Felsefe hakkında her şey…

Cinsellik ve yas: Kültürümüz seks ve yası ayrı tutmak için uğraşsa da libidoyu yeniden devreye koymak yasa dönük ihtiyaç duyulan rahatlamayı insana sunabilir…

31.10.2024
Cinsellik ve yas: Kültürümüz seks ve yası ayrı tutmak için uğraşsa da libidoyu yeniden devreye koymak yasa dönük ihtiyaç duyulan rahatlamayı insana sunabilir…

Egon Schiele en başından beri tartışmalı bir figürdü, bugün yaşasa, bazılarının sanat ucubesi’ olarak görebileceği biriydi. Çeşitli zamanlarda ‘kamusal ahlaksızlık’, adam kaçırma ve tecavüzle suçlanan Schiele, Viyana dışındaki bir sanat atölyesinde genç kız ve erkekleri ağırladı ve o zamanlar 13 yaşında olan Tatjana Georgette Anna von Mossig ile bir ilişki sürdürdü. Schiele sonrasında tutuklandı; fakat tutuklanmasının sosyopolitik yönleri de vardı ve sadece üç hafta kadar hapis yattı. Yine de aleni bir ahlaksızlık suçlamasına maruz kalmış olmaktan kurtulamadı.

Schiele’nin resim yaptığı sıralarda Sigmund Freud, daha sonra Eros (genellikle libido ile karakterize edilen yaşamsal içgüdü) ve Thanatos (ölüm içgüdüsü) olarak adlandırılacak olan itme ve çekme arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğu “Haz İlkesinin Ötesinde” (1920) adlı yazısı üzerinde çalışıyordu. Freud’un bu yaklaşımı ile Schiele’nin ergenlik öncesi erkek ve kız çocuklarına dair sert tasvirlerinde genellikle kasık kılları, kabarık vajinalar ve sert ereksiyonlar görülmesini bir araya getirebiliriz. Zira Schiele’nin figürlerinin tartışmalara ve rahatsız edici doğalarına katkıda bulunan ayırt edici özelliklerinin çoğu, düzenli olarak donuk bakan, ölü benzeri gözlerdir.

Örneğin Two Reclining Nudes (1911) adlı resimde, iki kadın figürü eflatun ve siyah bir divan gibi görünen ama kolaylıkla bir mezar da olabileceği düşünülebilecek bir şeyin üzerinde uzanmaktadır. Arka plandaki kız çerçevenin dışına bakmaktadır; ön plandaki kız ise düz bir şekilde yatmaktadır ve bir gözü yuvasında dönmüş gibi görünmektedir, bu da onu cansız bir oyuncak bebek gibi göstermektedir. Gözlerinin altındaki allık ürkütücü bir şekilde morluk gibi görünür. Her ikisi de çıplak olan bu iki kadının psikolojik durumları birbirinden ayrılmış, biri neredeyse ölü gibi resmedilmiştir.

Egon Schiele'nin Two Reclining Nudes (1911) adlı eseri. Met Müzesi, New York.

Egon Schiele’nin Two Reclining Nudes (1911) adlı eseri. Met Müzesi, New York.

Schiele’nin resimlerinin çoğu, 20’li yaşlarındaki bir insan için nadir görülen bir ölüm bilinciyle doludur. Sanat tarihindeki memento mori geleneğinden yola çıkan Schiele, Hans Holbein’ın “The Ambassadors” (1533) adlı tablosunda görüldüğü gibi, çarpıcı bir şekilde yerleştirilmiş kafatasının tipik sembolünü değiştirmiş ve bunun yerine ızdırap, coşku ve ölüme yakınlığı resmetmiştir. Bazen tematik düşüncelerini açıkça ortaya koymuş, ”A Self-Portrait” (1910) adlı bir şiir yazmıştır:

“BEN İNSANIM,

SEVIYORUM/ÖLÜMÜ

VE SEVIYORUM/YAŞAMI.”

