kapatıp ekrana bakıyorsunuz. Çocuklarınız büyüyor ama siz onlara değil telefona vakit ayırıyorsunuz. Ailenizle aynı masadasınız ama herkes başka bir dünyada yaşıyor. İlişkileriniz mesajlardan ibaret, dostluklarınız bir “story” kadar kısa ömürlü. Ve siz, buna “modern hayat” diyorsunuz.
Beyinleriniz çürümüş, düşünme yetiniz kaybolmuş. Artık derin sohbetler yok, uzun cümleler kuramıyorsunuz. İki dakikada tüketemediğiniz her şeyi “sıkıcı” buluyorsunuz. Sabırsız, boş, sığ ve kaybolmuşsunuz. Kendi hayatınızın bile seyircisisiniz. En büyük kabusunuz ne biliyor musunuz? Telefonunuzun şarjı bitmesi. İşte zavallılığınızın özeti.
KİM OLDUĞUNUZU UNUTTUNUZ, SAHTE KİMLİĞİNİZE TAPMAYA BAŞLADINIZ
Filtreli fotoğraflarınız, sahte mutluluk gösterileriniz, yapmacık hayatlarınız… Gerçek yüzünüzü beğenmiyorsunuz. O yüzden sanal dünyada başka bir benlik yaratıp ona inanıyorsunuz. Bir gün bu kimliği kaybederseniz, ne yapacaksınız? Gerçek yüzünüzle aynaya bakabilir misiniz?
Kendi hayatınızı yaşamak yerine başkalarının hayatlarını stalk’lamayı tercih ediyorsunuz. Gerçek deneyimler yerine, başkalarının sahte paylaşımlarına hayranlık duyuyorsunuz. Bir gün o ekranlar kapandığında ne olacağını hiç düşündünüz mü? Hiçbir şeyiniz yok. Koca bir hiçsiniz.
YA UYANACAKSINIZ YA DA LEŞİNİZİ EKRAN BAŞINDA SÜREKLEYECEKSİNİZ
Şimdi size bir seçim hakkı veriyorum: Ya bu dijital bataklıktan çıkacaksınız ya da kendinizi tüketmeye devam edeceksiniz. Çünkü bu yolun sonu belli: Beyni uyuşmuş, ruhu çürümüş, hayatı ekrana hapsolmuş kayıp insanlar topluluğu.
Telefonunuzu kapatın. Etrafınıza bakın. Derin bir nefes alın. İnsanlarla yüz yüze konuşun. Gerçek bir dokunuşun, gerçek bir sohbetin, gerçek bir kahkahanın yerini hiçbir sanal şeyin tutamayacağını hatırlayın. Yoksa, geride kalan tek şey boş bir kabuk ve sanal bir hayalet olacak.