Hem Schiele hem de Freud için ölüm heyecan vericidir, kaçınılmazdır, erotizme amansızca bağlıdır.

"The Ambassadors" (1533), Hans Holbein. İçerik için: GZT

“The Ambassadors” (1533), Hans Holbein. İçerik için: GZT

Freud, terapi seanslarında hastalarının genellikle rüyalarında travmaya geri döndüklerini görmüş ve çoğu insanın kaçınılmaz olarak kendi ölümlerine, yani Thanatos’a doğru çekildikleri sonucuna varmıştır. Eros ya da hazza ve yaşama yönelik dürtü ise bunun tam tersi olarak, libido ve diğer ‘yaşamı sürdürme’ arayışlarının yoğunluğunda görülebilir.

Eros ve Thanatos arasındaki karmaşık ilişki Batı kültürünün temelini ve Freud’un izinden giden psikoloji alanındaki önemli ampirik çalışmaların da temelini oluşturur. Bu kavramlar bir spektrumun zıt tarafları olarak var olsalar da bunların arasındaki çatışmada hayatın en aydınlatıcı ve yoğun anlarından bazılarını buluruz.

Örneğin J G Ballard’ın “Crash” (1973) adlı romanı, modernitenin ve teknolojinin yarattığı esaslı yalnızlıkla yüzleşmenin bir yolu olarak ölüme yakın deneyimlerin erotizmini ele alır. Karakterlerin ünlülerin karıştığı kazalardan esinlenerek araba kazası yapma arzusunun cinsel enerjisi, aşikâr olana -ölüme- ve fetişleştirme (burada ölümle yüzleşmenin bir biçimi) yoluyla aşkınlığa işaret eder.

Julian Barnes’ın, bir Cambridge öğrencisinin intihar ederek ölümü üzerine odaklanan romanı “The Sense of an Ending” (2011) de aynı şekilde Eros ve Thanatos’un renklendirilmiş hâlidir. Arkadaşının ölümünü, onun aşırı zekâsının bir yansımasından başka bir şey olarak göremeyen anlatıcının kavrayışı, ancak romanın sonunda, arkadaşının muhtemelen kız arkadaşının annesini hamile bıraktıktan sonra kendini öldürdüğünü öğrendiğinde açıklığa kavuşur.

Ne Ballard ne Barnes ne de Schiele, seks ve ölümün, Eros ve Thanatos’un doğası hakkında kolay çıkarımlar sunar; daha ziyade, her biri, bunlar arasında yaşanan sürtüşmelerin hayatın karmaşasının temelini oluşturduğunu benzersiz bir şekilde gösterir. Ölüm ya da kayıpla yüzleşirken erotizmin ne işe yarayacağı böylece hemen anlaşılmaz. Ölüm ve seks karışımı, Crash‘te olduğu gibi bir tür merhem, bir tür radikal özgürleşme işlevi görebilir mi? Schiele’nin bazı çalışmalarında olduğu gibi, seks ölümün varlığıyla grotesk, hatta saçma bir hâle mi gelir? Ya da “The Sense of an Ending”den çıkarılabileceği gibi, seks bizi ölüme doğru mu götürür? Tüm bunlar oldukça tahrik edicidir. Çoğu ise incelikli bir tartışmanın ötesindedir.

Ölüm ve cinselliği ayrı tutmaya yönelik uzun süredir devam eden bir kültürel eğilim vardır. Yas tutanlardan beklenen ve hâlâ yaygın olan geleneksel izolasyonu göz önünde bulundurun: Yas tutarken siyah giymek, yas tutmak için uygun süreye ilişkin sosyal beklentiler, bazen de gözlerden uzak durma yönündeki öğütler. Abraham Lincoln’ün, oğulları Willie tifodan öldükten sonra karısı Mary Todd’un üzüntüsüne verdiği tepki bir vaka çalışmasıdır. Karısını bir akıl hastanesine göndermekle tehdit eden Lincoln, eşi Mary’ye şöyle demiştir:

“Kederini kontrol etmeye çalış, yoksa seni delirtecek ve seni oraya göndermek zorunda kalabiliriz.”

Yine de Mary, kocası ve toplumsal beklentiler tarafından kabul edilmeyen ama bastırılan yoğun sarsıntılar, keder paroksizmleri geçirmeye devam etmiştir.

Elbette böyle bir tepki, yas tutan kişinin yalnızlık hissini daha da artırır ki bu durum kötü ruh sağlığıyla yakından ilişkilidir. Bugün bazı açılardan, yas tutmaya ilişkin geleneksel fikirlerin ötesine geçtik. Çok az kişi topluma yeniden katılmak için ne kadar beklemesi gerektiğine dair bir zaman çizelgesi tutuyor; çok az kişi gözle görülür bir şekilde saçlarını keserek kendini cezalandırıyor ve izolasyon beklentileri büyük ölçüde azalmış durumda. Yas hâlâ kamusal bir olgu olarak görülse de kendini kırbaçlamanın ve kendini feda etmenin en yoğun türleri neyse ki büyük ölçüde sona ermiş durumda.

Yine de yas tutan bir kişinin bırakın seks yapmayı, eğlenebileceği, özgürce tartışabileceği ve hayata katılabileceği düşüncesi kültürel bir meydan okuma olarak kalmaya devam etmektedir. Yas tutan bir kişinin bir şekilde hem ahlaki hem de bedensel olarak saf olması gerektiğine dair süregelen fikirlere bağlı kaldığımız için, yas tutanlar arasında seks konusunda bir tutuculuk var olmaya devam ediyor: Seks ve yas -yaşama yönelik dürtü ve ölüme yönelik dürtü, Eros ve Thanatos- birbirine karışmamalıdır. Örneğin, insanların kaybettikleri partnerleriyle olan cinsel ilişkilerinin kaybının yasını tuttukları cinsel yas, büyük ölçüde ”hakları ellerinden alınmış bir yas’‘ biçimi olarak kabul edilir ve kamusal olarak tartışılan konuların arka planında yer alır. Aşkınızdan ya da birlikte paylaştığınız hayattan bahsetmek çok daha kolay ve kabul edilebilirken bu daha maddi, daha temel hasreti dışarıda bırakmak daha kolaydır.

Seks keder için bir palyatif olabilir çünkü kaos ve öfkeye odaklanır ve onları dönüştürebilir

Kamu vicdanında, birkaç etkileyici çalışma bu konudaki tartışmaları değiştirmeye yardımcı olabilir. Nöropsikolog Alice Radosh, 40 yıllık kocasını 2013 yılında nadir görülen bir kanser türünden kaybetti. Kendi cinsel yasıyla boğuşan Radosh ve arkadaşı Linda Simkin, 2016 yılında hepsi en az 55 yaşında olan yaklaşık 100 kadınla görüştü. 1 Kadınların çoğunluğu, dul kaldıktan sonra partnerleriyle seks yapmayı özleyeceklerini ve bu kaybı açıkça tartışmak isteyeceklerini ifade ediyordu. Radosh’un çalışmasında beni en çok etkileyen ve yas ve seks konusundaki sessizlik döngüsünü ortaya koyan şey, aynı kadınların yarısından fazlasının dul bir arkadaşlarına kendi cinsel yasları hakkında soru sormayı düşünmediklerini söylemiş olmalarıdır. Cinsel yasla ilgilenmenin kendileri için ne kadar önemli olduğunu anlasalar bile, benzer durumdaki başkalarıyla bu konu hakkında konuşmayı düşünmelerini engelleyen sosyokültürel bir bariyer varlığını sürdürüyordu.

Bir bakıma bu şaşırtıcı değildir. Yas tutarken seks arayışına girmenin, en iyi hâliyle seksin sağlayabileceği yakınlığı ve onaylanmayı arzulayanlar için genellikle faydalı olduğu gerçeği de öyle… Kültürel altyapı bizi yasımızı bir an önce atlatmaya, yani ‘kapanış’ aramaya iter. Ancak seks bu kültüre meydan okuyabilir, bizi hayatta ve düşüncelerimizde mevcut ve sağlıklı tutmaya yardımcı olabilir.

Bazı cinsellik terapistleri, seksin aynı zamanda tam tersi bir etki yaratarak eşlik eden dopamin salınımı sayesinde yasın acısından uzaklaşmayı sağladığını iddia etmektedir. Cinsellik üzerine yazan edebiyatçı Sophia Benoit, “yasın büyük bir kısmı katastrofik olduğu için”, bu anlamda seksin yas için bir palyatif olabileceğini; çünkü kaos ve öfkeyi odaklayıp dönüştürebileceğini söylemiştir.

“Seks mi? Tamam. Şu anda tam anlamıyla ölümle ilgili olmayan, onaylayıcı, rahatlatıcı ya da samimi bir şey yapabilirim; kederin her yerde olduğu, her şeyin bittiği hissi olmayan bir şey…”

Seks ve travma konusunda uzmanlaşmış bir psikoterapist olan Cat Meyer’e göre seks aynı zamanda yas tutmanın bir yoludur. Ona göre seks yaparak, var olarak ve kaybımızı kucaklayarak, aslında bu acı verici duyguların ötesine geçebiliriz. Bunu tek başınıza mastürbasyon uygulamalarıyla yapabileceğiniz gibi, duygularınız için bir ‘taşıyıcı’ görevi görürken sessizce ya da yüksek sesle yasınızı ifade edebileceğiniz bir partnerle de yapabilirsiniz.

Meyer, yüksek cinsel durumların katarsis sağladığını, derinden hissedebileceğimiz ancak tartışmaktan çekindiğimiz şeyleri söylememize izin verdiğini, Eros ve Thanatos’un bir araya geldiğini ifade ediyor:

“Orgazm durumlarında, dünya ile aramızdaki sınırlar çözülür ve acının ağırlığının ötesinde gerçekten yükseldiğimizi hissedebiliriz. Daha yüksek uyarılma durumlarında, endorfin ve dopamin sayesinde tahammül edebileceğiniz şeylerin eşiği yükselir… İğrenme, korku, üzüntü gibi şeyleri çok daha kolay kaldırabiliriz. Yani, normalde bir kenara itmeye ya da tamamen unutmaya çalışabileceğimiz şeylerle doğrudan doğruya muhatap olabiliriz.”

Seksin yas sürecinde sağlayabileceği etki düşünüldüğünde, belki de yasın ardından bir kapanış aramak yerine bu tür bir rahatlama aramalıyızdır. Esasen düşünsel bir kavram olan kapanış, her zaman yas tutan kişiden çok başkalarına hizmet etmiştir; başkalarının birinin kederiyle ilgilenmek zorunda kalmaması için kolay bir yoldur ve onu görünmez kılar. Eğer ‘bittiyse’, artık bir ‘sorun’ değildir. Ancak sekste, yas tutan kişinin yalnızlığı tersine çevrilebilir. En iyi hâliyle, benlik yeniden bulunabilir; ölüm yaşama dönüşebilir.

Gerçekten de çoğu zaman bundan utanmamız istense de seks tam da kederli zamanlarda ihtiyaç duyduğumuz şey olabilir. Konuştuğum birkaç seks işçisine göre, bu utancı ve toplumsal beklentiyi aşmak, kederden kurtulmak için toplumsal ‘izin’ almak amacıyla, giderek artan sayıda erkek, derin üzüntü, utanç ve keder de dâhil olmak üzere bastırılmış duygular için aracı olarak seks işçilerine başvuruyor gibi görünüyor.

Kyoto doğumlu, takma isimli bir seks işçisi olan Iris bana, yas tutan erkeklerin bazen kayıplarıyla ilgili en büyük korkularını yaşamak ve nihayetinde bunu atlatacak kadar güçlü olduklarını fark etmek için kendisine geldiklerini söyledi. Iris, eşini kaybeden bir müşterisiyle ‘çok fazla sözlü ve çok fazla fiziksel acıya dayalı oyunlar oynadığını’ ifade etti. İşe onu kırbaçlayarak başlamış, ardından ona yas dönemindeki yalnızlığını sormuş. Iris, keder ve seksi bir araya getirerek, ona tahakküm yoluyla, kaybını asla atlatamayacağına dair inancının hatalı olduğunu göstermeye çalışmış. Aslında, başka türlü bitmeyen bir keder gibi görünen şeyin üstesinden gelmenin bir yolu olduğunu ve kaybıyla birlikte nasıl yaşayabileceğini görmenin en mantıklı çözüm olduğunu göstermiştir. Özetle: ‘Kapanışa’ ulaşmaya gerek yoktur.

Yas sürecinde başkasıyla birlikte olmak ihanet sayılır mı?

Nihayetinde Iris bu danışanını korkularına, yalnızlığına, kendini nasıl ‘zavallı’ hissettiğine geri götürdü ve sonra bunun yanlış bir inanç olduğunu ortaya çıkardı. Bunun yerine, kederiyle birlikte yaşama gücüne zaten sahip olduğunu ona gösterdi:

Onu kırbaçlamayı giderek şiddetlendiriyordum ve acı toleransının üst seviyesine ulaşıyordum. Fiziksel olarak o seviyeye geldiğini yüzünde görebiliyordum, bu anda onunla konuşmaya başlıyordum ve bu kulağa gerçekten berbat gelecek ama “Resmime kaç kez baktın?” “Kendine dokundun mu?” gibi sorular soruyordum. Tahrik olduğunu görebiliyordum. “Şuna bak. Acınacak hâldesin.” gibi sözler ve tabii ki bundan çok daha fazlası… Sonunda yıkılıyordu. Ağlamaya başlıyor ve “Ben bir eziğim. Acınacak hâldeyim.” diye yakarıyordu. Ben de ağlıyordum ama o benim ağladığımı görmüyordu. Ve sonra, olması gereken o zirve noktada, duygusal olarak çöktüğü ve ağladığı yerde, üzerine uzanıyordum, bir battaniye gibi. Onu duygusal olarak dengeli bir yere, dünyaya geri getirme sürecine giriyorum. Bu çok yatıştırıcı bir konuşma şeklidir: “Aferin canım sana. Olman gereken yer burası. Seninle gurur duyuyorum.” Bu tür şeyler. Bir sakinlik çöküyordu. Oturup nasıl hissettiği hakkında biraz konuşuyorduk. Sadece sakinliği hissediyordu. Kendini kötü hissetmiyordu. Böylece kendini, olacağından endişe ettiğin kişi olarak görüyordu ve bu durumda da dünyanın yıkılmamış olduğunu fark ediyordu.

Bir film yapımcısı, yazar ve eski bir seks işçisi olan Liara Roux da bazı müşterileriyle kederleri hakkında konuşarak onlara kayıpları hakkında açık olabilecekleri benzersiz bir alan sağladı. Bu, terimden rahatsız olabilecek kişiler için ‘güvenli bir alandı’. Yas tutan bir danışanıyla seks yaptıktan sonra, kaybettiği eşi hakkında uzun uzun konuştular, kadınlarla ilgili endişelerinin katmanlarında ilerlediler ve korkusunun tekrar biriyle çıkarak karısına ihanet etmek olduğunu keşfettiler.

“Gerçekten çok etkileyiciydi. Her şeyin üstesinden gelmesine yardımcı olması için seçtiği kişi olmak gerçekten bir onurdu.”

Roux’un birçok müşterisiyle konuşarak çok fazla zaman geçirdiklerini söylüyor. Bunların çoğu ona travmalarını ve kayıplarını yeniden çerçevelendirmek için orada bulunduklarını söylüyorlardı.

Bu seks işçilerinin birçoğunun zaten bildiği bir şeyi dile getiren International Journal of Sexual Health dergisinde 2024 yılında yayınlanan bir çalışmanın başındaki araştırmacılar, yas terapisinde uzmanlaşmış 10 psikolog ve psikoterapistle görüşmüş ve yasın ‘duygusal uygunluk, travmatik deneyimler ve kaybın doğası’ gibi çeşitli nedenlerle cinsel yakınlığı bozabileceğini tespit etmişlerdir. Bununla birlikte, yas dönemlerinde cinsel yakınlığın genel olarak özgürleştirici olabileceğini ve partnerlere iletişim, karşılıklı empati ve bu zorlukların üstesinden gelme anlayışı’ konusunda yardımcı olabileceğini de gözlemlemişlerdir. 2

Yas tutma aracı olarak seksi nasıl kullanmayı seçtiğimiz ya da seçmediğimiz zamanlar, kısmen libidodaki çoğunlukla öngörülemeyen değişimlere de bağlıdır. Psikanalist Karl Abraham, 1922’de Freud’a yazdığı mektupta, ‘oldukça fazla sayıda insanın bir yasın ardından bir süre sonra libido artışı gösterdiğini’ ve insanların ‘cinsel ihtiyaçlarının arttığını’ öne sürmüştür. Birçok insanın kayıptan sonra libidoda değişiklikler yaşadığı gerçeği, çağdaş araştırmacılar tarafından esasen doğrulanmış ve karmaşık bir bulgudur. Massachusetts’teki Smith College’ın eski sağlıklı yaşam eğitimi direktörü ve “Come as You Are” (2015) kitabının çok satan yazarı Emily Nagoski, vücudumuzdaki ‘cinsel uyarım sistemi’ (CUS) ve ‘cinsel engelleme sistemi’ (CES) olarak bilinen sistemler üzerinde çalışmaktadır. Keder zamanlarında CES‘in güçlü olduğunu ve libidonun genellikle azaldığını belirtmiştir. Örneğin COVID-19 sırasında, birçok insanın cinselliği, kaybın her yerde var olması nedeniyle kapanmaya başlamıştır. 3

Ancak diğer zamanlarda, libido kayıp duygularının ortasında artabilir. Köşe yazarı ve edebiyatçı Benoit şöyle demiştir:

“Keder karşısında verilen pek çok tepki vardır; bazı insanlar inanılmaz derecede şehvetli olduklarını fark eder ve canları seks çeker. Yasın seks hayatınızı bitireceğini fazla düşünüyoruz… Bu da insanların seks istediklerinde kendilerini gerçekten suçlu ve iğrenç hissetmelerine neden oluyor.”

Önemli olan her iki tepkiyi de doğal görmektir. Seks yakınlığı engelleyebilir ama aynı zamanda onu güçlendirebilir; libido artabilir ama aynı zamanda azalabilir. Sekse yönelmenin, özellikle yalnızlık durumunda, mantıklı olduğu durumlar vardır. Örneğin savaş zamanlarında, haz ve bağ arayışının daha da önem kazandığı zamanlarda. Bir partneri kaybettikten hemen sonra, o gitmişken ve siz buna katlanıyorken kısa vadeli dürtünüz onları unutulmaya doğru takip etmek veya en azından hazdan uzak kalmak da olabilir. Bu iki durum da doğaldır.

Kayıptan sonra seks arzusunu lekelemeyi bırakmak önemlidir

Bir psikoloji araştırmasında, çocuklarının ölümünü deneyimledikten sonra görüşülen yaslı ebeveynlerin üçte ikisi, belki de zevki veya hatta bağlanmayı hak etmediklerini düşünerek sekse ara verdiklerini veya seks yapmayı bıraktıklarını söylemişlerdir. Bu çiftlerin çoğu, bu zor zamanlarda dokunmanın ve seksin önemli olduğuna inandıklarını kabul etseler de çoğu yeniden ilişki kurmayı çok zor bulmuştur. Bazı durumlarda, çiftler seks yapmayı bıraktıklarını; çünkü bunun kendilerine çocuklarını yaratma eylemini hatırlattığını söylemişlerdir. 4

Bu bulgular yürek parçalayıcı ve tamamen anlaşılabilir olsa da bu tavırlar üstünde sosyal beklentilerin ne ölçüde rol oynamaya devam ettiğini merak ediyorum. Kayıptan sonra seks arzusunu kötü görmekten vazgeçmek, kapanış arayışını bağlılık ve kederle yaşamamak için ortadan kaldırmak, çok önemlidir.

Keder; asla bitmez, üstünde durulması gereken bir mesele değil, birlikte yaşanması gereken bir deneyimdir; yaşama eylemi, başkasıyla bağ kurma durumu ve seksteki güzellik de bunun bir parçasıdır.

Schiele, Ballard, Barnes ve diğer birçok yazar ve sanatçı, Eros ve Thanatos’u bir araya getirmenin kışkırtıcı ve özgürleştirici doğasını göstermiş olsalar da bu iki dürtü nihayetinde birbirine karşıt olmaktan çok iç içe geçmiştir. Two Reclining Nudes‘a yakından bakın. Schiele, güzellikle ilgili her türlü klasik kavramı çıplak bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Kızlar izleyicinin bakışına hitap etmezler, Schiele onları bizim için tasvir etmemiştir. Aslına bakılırsa bu kızlar bakışlarını başka yöne çevirerek hatta belki de dünyayla olan ilişkilerini keserek, insanlara karşı umursamaz görünürler. Şimdi Schiele’nin otoportrelerine dönelim. Kendini uzun, bir deri bir kemik ve çıplak olarak resmeden sanatçı bunları kendini erotikleştirmek için değil, Two Reclining Nudes‘ta olduğu gibi ruhunun ham gerçeğini göstermek, gençliğinde bile ölümün kalıcı varlığını, yeni bir bedende bile yaşlılığın çürümüşlüğünü ifade etmek için yapmıştır. Schiele, ruhlarımızın ancak en savunmasız olduğumuzda yüzeye çıkıp belirginleştiğini biliyordu. Ona göre seks ve teşhirde onur kırıcı bir şey yoktu. Aynı ölümde veya kederde de onur kırıcı bir şey olmaması gibi…

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Cody Delistraty’nin “Sex and death: Our culture works hard to keep sex and death separate but recharging the libido might provide the release that grief needs” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

KAYNAKÇA

  1. Alice Radosh, Linda Simkin (2016), Acknowledging sexual bereavement: a path out of disenfranchised grief. Reprod Health Matters, 24 (48), s. 25-33, https://doi.org/10.1016/j.rhm.2016.11.005
  2. Sara Jones, Sara Albuquerque ve Patrícia M. Pascoal (2024), Grief and Sexual Intimacy: Exploring Therapists’ Views of Bereaved Clients. International Journal of Sexual Health, 36 (3), s. 425–437, https://doi.org/10.1080/19317611.2024.2354815
  3. Mojgan Masoudi, Raziyeh Maasoumi ve Nicola Luigi Bragazzi (2022), Effects of the COVID-19 pandemic on sexual functioning and activity: a systematic review and meta-analysis. BMC Public Health, 22 (-), 189, https://doi.org/10.1186/s12889-021-12390-4
  4. A K Hagemeister, P C Rosenblatt (1997), Grief and the sexual relationship of couples who have experienced a child’s death. BMC Public Health, 21 (3), s. 231-252, https://doi.org/10.1080/074811897201958
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...